Blog Son Yayınlar

Ceza Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 20 Mart 2017

Taksirle Yaralama Suçu ve Cezası

Taksirle yaralama suçu Türk Ceza Kanununda yer alan bir suç türüdür. Ülkemizde cezalandırma yapılmakta ancak kimi zaman suçun/durumun ağırlığına göre ceza verilmeyebilmektedir.

Taksirle yaralama,

istenmeyen bir şekilde bir başkasının veya başkalarının yaralanmasına sebep olmaktır. Burada kasttan ayrılan en önemli unsur yaralama isteği olmamasıdır. Yapılan eylem sonucunda başkasının yaralanacağını öngörememek, düşünememektir.

Günümüzde trafik kazalarında sıklıkla rastlanan bir durumdur.

Yolda kurallara uygun olarak giderken bir anda önünüze atlayan bir yayaya çarpmanız durumunda kişi yara aldıysa bu durumda taksirle yaralama suçunu işlediniz demektir. Siz kişinin yaralanmasını istemediniz ancak kişi yaralandı. İstemeyerek yapmış olsanız da kişi yara aldığı için Türk Ceza Kanununa göre cezalandırılabilirsiniz demektir. Burada cezanın ağırlığını belirleyen önemli bir unsur vardır. Siz yaptığınız eylem sonucunda kişinin yaralanabileceğini biliyor ancak yaralanmayacağını düşünerek hareket ediyorsanız bilinçli taksirdir. Ancak eyleminizde hiç kimsenin yaralanacağını düşünmüyor ve uygun davranışlarda bulunuyorsanız burada taksir vardır.

Ceza yasalarımız taksiri bir suç olarak öngörmüştür.

üç aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörmüştür. Ancak organ kaybı gibi, iz kalma gibi riskli durumlarda ise ceza oranı artırılmaktadır. Aynı şekilde yaralanan kişi sayısı birden fazla ise cezada altı aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Taksirle yaralamada en iyi ceza avukatı savunacaktır. Taksirle yaralama suçu şikayete bağlıdır, bilinçli taksirle yaralama suçunda ise şikayet aranmaz ve yarılama işlemi kendiliğinden başlar. Av. Mustafa Kemal Batur   Taksirle yaralama (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun; a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, b) Vücudunda kemik kırılmasına, c) Konuşmasında sürekli zorluğa, d) Yüzünde sabit ize, e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır. (3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun; a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine, c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, d) Yüzünün sürekli değişikliğine, e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine, Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. (4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md.) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi işlenmesi halinde şikayet aranmaz.     T.C. YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ E. 2012/6709  K. 2012/5105  T. 23.2.2012 • TAKSİRLE YARALAMA ( Sanığın 101 Promil Alkollü Olarak Araç Kullandığı – Bir Kişinin Nitelikli Şekilde Yaralanmasına Neden Olmak Şeklinde Gelişen Eyleminde Bilinçli Taksir Koşullarının Oluştuğu ) • BİLİNÇLİ TAKSİR ( Sanığın 101 Promil Alkollü Olarak Araç Kullandığı – Bir Kişinin Nitelikli Şekilde Yaralanmasına Neden Olmak Şeklinde Gelişen Eyleminde Bilinçli Taksir Koşullarının Oluştuğu ) • SEÇENEK OLARAK BELİRLENEN CEZA ( Hapis Cezası İle Adli Para Cezasının Seçenek Olarak Öngörüldüğü Hallerde Hapis Cezasına Hükmedilmişse Cezanın Adli Para Cezasına Çevrilmeyeceği – Taksirle Yaralama ) • ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA ( Sanığın 101 Promil Alkollü Olarak Araç Kullandığı – Hapis Cezası İle Adli Para Cezasının Seçenek Olarak Öngörüldüğü Hallerde Hapis Cezasına Hükmedilmişse Cezanın Adli Para Cezasına Çevrilmeyeceği ) 5237/m.22,50, 89 ÖZET : Taksirle yaralama suçunda; kaza sırasında 101 promil alkollü olarak araç kullanan sanığın, yönetimindeki otomobili ile karıştığı kaza sonucunda bir kişinin nitelikli şekilde yaralanmasına neden olmak şeklinde gelişen eyleminde bilinçli taksir koşullarının oluştuğunun gözetilmemesi; Suç tanımında hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adli para cezasına çevrilmez. sanığa verilen hapis cezasının kanuna aykırı olarak adli para cezasına çevrilmiş olması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedenleri sayılmamıştır. DAVA : Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Dosya içeriğine göre, kaza sırasında 101 promil alkollü olarak araç kullanan sanığın, yönetimindeki otomobili ile karıştığı kaza sonucunda bir kişinin nitelikli şekilde yaralanmasına neden olmak şeklinde gelişen eyleminde bilinçli taksir koşullarının oluştuğunun gözetilmemesi; ayrıca 5237 sayılı TCK’nın 50/2. maddesinde yer alan, “suç tanımında hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adli para cezasına çevrilmez.” düzenlemesine rağmen sanığa verilen hapis cezasının kanuna aykırı olarak adli para cezasına çevrilmiş olması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedenleri sayılmamıştır. SONUÇ : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sanığın kusuru olmadığına, kazaya katılanın eşinin neden olduğuna, erteleme yapılmadığına, katılanın tutumu nedeniyle uzlaşma sağlanamadığına ilişkin tüm temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ( ONANMASINA ), 23.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.       T.C. YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ E. 2012/3990 K. 2012/8937 T. 3.4.2012 • TAKSİRLE YARALAMA ( Kararın Kesin Olması Nedeniyle Temyiz İsteminin Reddine Karar Verileceği ) • KESİNLİK SINIRI ( Kararın Kesin Olması Nedeniyle Temyiz İsteminin Reddine Karar Verileceği – Taksirle Yaralama ) • TEMYİZ BAŞVURUSU ( Kararın Kesin Olması Nedeniyle Temyiz İsteminin Reddine Karar Verileceği – Taksirle Yaralama ) 5237/m.89 ÖZET : Taksirle yaralama suçunda; temyiz sınırı, katılan sanıklar hakkında hükmolunan para cezalarının miktarı ve hüküm tarihi itibariyle kararın kesin olması nedeniyle temyiz isteminin reddine dair verilen karar hukuka uygundur. DAVA : Taksirle yaralama suçundan katılan sanıkların mahkumiyetlerine ilişkin hükümlerin katılan sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, kararın kesin nitelikte olduğu belirtilerek katılan sanık H. Ö. müdafinin temyiz isteminin reddine dair verilen 05.03.2009; katılan sanık F. T. müdafinin temyiz isteminin reddine dair verilen 10.03.2009 tarihli ek kararlar temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Anayasa Mahkemesinin 07.10.2009 gün ve 27369 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanıp, yayımından itibaren bir yıl sonra 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren, 23.07.2009 gün ve 2006/65 Esas, 2009/114 karar sayılı iptal hükmünün yürürlüğe girdiği tarihe kadar 5237 sayılı TCK’nın 50 ve 52. maddeleri ve 765 sayılı TCK hükümleri uyarınca doğrudan hükmedilip, başkaca hak mahrumiyeti içermeyen 2000 TL’ye kadar ( 2000 TL dahil ) adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümleri 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı Kanunun 305. maddesi gereğince kesin nitelikte olup, 07.10.2010 ila 6217 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihine kadar ise mahkumiyet hükümlerinin hiçbir istisna öngörülmeksizin temyizinin mümkün olduğu, 14.04.2011 ve sonrasında ise, doğrudan hükmedilen 3000 TL’ye kadar ( 3000 TL dahil ) para cezalarının 5320 sayılı Kanunun Geçici 2. maddesi uyarınca kesin nitelikte olduğu anlaşılmakla, SONUÇ : 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 305. maddesindeki temyiz sınırı, katılan sanıklar hakkında hükmolunan para cezalarının miktarı ve hüküm tarihi itibariyle kararın kesin olması nedeniyle aynı Kanunun 315. maddesi uyarınca katılan sanık H. Ö. müdafinin temyiz isteminin reddine dair verilen 05.03.2009; katılan sanık F. T. müdafinin temyiz isteminin reddine dair verilen 10.03.2009 tarihli ek kararlar usul ve yasaya uygun bulunduğundan, katılan sanık müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, redde ilişkin hükümlerin isteme uygun olarak ONANMASINA, 03.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Ceza Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 18 Mart 2017

Tasarlayarak Adam Öldürme

Tasarlayarak Adam Öldürme Suçu Yargıtay Kararı

T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No:0/0 Karar No:0/0 K. Tarihi: Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.04.1998 gün ve 117-155, Ceza Genel Kurulunun 13.11.2001 gün ve 239- 247, Ceza Genel Kurulunun 03.10.2006 gün ve 2006/1-30-210, Ceza Genel Kurulunun 15.12.2009 gün ve 2009/1-200-290, Ceza Genel Kurulunun 02.02.2010 gün ve 2009/1-239-14, Ceza Genel Kurulunun 16.02.2010 gün ve 2009/1-251-25 ile Ceza Genel Kurulunun 12.06.2012 gün ve 2012/1-560-227 sayılı kararları ile yerleşik yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, tasarlama; ani kast türünün dışında kalmakta, düşünce kastına girmektedir. Tasarlamanın hukuki niteliği öğretide tartışmalı olmakla birlikte, istikrar kazanmış Yargıtay uygulamalarına göre, tasarlamadan bahsedilebilmesi için; 1- ) Failin bir kimsenin hayat hakkı veya vücut bütünlüğüne karşı eylemde bulunmaya sebatla ve şartsız olarak karar vermesi, 2- ) Failin düşünüp planladığı suçu işlemeden önce makul bir süre geçmesine ve ulaştığı ruhi sükûnete rağmen bu kararından vazgeçmeyip sebat ve ısrarla fiilini icraya başlaması, 3- ) Failin gerçekleştirmeyi planladığı fiili, belirlenmiş bir kurgu dâhilinde icra etmesi gerekmektedir. Tasarlama halinde fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında sükûnetle düşünebilmeye yetecek kadar süre geçmektedir. Fail bu süre içerisinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve ancak suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi ve fakat bir başka nedenle veya bir başka ani kararla eylemi gerçekleştirmesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi seviyedeki fiil için ve ne zaman alındığı ile eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra işlendiği mevcut delillerle ispatlanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükûnete ulaşılıp ulaşılamayacağı değerlendirme konusu yapılmalıdır. Öte yandan amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" veya "masumiyet karinesi" olarak isimlendirilen kuralın uzantısı olan, Latince "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önüne alınması gereken soruna ilişkin şüphenin mutlaka sanık lehine değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmiş ise sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme şekli konusunda şüphe belirmesi halinde de geçerlidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Yerel mahkeme kararında da belirtildiği üzere; maktulün, sanığın babasına ait evi satın alması ve tapuyu devretmek için fazla bedel istemesi nedeniyle aralarında husumet bulunduğu, kasten öldürme eyleminin de bu husumetten kaynaklandığı sabit ise de, dosya içerisinde sanığın maktulü öldürmeye sebatla ve şartsız olarak ne zaman karar verip bu yönde bir plan yaptığı, ulaştığı ruhi sükûnete rağmen öldürme kararından vazgeçmeyerek bu amaçla tabanca edinerek olay öncesinde maktulün evinin bulunduğu mahalleye geldiği, olay tarihinde de maktulü takip ederek öldürdüğü hususunda, tasarlamanın varlığını ispat edecek nitelikte, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmamaktadır. Bu itibarla, somut olayda tasarlamanın varlığı için aranan şartların gerçekleşmediği nazara alınarak yerel mahkemece, sanığın kasten öldürme suçundan cezalandırılması yerine, ilk hükümde direnilerek tasarlayarak öldürme suçundan mahkumiyetine karar verilmesinde isabet bulunmadığından, direnme hükmünün bu nedenle bozulmasına karar verilmelidir.
Ceza Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 18 Mart 2017

Olası Kastla Adam Öldürme Suçu

Olası Kastla Adam Öldürme Suçu Yargıtay Kararı

T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No:0/0 Karar No:0/0 K. Tarihi: YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih : 11.03.2014 Esas No : 2013/1-441 Karar No : 2014/123 - OLASI KASTLA ÖLDÜRME - HAKSIZ TAHRİK - MAĞDURDAN SADIR OLAN HAKSIZ EYLEM ŞARTI

ÖZET: SANIK M. T. HAKKINDA KURULAN BERAAT HÜKMÜ TEMYİZ EDİLMEKSİZİN KESİNLEŞMİŞ OLUP İNCELEME, SANIK M. B. HAKKINDA OLASI KASTLA ÖLDÜRME SUÇUNDAN KURULAN MAHKUMİYET HÜKMÜYLE SINIRLI OLARAK YAPILMIŞTIR. OLASI KASTLA ÖLDÜRME SUÇUNUN SÜBUTUNA DAİR BİR UYUŞMAZLIK VE BU KABULDE DOSYA KAPSAMI İTİBARIYLA DA HERHANGİ BİR İSABETSİZLİK BULUNMAYAN SOMUT OLAYDA, ÖZEL DAİREYLE YEREL MAHKEME ARASINDA OLUŞAN VE CEZA GENEL KURULUNCA ÇÖZÜMLENMESİ GEREKEN UYUŞMAZLIK; SANIK HAKKINDA 5237 SAYILI T.C.K.NUN 29. MADDESİ UYARINCA HAKSIZ TAHRİK HÜKÜMLERİNİN UYGULANMA ŞARTLARININ OLUŞUP OLUŞMADIĞININ BELİRLENMESİNE İLİŞKİNDİR. SANIK M. B.'UN SUÇ TARİHİNDE ÖĞLEN SAATLERİNDE MİNİBÜS DURAĞINA GİDERKEN 12-13 YAŞLARINDA OLAN F.'LE KARŞILAŞTIĞI, KENDİSİNE SİNKAFLI KÜFÜRLER EDEN F.'E ÖFKELENİP YANINDA MAHALLENİN GENÇLERİNDEN E. VE Z. OLDUĞU HALDE ONU TAKİP EDEREK GİRDİĞİ EVİN KAPISINI ÇALDIĞI, BERAAT EDEN SANIK M., KIZ ARKADAŞI, KIZ ARKADAŞININ KARDEŞİ T. VE ONUN ERKEK ARKADAŞI H.'İN YAŞADIĞI EVİN KAPISINI T.'IN AÇTIĞI, SANIĞIN KENDİSİNE KÜFRETTİĞİNİ SÖYLEYEREK F.'İ DARP ETMEYE ÇALIŞTIĞI SIRADA ARKA ODADA UYUYAN M.'NIN GÜRÜLTÜ SEBEBİYLE UYANARAK GELDİĞİ, SANIĞIN KÜFRETTİĞİNDEN BAHSEDEREK F.'E VURMASI ÜZERİNE M.'NIN MÜDAHALE ETTİĞİ, SANIĞIN YANINDAKİ İKİ GENÇLE BİRLİKTE GERİ DÖNDÜĞÜ, KISA BİR SÜRE SONRA MAHALLEDEKİ GENÇLERDEN BİRİNİN "ARKANA DİKKAT ET" DİYEREK UYARMASI ÜZERİNE DÖNDÜĞÜNDE ELİNDE BIÇAK OLAN M.'YI GÖRDÜĞÜ, SÖZLÜ OLARAK TARTIŞTIKLARI, E. VE Z.'NİN M.'NIN BIÇAĞI KULLANMASINA ENGEL OLDUKLARI, TARTIŞMA SIRASINDA KÜFREDEN SANIĞA M.'NIN "BANA BU MAHALLEDE KÜFREDEMEZSİN" DİYE BAĞIRDIĞI.AYNI GÜN AKŞAM İKİ ARKADAŞINI EVE ÇAĞIRAN M.'NIN ONLARA SİLAH GETİRİP GETİRMEDİKLERİNİ SORDUĞU, TÜRKAN'IN ARKADAŞI HALİT'İN BİR SÜRE SONRA EVDEN DIŞARI ÇIKARAK ARACINA BİNDİĞİ, MAHALLEDEKİ BİRKAÇ KİŞİ TARAFINDAN ARACININ ÇEVRİLDİĞİ, ARACI ÇALIŞTIRAN HALİT'İN OLAY YERİNDEN UZAKLAŞTIĞI, ÖĞLE SAATLERİNDE YAŞANAN OLAYA DA ÖFKELENMİŞ OLAN M.'NIN YANINDAKİ İKİ ŞAHISLA BİRLİKTE EVDEN BIÇAK DA ALARAK DIŞARI ÇIKTIĞI, 1460. SOKAĞA GELDİKLERİ, BURADA SANIK MEHMET, İKİ OĞLU VE OĞULLARININ YAKIN ARKADAŞI OLAN 22 YAŞINDAKİ MAKTUL B.LA KARŞILAŞTIKLARI, İKİ GRUP ARASINDAKİ TARTIŞMANIN KAVGAYA DÖNÜŞTÜĞÜ, BERAAT EDEN SANIK M.'YA TOKAT ATAN SANIK MEHMET'İN KALÇASINDAN 3 CM OLACAK ŞEKİLDE BIÇAKLA YARALANDIĞI, YANINDA GETİRDİĞİ TABANCASINI ELİNE ALINCA MAKTUL BURHAN'IN "M. AMCA, YAPMA" DİYEREK SANIK MEHMET'E ENGEL OLMAYA ÇALIŞTIĞI, SANIĞIN BİR KEZ ATEŞ ETTİĞİ, BURHAN'IN YERE DÜŞTÜĞÜ, KALDIRILDIĞI HASTANEDE HAYATINI KAYBETTİĞİ, ATEŞLİ SİLAHA AİT MERMİNİN BOYNUNDAN GİRİP GÖĞÜS BÖLGESİNDEN ÇIKTIĞININ BELİRLENDİĞİ, SANIK M. HAKKINDA DÜZENLENEN 22.8.2008 TARİHLİ ADLİ RAPORA GÖRE, SOL GLUTEAL BÖLGEDE 3X1 CM BIÇAK KESİSİ OLDUĞU, SÜTUR ATILMIŞ HALE GELDİĞİ, HAYATİ TEHLİKEYE SOKAN BİR DURUM OLMADIĞI VE BASİT TIBBİ MÜDAHALEYLE GİDERİLEBİLİR NİTELİKTE OLDUĞU, ANLAŞILMAKTADIR.

DAVA : Olası kastla öldürme suçundan sanık M. B.'un 5237 Sayılı T.C.K.nun 81, 21/2, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.12.2010 gün ve 66-374 Sayılı hükmün sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.03.2012 gün ve 6873-1912 sayı ile; "... Sanığın, kavga sırasında tabancayla ateş ettiği sırada, olay yerinde bulunan ve kavgayı ayırmaya çalışan maktul Burhan'ın da isabet alıp yaralanabileceğini ya da ölebileceğini öngörmesine karşın eylemine devam ettiği, atışı sonucu maktulün isabet alarak öldüğü olayda; maktulden kaynaklanan, sanığa yönelik haksız fiil olarak kabul edilebilecek herhangi bir söz ya da davranış bulunmadığı halde, sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanması suretiyle eksik ceza tayini...", İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkeme ise 28.6.2012 gün ve 200-256 sayı ile; "... Birbirini takiben gerçekleşen ve asıl kavganın tarafları olan sanık Mehmetle M.'nın karşılıklı birbirlerine ateş etmeleri ve bu sırada olay yerinde bulunan ve olayı engellemeye çalışan maktul B.'ın ölümüyle sonuçlanan olay örgüsü içinde; maktulden kaynaklanmamakla birlikte sanık hakkında T.C.K.nun 29. maddesini uygulanabilir kılan ruh haline sokacak koşulların bulunduğu şüphesizdir. ...T.C.K.nun 29. maddesinde haksız bir hareketten ve salt suçun işlendiği anda failin bu haksız hareketin etki alanında bulunmasından bahsedildiği, bu hareketin kaynağının kim/kimler olması gerektiği hakkında uygulanabilirlik yönünden bir sınırlandırmaya gidilmediği; maktulden kaynaklanmamakla birlikte maktulün ölümü sonucunu doğuran ve elindeki silahı ateşlemesiyle sanığı, olayın gerçekleşmesi anına getiren ve var olduğu kabul gören haksız fiil niteliğindeki hareketlerin arasındaki kesintisiz irtibat dikkate alındığında suç teşkil eden eylemin kimin açısından sonuç doğurduğu yolunda bir ayırıma gidilmeksizin, olayın meydana geliş şekli ve bu olaya münhasır olarak, gerçekleşen olası kastla ölüme sebebiyet vermek suçunun somut olaydaki vasıf ve niteliğine nazaran sanık lehine 5237 Sayılı T.C.K.nun 29. maddesinin uygulanabilirlik koşullarının oluştuğu değerlendirilmiştir. Diğer taraftan, eylemin maktul dışında, haksız fiilde bulunan ve kavgaya karışan bir başkasına karşı gerçekleştirilmesi halinde haksız fiil niteliğinde olduğu kabul görecek olan bu olguların, olayı yatıştırmak amacıyla araya giren ve tek bir mermi isabetiyle ölümüne sebebiyet verilen maktule karşı işlenen, kusur ve haksızlık içeriği doğrudan kasta göre daha az olan olası kastla öldürme suçunda da haksız fiil oluşturduğu, asli netice bakımından koşulları bulunan haksız tahrik hükmünün meydana gelen tali netice bakımından da gerçekleşeceği, sadece bu fiillerin maktul kaynaklı olmadığından bahisle madde uyarınca uygulama yapılmamasının hakkaniyet kuralına uygun düşmeyeceği...", Gerekçesi ile ilk hükümde direnilmesine karar vermiştir. Bu hükmün de sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istekli 30.5.2013 gün ve 245051 Sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya. Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. KARAR : Sanık M. T. hakkında kurulan beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup inceleme, sanık M. B. hakkında olası kastla öldürme suçundan kurulan mahkumiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Olası kastla öldürme suçunun sübutuna dair bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibarıyla da herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daireyle yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nun 29. maddesi uyarınca haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından; Sanık M. B.'un suç tarihinde öğlen saatlerinde minibüs durağına giderken 12-13 yaşlarında olan F.'le karşılaştığı, kendisine sinkaflı küfürler eden F.'e öfkelenip yanında mahallenin gençlerinden E. ve Z. olduğu halde onu takip ederek girdiği evin kapısını çaldığı, beraat eden sanık M., kız arkadaşı, kız arkadaşının kardeşi T. ve onun erkek arkadaşı H.'in yaşadığı evin kapısını T.'ın açtığı, sanığın kendisine küfrettiğini söyleyerek F.'i darp etmeye çalıştığı sırada arka odada uyuyan M.'nın gürültü sebebiyle uyanarak geldiği, sanığın küfrettiğinden bahsederek F.'e vurması üzerine M.'nın müdahale ettiği, sanığın yanındaki iki gençle birlikte geri döndüğü, kısa bir süre sonra mahalledeki gençlerden birinin "arkana dikkat et" diyerek uyarması üzerine döndüğünde elinde bıçak olan M.'yı gördüğü, sözlü olarak tartıştıkları, E. ve Z.'nin M.'nın bıçağı kullanmasına engel oldukları, tartışma sırasında küfreden sanığa M.'nın "bana bu mahallede küfredemezsin" diye bağırdığı. Aynı gün akşam iki arkadaşını eve çağıran M.'nın onlara silah getirip getirmediklerini sorduğu, Türkan'ın arkadaşı Halit'in bir süre sonra evden dışarı çıkarak aracına bindiği, mahalledeki birkaç kişi tarafından aracının çevrildiği, aracı çalıştıran Halit'in olay yerinden uzaklaştığı, öğle saatlerinde yaşanan olaya da öfkelenmiş olan M.'nın yanındaki iki şahısla birlikte evden bıçak da alarak dışarı çıktığı, 1460. sokağa geldikleri, burada sanık Mehmet, iki oğlu ve oğullarının yakın arkadaşı olan 22 yaşındaki maktul B.la karşılaştıkları, iki grup arasındaki tartışmanın kavgaya dönüştüğü, beraat eden sanık M.'ya tokat atan sanık Mehmet'in kalçasından 3 cm olacak şekilde bıçakla yaralandığı, yanında getirdiği tabancasını eline alınca maktul Burhan'ın "M. amca, yapma" diyerek sanık Mehmet'e engel olmaya çalıştığı, sanığın bir kez ateş ettiği, Burhan'ın yere düştüğü, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği, ateşli silaha ait merminin boynundan girip göğüs bölgesinden çıktığının belirlendiği, Sanık M. hakkında düzenlenen 22.8.2008 tarihli adli rapora göre, sol gluteal bölgede 3x1 cm bıçak kesisi olduğu, sütur atılmış hale geldiği, hayati tehlikeye sokan bir durum olmadığı ve basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir nitelikte olduğu, Anlaşılmaktadır. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitap, İkinci Kısımda. "Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler" başlıklı İkinci Bölümde yer alan "haksız tahrik" 29. maddede: "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekizyıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altina alınmıştır. 5237 Sayılı T.C.K.nda tahrikle ilgili olarak. 765 Sayılı T.C.K.nda yer alan ağır tahrik-hafıf tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hakim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir. Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır. Yerleşmiş yargısal kararlar ve doktrinde yer alan baskın görüşlere göre, 5237 Sayılı T.C.K.nun 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir: A-) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı, B-) Bu fiil haksız olmalı, C-) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı, D-) Failin işlediği suç. bu ruhi durumun tepkisi olmalı, F-) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır. Uyuşmazlığa konu olayda, diğer şartların gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle, haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, ( f ) bendinde yer alan haksız tahrik teşkil eden eylemin mağdurdan sadır olma şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır. Mağdurun haksız bir fiili sonucunda hiddet veya şiddetli elem etkisinde kalan failin, tahrik edene karşı bir suç işlediğinde kusurunun azaldığı, iradesinde bir zayıflama meydana geldiği, suç işlemekten kendini alıkoyma yeteneğinin ve ceza sorumluluğunun azaldığı kabul edilmiştir. Haksız tahriki oluşturan ve faili öfke veya şiddetli elem etkisi altında bırakan haksız fiilin, failin huzurunda veya ona yönelik olarak gerçekleştirilmesi şart olmayıp, faile yönelik olarak gerçekleştirilebileceği gibi, yakınlarına, tanıdıklarına, sevdiği kişilere veya tanımamakla birlikte durumundan etkileneceği üçüncü kişilere karşı da gerçekleştirilmesi mümkündür. Böylece failden başkasına yöneltilen haksız bir fiilin de faili öfke veya elem durumuna sokabileceği kabul edilmiştir. Buna karşılık, hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında işlenen suçun, haksız fiili gerçekleştiren kişiye yönelik olması, diğer bir deyişle haksız tahrik teşkil eden fiilin mağdurdan kaynaklanması gerekmektedir. Haksız fiili gerçekleştirmemiş veya buna iştirak etmemiş ilgisiz 3. bir kişiye karşı suç işlendiğinde, haksız tahrik hükümlerinin uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Diğer bir anlatımla, haksız tahrik oluşturan fiilin mağdur tarafından gerçekleştirilmesi ve hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında işlenen suçun da haksız fiili gerçekleştiren kişinin zararına işlenmiş olması gerekmekte olup, mağdurun yakını dahi olsa 3. bir kişi tarafından gerçekleştirilen haksız fiil, mağdura yönelik işlenen suç bakımından haksız tahriki oluşturmayacaktır. Bir kimsenin haksız tahrik sayılabilecek fiilinin etkisi altında kalan kişinin haksız eylemle ilgili bulunmayan üçüncü kişiye ya da devlete veya topluma karşı bir suç işlemesi halinde haksız tahrik hükümleri uygulanamayacaktır. Nitekim öğretide de: "Tepki fiilinin tahrik eden zararına işlenmesi gerekir. Tahriki oluşturan hareketle bir ilgisi olmayan üçüncü kişilere karşı işlenen suçlarda haksız tahrik hükmü uygulanamaz. Bu bakımdan tepkiyi oluşturan suçun hedefi tahrikçi veya onun sahip olduğu şey olmalıdır ( M. Emin Artuk - A. Gökçen - C. Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler. Adalet Yayınevi. 8. Bası. Ankara, 2014, s.489 ), "Suç tahrik teşkil eden haksız fiili gerçekleştiren kişiye karşı işlenmiş olmalıdır. Şayet tahrik eden kişiyle suçun mağduru farklı kişilerse haksız tahrik hükmü uygulanamaz. Örneğin babanın haksız fiiline öfkelenen kişinin baba yerine oğlunu dövmesi halinde, fail haksız tahrikten yararlanamayacaktır ( M. Koca - İ. Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası. Ankara, 2013, s.322 ), "...Diğer bir koşul ise tahrik altında gösterilen tepkinin doğrudan doğruya haksız fiili gerçekleştiren kişiye yönelmiş olması veya onun zararına bir sonuç doğurmuş olmasıdır ( Hamide Zafer. Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası. İstanbul, 2013, s. 373 ), "Mağdurdan kaynaklanan bir haksız hareket sebebiyle fiili işleyen kimse mağdur dışından başka kimselerin de isabet alacağını öngörmesine rağmen sonucu kabullenerek olası kastla fiili işliyorsa, olası kastla isabet ettirdiği kimseler bakımından haksız tahrik hükümlerinden yararlanamaz. Tepkinin tahriki teşkil den fiili yapan kimseye yönelmiş olması şarttır ( H. Hakeri. Ceza Hukuku Genel Hükümler. Adalet Yayınevi, 12. Bası. Ankara, 2011, s.352 ve 359 ) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 4.6.2013 gün ve 1571-278 Sayılı kararında: "maktul katılandan sanığa yönelen ve haksız tahrik teşkil eden herhangi bir söz ve davranışın bulunmaması karşısında, maktul ve katılan tarafından yapılmış olan ve sanığı etkileyen haksız bir fiil sözkonusu olmadığından, somut olayda haksız tahrikin uygulanma şartlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir, 4.3.2008 gün ve 2-42 Sayılı kararında: "O. Y.'dan kaynaklanan haksız hareketler sebebiyle Z. Y.'ın öldürülmesi olayında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Haksız tahrik sebebiyle indirim yapılabilmesi için. haksız hareketin bizzat maktulden gelmesi ve bizzat sanığa ya da etkileneceği bir yakınına yönelmesi gereklidir, 6.6.1983 gün ve 43-275 Sayılı kararında da, "mağdur haksızdır. Ancak haksız tahrikin faile karşı işlenmiş olması şart değildir şeklindeki açıklamalarla haksız tahriki oluşturan ve faili hiddet veya şiddetli elem etkisine sokan eylemin bizzat mağdurdan gelmesi gerektiğine işaret edilmiştir. Öte yandan, C.G.K.'nun 5.10.2010 gün ve 2010/1-132-183 Sayılı kararında da belirtildiği üzere, şartlarının bulunması halinde olası kastla işlenen suçlarda da "haksız tahrik" hükümlerinin uygulanması mümkündür, ancak bunun için doğrudan kastla işlenen suçlarda olduğu gibi, haksız fiilin olası kastla işlenen suçun mağdurundan kaynaklanması gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde: Olay öncesi ve sırasında sanığı hiddet ya da şiddetli elem etkisi altında bırakan haksız fiiller beraat eden M. ve onun yakınları tarafından gerçekleştirilmiş olup, sanığın çocuklarının yakın arkadaşı olan ve olay sırasında sanıkla birlikte hareket eden grupta yer alan maktul Burhan'dan kaynaklanan haksız bir hareketin olmadığı anlaşıldığından, "mağdurdan sadır olan bir haksız eylem" şartının somut olayda gerçekleşmemesi nedeniyle, sanık lehine T.C.K.nun 29. maddesinin uygulanması imkanı bulunmamaktadır. Bu itibarla, sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına dair yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; "sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartları bulunduğundan, yerel mahkeme direnme nedenlerinin isabetli olduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1-) Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 28.6.2012 gün ve 200-256 Sayılı hükmünün "sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunmadığının gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmasına, 2-) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 11.03.2014 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Ceza Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 18 Mart 2017

Kasten Adam Öldürmeye Kalkışma Suçu

Kasten Adam Öldürmeye Kalkışma Suçu Yargıtay Kararı

  T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No:0/0 Karar No:0/0 K. Tarihi: YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih : 23.11.2004 Esas No : 2004/1-164 Karar No : 2004/200 - KASTEN ADAM ÖLDÜRMEYE KALKIŞMA SUÇU - SANIĞIN EYLEMDE ÖLDÜRME KASTI İLE HAREKET ETMİŞ OLMASI - SANIĞIN EYLEMİNİ TAKSİRLE YARALAMA OLARAK NİTELENDİREN YEREL MAHKEME DİRENME HÜKMÜ İSABETSİZ OLMASI

ÖZET: ATIŞ MESAFESİ, HEDEF GÖZETİLMESİ, SİLAHIN NİTELİĞİ, MAĞDURUN İSABET ALDIĞI VÜCUT BÖLGESİ DİKKATE ALINDIĞINDA, KEZA OLAYIN HEMEN ÖNCESİNDE MAĞDURUN EKİLİ TARLAYA HAYVAN SOKMASI GİBİ TAHRİK EDİCİ VE ANİ HUSUMET DOĞURUCU HAKSIZ BİR DAVRANIŞININ BULUNMASI KARŞISINDA, SANIĞIN EYLEMDE ÖLDÜRME KASTI İLE HAREKET ETTİĞİ SAPTANDIĞINDAN, EYLEMİ ADAM ÖLDÜRMEYE TAM KALKIŞMA SUÇUNU OLUŞTURMAKTADIR. BU İTİBARLA, SANIĞIN EYLEMİNİ TAKSİRLE YARALAMA OLARAK NİTELENDİREN YEREL MAHKEME DİRENME HÜKMÜ İSABETSİZ OLUP, BOZULMASINA KARAR VERİLMELİDİR.

DAVA: Kasten adam öldürmeye kalkışma suçundan sanık Arif S.....'ın dönüşen suç vasfına göre taksirle yaralama suçundan TCY'nın 459/2, 59 ve 647 sayılı Kanunun 4 ve 6. maddeleri uyarınca 727.013.615 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, cezasının ertelenmesine ilişkin Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 22.11.2002 gün ve 675-607 sayılı hüküm C.Savcısı tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 17.11.2003 gün ve 1081-2809 sayı ile; b) Yukarıdaki bozma sebebine muvazi olarak, aa) Arazisine hayvan sokulmasında sanık lehine TCY. nın 51/1. maddesinin tatbikinin gerekmesi, bb) Olayda kullanılan silahın geçici köy korucusu görev ve sıfatıyla sanığa verilen silah olup olmadığının merciinden sorularak sonucuna göre TCY. nın 281. maddesinin tatbiki yeri olup olmayacağının düşünülmemesi>isabetsizliğinden bozulmuştur. Yerel Mahkeme 25.2.2004 gün ve 3-18 sayı ile; belirtilmektedir. Sanık savunmasında özetle, tartışma sırasında elindeki silahın kazaen patladığını beyan etmektedir. Mağdur da sanık savunmasını doğrular mahiyette, aralarında çıkan sözlü tartışma sırasında sanığın elindeki tüfeğin aniden patladığını, sanığın kendisine tüfek tevcih ederek ateş etmediğini, öldürme ve yaralama amacı ile ateş etmediğini, istese idi rahatlıkla kendisini öldürebileceğini beyan etmektedir. Olayın tek tanığının ifadesinin de mağdur beyanı ve sanık anlatımını doğrular nitelikte olması, dolayısıyla sanık savunmasının aksine ne adam öldürme ne de yaralama kastına ilişkin dosyada sanık aleyhine delil elde edilemediği anlaşılmakla, sanığın eyleminin taksirle yaralamaya sebebiyet vermek olarak değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla, sanık Arif S.....'ın olay günü tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu hamili bulunduğu silahla mağdur Celalettin K.......'ı hayati tehlike geçirecek şekilde ve 25 gün iş ve gücüne engel olacak derecede yaralanmasına neden olmak suretiyle taksirle yaralanmaya neden olmak suçunu işlediği anlaşılmaktadır.>gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir. Bu hükmün de C.Savcısı tarafından süresi içinde temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının 08.07.2004 gün ve 79724 sayılı tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık Arif S.....'ın taksirle etkili eylem suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, eylemin taksirle etkili eylem veya tam kalkışma aşamasında kalan kasten adam öldürme suç tiplerinden hangisine uyduğu noktasında toplanmaktadır. Suç niteliğinin belirlenebilmesi, sanığın kastının saptanması ile mümkündür. Esasen failin iç dünyasını ilgilendiren kastının belirlenmesinde, failin dışa yansıyan, olay öncesi, olay sırası ve sonrasındaki davranışları ölçü olarak alınmalıdır. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, adam öldürmeye kalkışma ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran başlıca ölçüler; fail ile mağdur arasındaki husumetin nedeni ve derecesi, failin cürümde kullandığı saldırı aletinin niteliği, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme olanağının olup olmadığı, olayın akış ve nedeni, failin işlemeyi kastettiği cürmün meydana gelmesine iradesi dışında engel bir nedenin olup olmadığıdır. Tüm bu olgular olaysal olarak değerlendirilip sanığın kastı belirlenmelidir. İnceleme konusu olayda; Mağdur Cemalettin K......., 19 Nisan 2002 günü 18.00 sıralarında havanın henüz aydınlık olduğu bir anda Savur ilçesi Erkuvan köyünde yanında yeğeni tanık İslam olduğu halde hayvan otlatırken köy korucusu sanık Arif Sincan tarafından ateşli silahla yaralanmış, olayın bildirilmesi üzerine inceleme ve arama yapan kolluk güçleri olay yerinde 7.65 mm çapında 7 adet boş kovan ile mağdurun şapka ve heybe gibi eşyalarını bulmuş, aynı gece köydeki evinde yakalanan sanığın teslim ettiği 65 A 5441 seri numaralı Kaleşinkof marka silaha da el konulmuştur. Olaydan sonra hastaneye kaldırılan mağdurun geçici raporunda; hayati tehlikesinin bulunduğu, batın sağ alt kadranda kurşun girişi ve sol gluteal bölgede çıkış deliği bulunduğu bildirilmiş, bilahare sevk edilerek ameliyat ve tedavi edildiği Dicle Üniversitesi Araştırma ve Eğitim Hastanesinden aldırılan kesin raporunda ise; sağ kolon ve iliak kemik yaralanması mevcut olduğu, sağ kolona primer sütür ve hemostaz uygulandığı, göbekten 10 cm sağ lateralde ateşli silah giriş yarası, gluteal sağ üst kadrandan çıkış bulunduğu, olay nedeniyle hayati tehlike geçirdiği ve yaralanmanın 25 gün iş ve gücüne engel teşkil edeceği belirtilmiştir. Atışın bitişik veya yakın atış olduğuna ilişkin bir tespit raporu bulunmamaktadır. İlk ifadesini olaydan 28 gün sonra Savur C.Savcılığına veren mağdur Celalettin K.......; hayvanları otlatırken yanlışlıkla Arif S.....'ların tarlasına girdiğini, elinde kaleşinkof silahla yanlarına gelen sanığın diye kızdığını, yanlışlıkla olduğunu belirtip bir daha girmeyeceğini söylemesine rağmen kendisine bir el ateş edip uzaklaştığını, sanıktan şikayetçi olmadığını belirtmiş, yine duruşmadaki ifadesinde; sanığın bağırıp küfür ederek 6-7 metre kalana kadar yanına yaklaştığını, araziye hayvan soktuğu için haksız olduğundan dolayı karşılık vermediğini, sanığın bağırıp çağırmasından sonra tüfek sesini duyduğunu, yaralanıp yere düştüğünü söylemiştir. Sanık Arif S..... olayın ertesi günü kollukta verdiği ifadede; kendisine ait korucu silahı olan Kaleşinkof piyade tüfeğini yanına alıp köyün 3 km ilerisindeki tarlasını kontrole gittiğini, döneceği sırada köy halkından Sabri S..... ve Esat D..'a ait tarlanın içindeki koyunları görüp oradan çıkarmak ve çobanı uyarmak için yanlarına gittiğini, çobanlardan birinin tarlanın içinde, diğerinin de 15 metre kadar uzakta olduğunu, yakınındaki çobana selam verip nereden geldiklerini sorduğunu, çobanla aralarında 1-2 metre kalana kadar birbirlerine yaklaştıklarını, daha sonra çobanın birden elindeki silahı almaya kalkıştığını, kendisinin de karşı koyduğunu, ayakta itişip kakışmaya başladıklarını, elindeki tüfeğin de sağa sola hamle yaptığı sırada birden elindeki tüfeğin ateş etmeye başladığını, o anda diğer çobanın yaralı olarak yerde yattığını gördüğünü, elinden silahı almaya çalışan çobanın ise korkup yanından uzaklaştığını belirtmiş, C. Savcılığı, Sulh Ceza Hakimliği ve görevsizlik kararı veren Asliye Ceza Mahkemesindeki ifade ve sorguları sırasında benzer anlatımda bulunmuş, görevli Ağır Ceza Mahkemesindeki sorgusu sırasında ise, mağdurla karşılaşıp tarladan çıkmasını söylemesi üzerine aralarında tartışma çıktığını, tam birbirlerine vurmak üzere iken elindeki silahın patladığını, tüfeğin seri mi yoksa tek atışta mı olduğunu bilmediğini, ancak görev gereği tüfeğin mermi yatağında mermi bulunduğunu ve emniyetinin de açık olduğunu, biraz ileride bulunan tanık İslam'ın olay anında yanlarında bulunmadığını, sonradan geldiğini, silahın patlamasından önce mağdurla aralarında kapışma olmadığını savunmuştur. Tanık İslam O.... ise olaydan iki gün sonra kollukta verdiği ifadede; hayvan otlatırlarken kaleşinkoflu sanık Arif'in yanlarına gelip diyerek ateş ettiğini, dayısı olan mağdur Celalettin'in kasık kısmından yaralandığını, olay sırasında sanığın elinden silahı almaya kalkışmadığını, sanığın boğuşma ve kavga olmadan direkt ateş ettiğini ifade etmiş, Savur C.Savcılığında verdiği ifadesinde benzer anlatımda bulunmuş, talimat yoluyla Bismil C.Savcılığında verdiği ifadesinde ise, olay sırasında mağdurdan 25 metre uzakta ve çukurda olması nedeniyle olayı göremediğini, bir ara silah sesi duyup gittiğinde dayısını yerde yatarken gördüğünü, sanıkla konuşmadığını, tüfeğini almak istemediğini, ona saldırmadığını belirtmiş, görevsizlik kararı veren Asliye Ceza Mahkemesinde talimat yoluyla alınan ifadesinde, sanığın yanlarına gelip konuşmadan bir el mağdura ateş ettiğini söylemiş, görevli Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada ise, mağdurun 30-40 metre ilerisinde olduğunu, arazi engeli nedeniyle mağdurun bulunduğu yeri göremediğini, ilk silah sesi sonrasında olay yerine gittiğinde mağdurun yaralı olduğunu, sanığın bundan sonra havaya doğru tek tek 6 el ateş ettiğini belirtmiştir. Silah üzerinde inceleme yapan teknik bilirkişi; silahın 65 A 5441 seri numaralı, 7.62 mm çapında, Kaleşinkof marka, sabit dipçikli, tam otomatik piyade tüfeği olduğunu, atışa elverişli bulunduğunu, tek tek ve seri atış yapılabileceğini bildirmiştir. Tüm bu kanıtlar birlikte değerlendirilecek olursa; Mağdur Celalettin ve tanık İslam'ın beyanları karşısında, olay sırasında sanık Arif ile tanık İslam arasında herhangi bir boğuşma olmadığı, başka bir köyde çobanlık yapan mağdur Celalettin'in, yakınlarına ait tarlada hayvan otlattığını görmesi üzerine sinirlenerek bağırıp yanına giden köy korucusu sanık Arif'in harp silahı niteliğindeki kaleşinkof silahını doğrudan yöneltip, 6-7 metre mesafeden ateş ederek mağduru karın bölgesinden yaraladığı anlaşılmaktadır. Atış mesafesi, hedef gözetilmesi, silahın niteliği, mağdurun isabet aldığı vücut bölgesi dikkate alındığında, keza olayın hemen öncesinde mağdurun ekili tarlaya hayvan sokması gibi tahrik edici ve ani husumet doğurucu haksız bir davranışının bulunması karşısında, sanığın eylemde öldürme kastı ile hareket ettiği saptandığından, eylemi adam öldürmeye tam kalkışma suçunu oluşturmaktadır. Bu itibarla, sanığın eylemini taksirle yaralama olarak nitelendiren Yerel Mahkeme direnme hükmü isabetsiz olup, bozulmasına karar verilmelidir. Öte yandan, bu bozma sebebine bağlı olarak, a) Sanığın gözetip baktığı ve yakınlarına ait bulunan ekili araziye mağdurun hayvan sürüsünü sokması şeklindeki haksız davranışı, sanık lehine TCY'nın 51/1. maddesinin uygulanmasını gerektirdiği gibi, b) Olayda kullanılan silahın, geçici köy korucusu olduğu anlaşılan sanığa bu görev ve sıfatı nedeniyle verilip verilmediğinin merciinden sorularak sonucuna göre TCY'nın 281. maddesinin uygulama yeri olup olmayacağının kararda tartışılması da gereklidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Kurul Üyesi ise; Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına gönderilmesine, 23.11.2004 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.
Ceza Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 18 Mart 2017

Nitelikli Kasten Adam Öldürme Suçu ve Cezası

Kasten öldürme Yargıtay Kararı   T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No:0/0 Karar No:0/0 K. Tarihi: YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih : 02.07.2014 Esas No : 2014/1-271 Karar No : 2014/350 - NİTELİKLİ KASTEN ÖLDÜRME SUÇU - SANIK İLE MAKTULE ARASINDA YAŞANAN VE BİRÇOĞU İTİBARİYLE SANIĞIN MAHKUMİYETİYLE SONUÇLANAN OLAYLAR - MAKTULENİN SANIĞA HAKARET MAHİYETİNDE SÖZLER SÖYLEMESİNİN HAKSIZ TAHRİK SAYILMAYACAĞININ KABULÜ GEREĞİ

ÖZET: BU İTİBARLA, ÖZEL DAİRE BOZMA KARARINDA BİR İSABETSİZLİK BULUNMADIĞINDAN, YEREL MAHKEME DİRENME HÜKMÜNÜN BOZULMASINA KARAR VERİLMELİDİR.

DAVA: Nitelikli kasten öldürme suçundan sanık A. N. B.'ın 5237 sayılı TCK'nun 82/1-d, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 18 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Manisa 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.12.2010 gün ve 212-197 sayılı res'en temyize tâbi olan hükmün katılan vekili ve sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.11.2012 gün ve 1370-8360 sayı ile; Sair temyiz itirazlarının reddiyle, oluşa ve dosya kapsamına göre, sanık ile maktulün evli oldukları, aralarındaki geçimsizlik nedeniyle ayrı yaşadıkları, sanığın maktule karşı gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle, Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/181-541 sayılı kararı ile kasten yaralama suçundan, 2009/889, 2010/778 sayılı kararı ile müşterek çocuğun kaçırılması, alıkonması ve 4320 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından, 2009/314, 2010/369 sayılı kararı ile kasten yaralama suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik kararlar verildiği, Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2010/54-145 sayılı dosyasında da kasten yaralama, tehdit ve 4320 sayılı Yasaya muhalefet suçlarından hapis cezası ile cezalandırıldığı, olay günü ise tartışma sırasında bu defa maktulün sanığa hakaret ettiği, haksız tahrikte dengenin sanık lehine bozulmadığı anlaşıldığı halde, sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 29. maddesi uygulanmak suretiyle eksik ceza tayin edilmesi. İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkeme ise 04.03.2013 gün ve 267-52 sayı ile; Sanık ve maktülün birbirlerine karşı hakaret, tehdit, yaralama ve 4320 sayılı Yasaya muhalefet suçları nedeniyle birden fazla dava açılmıştır. Bozma ilamında belirtildiği üzere davaların çoğu sanık hakkında açılmış ise de bunların yanında maktül hakkında da açılan birden fazla ceza davası vardır. Bu kapsamda Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/1488 sayılı dosyasında sanık hakkında 4320 sayılı Yasaya muhalefet, kasten basit yaralama ve hakaretten dava açılmışken, maktül eş L. hakkında ise, kasten basit yaralama suçundan kamu davası açıldığı, suç tarihinin 27/11/2009 olduğu, dava sonucunda sanık A. N.'in atılı suçlardan mahkumiyetine, maktül sanık L. B.'ın ise ölümü nedeniyle davanın düşürülmesine, Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/1378 sayılı dosyasında sanık hakkında 4320 sayılı Yasaya muhalefet, basit yaralama, maktül eş L. hakkında ise, basit yaralama suçlarından kamu davası açıldığı, suç tarihinin 24/08/2009 olduğu, dava sonucunda sanık A. N.'in atılı suçlardan mahkumiyetine, maktül sanık L. B.'ın ise ölümü nedeniyle davanın düşürülmesine, Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/575 sayılı dosyasında maktül eş L. hakkında sanık A. N. ve kardeşi G. B.'a karşı hakaret suçundan kamu davası açıldığı, suç tarihinin 02/04/2009 olduğu dava sonucunda maktül L.'nın, eşi A. N.'e karşı işlediği hakaret suçundan mahkumiyetine, G.'a karşı hakaret suçundan ise beraatine karar verildiği görülmüştür. Sanık tüm aşamalardaki savunmalarında ve aile mahkemesinde verdiği dilekçelerinde aynı konuları dile getirmekte, maktülün kendisine ve ailesine hakaretler ettiğini, evi sık sık terk ettiğini, bu yüzden kavga ettiklerini, aile mahkemelerince verilen koruma kararları (evden uzaklaştırma) nedeniyle evden ayrı yaşadığını, maktulün evden uzaklaştırma kararlarını kendisine karşı koz olarak kullandığını, kendisinden boşanmak istemediğini, bu yüzden mağdur olduğunu savunmaktadır. Yukarıda sayılan ve maktul L. hakkında açılan davalar ile boşanma dosyasındaki sanık dilekçeleri sanığın savunmasını doğrular mahiyettedir. Ayrıca deliller kısmında sayılan ve sadece sanık hakkında görülen sulh ceza mahkemelerinin dosyalarında olayların görgü tanığı yoktur. Genellikle maktul eşin beyanlarına ve doktor raporlarına dayanılarak sanık hakkında davalar açılmış ve mahkumiyet kararları verilmiştir. Ancak çıkan kavgalarda ilk haksız hareketin kimden geldiği yine maktulün haksız bir hareketinin olup olmadığı kesin olarak tespit edilememektedir. Ortaya çıkan bu şüpheli durumların da sanık lehine yorumlanması gerekmektedir. Yine günlük yaşamda meydana gelen buna benzer aile içi ayrılık ve boşanma nedenlerine dayalı eşe karşı öldürme ve yaralama olaylarında, genellikle kadın olan eşin boşanmak ve ayrılmak istemesi, kocanın ise aksine eşinden ayrılmak istememesi nedeniyle öldürme ve yaralama eylemlerine rastlanırken, dava konusu olayda ise bu durumun tam aksine sanık ısrarla boşanmak isterken maktul eşin buna karşı koyması ve bazı ceza dosyalarında sanıktan şikayetçi olmaması dikkat çekicidir. Sonuç olarak her ne kadar daha önceden görülen ceza dosyalarında sanığın maktüle karşı birden fazla haksız eylemi mevcut ise de; yukarıda açıklanan ve sanık lehine tahrik sebebi oluşturabilecek olan tüm bu olaylar sonrasında suç tarihinde tarafsız tanıklar A. Ü. ve E. Ç.'in beyanları ile sabit olduğu üzere maktulün sanığa yönelik "şerefsiz pezevenk, senin evinde seni boynuzluyorum" şeklindeki hakaret sözlerinin niteliği ve ağırlığı birlikte değerlendirildiğinde sanığın oluşan hiddet ve elemin etkisi altında atılı suçu işlediği, tahrikte dengenin sanık lehine bozulduğu, TCK'nun 29. maddesinin uygulanma koşullarının oluştuğu, sanık yararına 29. maddenin uygulanmasının hak ve adalet duygularına daha uygun düşeceği...", Gerekçesiyle ve oy çokluğuyla ilk hükmünde direnmiş ve haksız tahrik indirimi de yapılmak suretiyle sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir. Resen temyize tabi olan bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının "bozma" istekli 30.04.2014 gün ve 177086 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. KARAR: Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç tarihinden önce eşine karşı işlediği birden fazla kasten yaralama, tehdit ve Ailenin Korunması Hakkında Kanuna muhalefet gibi suçlardan yargılanıp mahkûm edilen sanığın olay günü kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle eşini öldürdüğü somut olayda, haksız tahrikteki dengenin sanık lehine bozulup bozulmadığının, başka bir ifade ile sanık hakkında haksız tahrik indirimi şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

1960 doğumlu olup suç tarihinde 50 yaşında bulunan sanığın kendi beyanına göre, 1980 yılında evlendiği ve kendisinden üç çocuğu doğan ilk eşinden 1996 yılında boşandıktan sonra, 1971 doğumlu maktule ile 2004 yılında evlendiği, bu evliliklerinden de 2005 yılında bir kız çocuklarının doğduğu, 28.04.2010 tarihinde yaklaşık bir yıldır ayrı yaşadığı eşinin işe gideceğini bildiğinden, sabah saat 07.00 sıralarında evine 50-60 metre mesafede beklemeye başladığı, on dakika sonra eşi geldiğinde kendi beyanına göre ona "iyilikle boşanalım, hem hakaret ediyorsun hem boşanmak istemiyorsun" gibi sözler söylediği, kendisinin ve bir tanığın beyanına göre onun da kendisine "şerefsiz pezevenk, seni boynuzladım, ne işin var burada" demesi üzerine yanında getirdiği ruhsatsız tabancayla birden fazla ateş ederek onu öldürdüğü, Tutanaklara göre, olay yerinde 5 adet boş kovan bulunduğu, sanığın suçta kullandığı silahı olay yerine çağırdığı polislere 5 adet dolu mermi ile birlikte teslim ettiği, otopsi sırasında maktulün vücudunda 10 adet mermi giriş deliği 10 adet de mermi çıkış deliği bulunduğunun ve isabet eden mermilerden 5 adedinin tek başına öldürücü nitelikte olduğu, 04.02.2009 tarihinde sanık tarafından açılan boşanma davasında, eşinin kendisine ve ailesine hakaret ettiğini ve 30.01.2009 tarihinde de müşterek çocuklarını alarak evi terk ettiğini ileri sürdüğü, davalı vekilinin de maktulün kadın sığınma evinde ve kız kardeşinin evinde kaldığını beyan ettiği, mahkemece yapılan değerlendirmede, davacı tanıklarının davalının hakaret ettiğini ileri sürmelerine karşın davacının da alkol bağımlısı olduğu, karısına yönelik fiziksel ve sözel şiddet uyguladığı, nitekim Ailenin Korunmasına Dair Kanun uyarınca davacı hakkında tedbir kararı verildiği, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında her iki tarafın da kusurlu olduğunu kabul ettiği, ancak Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesindeki bir dosyanın soruşturması sırasında her iki tarafın birbirleriyle barıştıklarını ifade ettikleri, bu durumda her iki tarafın birbirini affettikleri, affedilen olayların boşanma davasına esas alınamayacağı gerekçesiyle 31.12.2009 tarihinde davanın reddine karar verildiği, Manisa 2. Aile Mahkemesince 15.04.2009 tarihinde sanığın üç ay süreyle aile bireylerine şiddet uygulamamasına, 12.06.2009 tarihinde ise sanığın üç ay süreyle evden uzaklaştırılmasına, aile bireylerinin evine veya işyerlerine yaklaşmamasına, 02.10.2009 tarihinde de sanığın altı ay süreyle, aile bireylerine şiddet uygulamamasına, evden uzaklaştırılmasına, eşyalarına zarar vermemesine, silah vb. araçlarını zabıtaya teslim etmesine, alkollü ve uyuşturucu kullanmış olarak mağdurun evine veya işyerine gelmemesine ve bu maddeleri kullanmamasına, Manisa 1. Aile Mahkemesince de 13.10.2009 tarihinde sanığın altı ay süreyle aile bireylerine yönelik şiddet uygulamamasına karar verildiği, Sanığın, maktule eşine yönelik olarak; 23.12.2008 tarihinde işlediği kasten yaralama suçundan Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince 16.09.2009 tarihinde 740 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu hükmün 23.11.2009 tarihinde kesinleştiği, 29.03.2009 günü işlediği kötü muamele suçundan Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince 1 ay 20 gün hapis cezası verildiği, kasten öldürme olayından sonra 29.06.2010 tarihinde verilen bu hükmün Yargıtay 14. Ceza Dairesi tarafından 25.02.2014 günü onanarak kesinleştiği, 23.05.2009 günü işlediği çocuğun kaçırılması, alıkonulması ve Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince kasten öldürme olayından sonra 26.05.2010 tarihinde verilen mahkûmiyet hükümlerinin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve bu kararların kesinleştiği, 01.06.2009 tarihinde işlediği kasten yaralama suçundan Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince 28.12.2009 tarihinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği, 22.07.2009 günü işlediği hakaret ve Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince kasten öldürme olayından sonra 02.11.2010 tarihinde Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hakaret suçundan davanın şikâyet yokluğu nedeniyle düşmesine karar verildiği, bu hükümlerin de kesinleştiği, 24.08.2009 günü işlediği kasten yaralama ve Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince kasten öldürme olayından sonra 26.05.2010 tarihinde mahkûmiyet kararı verildiği, aynı dosya kapsamında maktule L. hakkında da sanığa yönelik yaralama suçundan düşme kararı verildiği, kasten yaralama suçundan kurulan hükmün Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği, Ailenin Korunmasına Dair Kanunun yeni kanunla yürürlükten kalkmış olması nedeniyle hükmün lehe kanun değerlendirmesi için bozulmasına karar verildiği, 22.09.2009 tarihinde işlediği yaralama ve hakaret suçlarından Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince 03.03.2010 günü yaralama suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve hakaret suçundan beraatine karar verildiği, bu kararların da kesinleştiği, 22.11.2009 ve 25.11.2009 tarihlerinde işlediği yaralama, hakaret, Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince kasten öldürme olayından sonra 04.11.2010 tarihinde sanığın kasten yaralama ve Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından mahkûmiyetine, hakaret suçundan beraatine karar verildiği, aynı dosya kapsamında maktule L. hakkında iki kasten yaralama suçundan ölüm nedeniyle düşme kararı verildiği, bu hükümlerin de temyiz edilmeden kesinleştiği, 07.01.2010 günü işlediği basit yaralama, tehdit, Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet ve 6136 sayılı kanuna muhalefet suçlarından Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesince 15.03.2010 tarihinde verilen mahkûmiyet hükümlerinin Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği, aynı dosyada maktule L.'nın da 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan yargılanıp beraatine karar verildiği, Maktule L.'nın sanığa yönelik olarak 02.04.2009 tarihinde "müşterek çocuğumuz E. senden değil kardeşinden" diyerek işlediği hakaret suçundan Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince 19.11.2009 tarihinde hakkında verilen 1500 TL adli para cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, Anlaşılmaktadır. Maktulün kardeşi olan katılan E. aşamalarda özetle, ablasıyla evli olan sanığın sık sık onu dövdüğünü tehdit ettiğini, bu hususlara ilişkin savcılık başvurularının bulunduğunu, maktulün üç kez İstanbul'a gelip kendi yanlarında kaldığını, sanığı bırakıp bilinmeyen yerlerde kalmadığını, maktul yanlarında iken sanığın diğer kız kardeşinin ve eniştesinin telefonlarına tehdit mesajları attığını beyan etmiş, Maktulün kız kardeşi S., yaklaşık bir yıl kadar önce sanığın kendisini çağırıp gel kız kardeşini al dediğini, gittiğinde tartıştıklarını gördüğünü, ablasının çocuğum için katlanıyorum diyerek kendisiyle gelmek istemediğini sanığın maktulün başına silah dayayıp tetiği çektiğini silahın patlamadığını, kendisinin silahı alıp üç ay sonra sanığa geri verdiğini ifade etmiş, Maktulün arkadaşı olan tanık G. aşamalarda özetle, maktulün kendisine, eşinin alkol alıp kendisini dövdüğünü, evden uzaklaştırma kararı bulunmasına rağmen yine de gelip dövdüğünü, onu sevdiği için boşanmak istemediğini anlattığını, bir defasında maktulün alnında morluk gördüğünü, kendisinden eşi tarafından darp edildiğini öğrendiğini, bir defasında da maktul ile beraberken eşinin aradığını ve telefona bir ara kendisinin baktığını bu konuşmada sanığın kendisine ve maktule sinkaflı sözlerle hakaret ettiğine şahit olduğunu dile getirmiş, Olaydan sonra sanığın bir arkadaşı kahvede oturup cinayet haberini okurken olaya şahit olduğunu söylemesi üzerine mahkemece dinlenen tanık A. Ü., olay yerine yakın yerdeki bir yurtta kalan oğluna harçlık vermek için giderken bir bayanla erkeğin tartıştıklarını duyduğunu, adamın kadına "bağırıp durma, ele güne bizi rezil ettin, kapat çeneni" dediğini, kadının da adama "Allah belanı versin, şerefsiz, pezevenk senin evinde seni boynuzluyorum" diyerek cevap verdiğini duyduğunu, 25-30 metre uzaklaşınca iki el silah sesi duyduğunu, ertesi gün kahvede olayı anlattığını söylemiş, Sanığın kardeşi tanık G., ayrı yaşadıkları süre içinde maktulün sanığı "gel konuşalım" diyerek çağırdığını sonrasında kavga ettikleri için gidip karakoldan aldıklarını sanığa ve kendisine çok hakaretleri olduğunu beyan etmiş, Sanığın kız kardeşi N., 2008 yılında maktulün intihara teşebbüs ettiğini ve kendilerine birçok kez hakaret ettiğini belirtmiş, Sanık ise aşamalarda özetle, maktulün sık sık evi terk edip gitmesi nedeniyle boşanma davası açtığını, kendisine ve ailesine hakaretler ettiğini, olay günü de kendisiyle konuşmak için gittiğini, kendisine "L. bu iş yürümeyecek iyilikle boşanalım, hem bana hakaretler ediyorsun, hem de boşanmıyorsun, neden boşanmıyorsun, sen davayı aç boşanalım" dediğini, maktulün "şerefsiz pezevenk seni boynuzladım ne işin var burada" diye cevap vermesi üzerine çok ağırına gittiği için çılgına dönerek ateş ettiğini savunmuştur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitap, İkinci Kısımda, "Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler" başlıklı İkinci Bölümde yer alan "haksız tahrik" 29. maddede; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır. 5237 sayılı TCK'nda tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK'nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir. Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır. 5237 sayılı TCK'nun 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir: A-) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı, B-) Bu fiil haksız olmalı, C-) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı, D-) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı, E-) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır. Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir. Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı halinde, fail ve mağdurun yekdiğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir. Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; Aralarında daha önce görülmüş ve reddedilmiş bir boşanma davası bulunan sanık ile maktule eşinin kasten öldürme olayına kadar yaklaşık bir yıl boyunca ayrı yaşamaları, sanık hakkında son bir yıl içerisinde aile mahkemeleri tarafından 4320 sayılı Kanuna göre 4 kez evden uzaklaştırma, şiddet uygulamama gibi tedbirlere hükmedilmesi, sanığın, son bir buçuk yıl içerisinde on farklı tarihte maktuleye karşı, 6 kez yaralama, 5 kez 4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkında Kanuna muhalefet, 3 kez hakaret, birer defa da kötü muamele, çocuğun kaçırılıp alıkonulması ve tehdit suçlarını işlediği iddiası ile çeşitli mahkemelerde yargılanıp, altısında mahkûmiyetine, dördünde ise hakkındaki hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin sonradan kesinleşen kararlar verilmiş olması karşısında, sanık ile maktule arasında yaşanan ve birçoğu itibariyle sanığın mahkûmiyetiyle sonuçlanan olaylardan sonra, olay günü işine gitmek üzere saat 07.00 sıralarında evinden ayrılan maktulenin yoluna, konuşmak için müsait olmayan yer ve zamanda, yanına eylemi gerçekleştirdiği silahı alarak çıkan sanığa yönelik hakaret mahiyetinde sözler söyleyen maktulenin eyleminin ilk haksız hareket niteliğinde sayılmasının mümkün olmadığı gibi, haksız tahrikte dengenin, uzunca bir süredir maktuleye karşı haksız bir zeminde bulunan sanık lehine bozulmadığı kabul edilmelidir. Bu itibarla, Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi; "Sanık hakkında haksız tahrik indirimi şartları oluştuğundan direnme hükmünün isabetli olduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

1-) Manisa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.03.2013 gün ve 267-52 sayılı direnme hükmünün, sanık hakkında şartları oluşmadığı halde haksız tahrik indirimi yapılmak suretiyle eksik ceza tayini isabetsizliğinden bozulmasına, 2-) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 02.07.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile, karar verildi.
Bilişim Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 16 Mart 2017

Bilişim Sistemine Girme Suçu ve Cezası

Teknoloji ilerledikçe günümüzde suç çeşitliliğide artmaktadır. Eski yıllarda Türk Ceza Kanununda olmayan suçlar ortaya çıkmakta ve ağır yaptırımlar öngörmektedir. Bugün sıradan/basit gibi görünsede bir kişinin Facebook, Instagram veya mail adresine girildiğinde kısa yoldan Bilişim Sistemine Girme ve Orada Kalma Suçu işlenmiş olmakta ve yaptırım olarakta hapis cezası öngörülmektedir. Türk Ceza Kanunu Madde 243 ile getirilen bu suç bir bilişim sisteminin bir kısmına veya bütününe hukuka aykırı olarak yani izin olmadan giren kişiye 1 yıla kadar hapis cezası verileceğini öngörmektedir. TCK 243/3 de ise girilen sistemde yer alan bilgiler, veriler, yazılar, resimler vb değiştirilir veya silinir ise cezanın üst sınırı 2 yıla çıkmaktadır. Basit gibi görünen başka bir kişinin sosyal medya hesabına giriş yapılmasında da aynı maddeden ceza uygulanmakta, daha büyük şirket verilerine erişim gibi konularda da aynı ceza uygulanmaktadır. TCK 244 ise konuyu dahada detaylı olarak ele almaktadır. Bu madde ise bilişim sisteminin çalışmasını engellemekten bahsetmektedir. Bir bilişim sistemi bir web siteside olabilir, bir online oyun sistemide olabilir veya bir şirket altyapısıda olabilir. Bu konuda alınacak ceza oranı ise 5 yıla kadar yükselmektedir. Ayrıca bu maddeye göre banka üzerinde veya finans sektöründe bu suç işlenir ise ceza dahada yükselmektedir. Günümüzde böylesine ağır yaptırımları olan bir suç ve binlerce olay, binlerce mağdur ve binlerce sanık vardır. Ancak yargılama aşamasında eğer ki suçsuz iseniz bunu ispatlayabilmeniz oldukça zor bir hal almaktadır. Yargı faaliyetini yürüten hakimler, savcılar ve avukatların büyük bölümü bilişim ve teknolojiden kısmende olsa uzaktırlar. Bu nedenle dosyaya vakıf olamamakta ve dosyalar sürekli olarak dahada karmaşık hale gelmekte, işin içinden çıkılamamakta ve ağır hukuk hatalarına sebebiyet verilmektedir. Bu nedenle öncelikle şüpheli veya sanık koltuğunda iseniz kendinizi anlatabileceğiniz ve bilişim alanında uzman bir avukat bulmak zorundasınızdır. Diğer yandan eğer mağdur tarafsanız ve sistemleriniz, siteleriniz, altyapınız, sosyal medya hesaplarınız saldırıya uğruyor ise öncelikle bu alanda uzmanlığını kanıtlamış bir avukata durumu anlatıp yola bu şekilde başlamanızı önermekteyiz. Bilişim alanında yaşanan suçlar ve hükümlüler her geçen gün artmakla beraber büyük bölümünün hatalı veya eksik kararlar nedeniyle sorun yaşadığını görmekteyiz. Kimi zamanda basit bir konu çok daha büyük ve içinden çıkılmaz konular haline gelmektedir. Bilişim sistemine girme suçu ve Orada Kalma Suçu konusunda bilişim avukatı olarak sizlere bilişim alanının her noktasında hizmet sağlayabilecek, konuya vakıf olabilecek, dilinizden anlayabilecek uzman avukat ile konuyu en iyi şekilde çözüme götürmekteyiz. Bilişim avukatı bu konuda sizinle aynı dilden konuşacak ve gereken hukuki desteği bilişim avukatı olarak sağlayacaktır.   Av. Mustafa Kemal Batur  

Bilişim Alanında Suçlar

Madde 243- (1) Bir bilişim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak giren veya orada kalmaya devam eden kimseye bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir. (1) (2) Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiillerin bedeli karşılığı yararlanılabilen sistemler hakkında işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir. (3) Bu fiil nedeniyle sistemin içerdiği veriler yok olur veya değişirse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (4) (Ek: 24/3/2016-6698/30 md.) Bir bilişim sisteminin kendi içinde veya bilişim sistemleri arasında gerçekleşen veri nakillerini, sisteme girmeksizin teknik araçlarla hukuka aykırı olarak izleyen kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme

Madde 244- (1) Bir bilişim sisteminin işleyişini engelleyen veya bozan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Bu fiillerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluşuna ait bilişim sistemi üzerinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiillerin işlenmesi suretiyle kişinin kendisinin veya başkasının yararına haksız bir çıkar sağlamasının başka bir suç oluşturmaması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması

Madde 245 – (Değişik: 29/6/2005 – 5377/27 md.) (1) Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. –––––––––––– (1) 24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kanunun 30 uncu maddesiyle, bu fıkrada yer alan “ve” ibaresi “veya” şeklinde değiştirilmiştir. 9024-1 (2) Başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı üreten, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (3) Sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (4) Birinci fıkrada yer alan suçun; a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın, c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin, Zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz. (5) (Ek: 6/12/2006 – 5560/11 md.) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerle ilgili olarak bu Kanunun malvarlığına karşı suçlara ilişkin etkin pişmanlık hükümleri uygulanır.

Yasak cihaz veya programlar

Madde 245/A- (Ek: 24/3/2016-6698/30 md.) (1) Bir cihazın, bilgisayar programının, şifrenin veya sair güvenlik kodunun; münhasıran bu Bölümde yer alan suçlar ile bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenebilen diğer suçların işlenmesi için yapılması veya oluşturulması durumunda, bunları imal eden, ithal eden, sevk eden, nakleden, depolayan, kabul eden, satan, satışa arz eden, satın alan, başkalarına veren veya bulunduran kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması
Madde 246- (1) Bu bölümde yer alan suçların işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
Aile Hukuku ve Boşanma Davası, Yabancı ve Vatandaşlık Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 12 Mart 2017

Yabancı Evlilik Koşul ve Şartlar

1)EVLİLİK
  • VI. BİR TÜRK'ÜN BİR YABANCI VEYA İKİ YABANCININ BİRBİRLERİYLE TÜRKİYE'DE EVLENME KOŞULLARI NELERDİR? Türkiye'de bir Türk vatandaşı ile bir yabancı veya aynı devlet vatandaşı olmayan iki yabancı ancak yetkili Türk evlendirme memuru önünde evlenebilirler.. A)Yabancıların evlenme isteklerine dair müracaatları evlendirme memurluğunca kabul edilerek, bu yönetmeliğin Türk vatandaşlarının evlenmeleri hakkındaki esas ve usul hükümleri yabancılar için de uygulanır. B) Yabancı uyruklu tarafın bağlı olduğu konsolosluktan evli olmadığını gösteren Türkçe "Evlenme Ehliyet Belgesi" alınacaktır. Evlenme ehliyet belgesinin getirtilmesi konusunda evlendirme memurları yabancı devlet başkonsoloslukları ile doğrudan yazışma yapabilecekleri gibi, Genel Müdürlük aracılığıyla da bu belgeleri getirtebilir. C) Aynı devlet vatandaşı olan iki yabancı kendi milli kanunu yetki vermiş olduğu takdirde, o devletin Türkiye'deki temsilcilikleri önünde evlenme yapabilecekleri gibi Türk makamları önünde de evlenebilirler. D) Hazırlanan evraklar ile ilgili belediyenin Evlendirme Birimi'ne başvuru yapıldığında, evlendirme işlemleri bu birim tarafından gerçekleştirilecektir..
  • Yabancıların evlenme isteklerine dair müracaatları evlendirme memurluğunca kabul edilerek, bu yönetmeliğin Türk vatandaşlarının evlenmeleri hakkındaki esas ve usul hükümleri yabancılar için de uygulanır. Evlenme ehliyet belgesinin getirtilmesi konusunda evlendirme memurları yabancı devlet başkonsoloslukları ile doğrudan yazışma yapabilecekleri gibi, Genel Müdürlük aracılığıyla da bu belgeleri getirtebilirler.
  • Yabancılar için yetkili makamlarca kişinin; adını, soyadını, anne- baba adı ile doğum tarihi ve doğum yerini medeni durumunu (evlenmesine engel halinin bulunup bulunmadığını) gösterir şekilde düzenlenmiş ve usulüne göre tasdik edilmiş belge ile Nüfus Müdürlüğünden alınacak “Evlenme Ehliyet Belgesi”, “Evlenme Ehliyet Belgesi”nde anne- baba adı, yok ise“ anne- baba adını gösterir geçerli bir belge aranır (Doğum Belgesi)

Evlenme Ehliyet Belgeleri; 

1- Belgeyi, hangi şehrimizdeki konsolosluk vermiş ise o şehrin valiliği belgedeki imza ve mührü doğruladıktan sonra ( Noter tasdikli tercüme yapılarak ) işleme alınır. 2- Ülkesinde düzenlenen, düzenlenen ülkedeki Konsolosluğumuz tarafından imza ve mührü doğrulanan belgeler noter tasdikli tercümesi ile işleme alınır. 3- Ülkesinde düzenlenen, o ülkenin Türkiye’deki temsilciliğince tasdik edilmesinden ve Valilik ilgili bürosu imza ve mührü doğruladıktan sonra belge noterden yapılan Türkçe tercümesi ile birlikte işleme alınır. 4- Ülkesinden tasdik şerhi ( Apostill ) düzenlenmiş ise noter tasdikli Türkçe tercümesi ile işleme alınır. 5- Ülkesinden getirdiği “Uluslararası Evlenme Ehliyet Belgesi” ve “Uluslararası Doğum Belgesinin” ayrıca tasdikine gerek yoktur. Pasaport ve vize süresinin dolmamış olması gerekmektedir.

DOSYALARIN GEÇERLİLİK SÜRESİ Evlenme dosyalarının geçerlilik süresi, “Evlenme Ehliyet Belgesi”nin düzenleme tarihinden itibaren altı aydır. Bu süre içerisinde evlenme akdi yapılmadığı takdirde dosya iptal edilir

TAPU HAKKINDA

  • Tapu kaydı tarafımızca incelenmek zorundadır.  Kardeşinin adına taraflar arası hangi hukuki işlem sebep gösterilerek kaydedilmiştir gibi hususlar açıklığa kavuşmalıdır. Zira taraflar arası husumet yoksa geçerli bir bağış sözleşmesiyle tapu kaydı asıl ev sahibi tarafa kaydedilebilir. Ancak unutulmamalıdır ki tapuda kimin kaydı malik sıfatıyla gözüküyorsa asıl ev sahibi odur. Yani kardeş tapuda malik sıfatını haiz ise evin mülkiyeti onundur. Şayet tapuda kardeş adına yapılan tescilde usulsüzlük olduğu iddia ediliyorsa bu husus dava edilmek suretiyle yolsuz tescilin düzeltilmesi sağlanmalıdır.
Genel Hukuk
By Av. Mustafa Kemal Batur / 12 Mart 2017

Tütün Mamüllerinin Üretim ve Ticareti

TÜTÜN MAMÜLLERİNİN ÜRETİM VE TİCARETİNE İLİŞKİN USULLER VE ESASLAR    HAKKINDA BİLGİLENDİRMELER Aşağıda tütün mamulleri hakkında ithalat, üretim tesisleri kurulması, tütün mamullerinin üretimi, iç ve dış ticaret fiyatlandırması hususlarında bilgilendirme metinleri yer almaktadır; Şöyle ki yukarıda bahsi geçen faaliyetler, ülkemizde Tütün Ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu(TAPDK) kontrol ve denetiminde yürütülmektedir. Kurum hukuki tüzel kişiliği bakımından Kamu Tüzel Kişiliğini haiz bulunmaktadır. Bahsi geçen faaliyetler hususunda dikkate alınması gereken yönetmelikler bulunmaktadır. İşbu yönetmelikler faaliyetlerin hangi usul ve esaslar çerçevesinde yürütüleceğini, faaliyet tanımlarını, başvuru koşullarını düzenlemektedir. “Tütün Mamullerinin Üretim Ve Ticaretine İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” dikkate alınması yönetmeliklerden biridir. Aşağıda bu yönetmelikte önem arz eden düzenlemelere kısaca yer verilecektir.  
  • ÜRETİM TESİSİ KURULMASINDA ARANACAK ŞARTLAR (TESİS KURMA İZNİ)
Türkiye’de tütün mamulleri üretmek isteyenler hakkında düzenleme işbu yönetmeliğin 5. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre bu talepte olan gerçek veya tüzel kişilerin öncelikle bu madde kapsamında detaylandırılan şekilde bir ÜRETİM TESİSİ kurma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu tesisin yerleşke, ölçüm, alınacak izinler hususunda yapılması gerekli tüm hususlar işbu maddede ve devamı madde 6’ da yer almaktadır. Bu hususta gerekli izin için yetkili kurum Tütün Ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu(TAPDK) dır. Böylece kuruma talep eden tarafından izin talep dilekçeleri ile beyanda bulunulur. Kurumca Başvuru Bedeli alınmaktadır. Akabinde Kurum ya tesis yerinde ya da dosya üzerinden bir inceleme gerçekleştirecektir. Bu kıstaslarda Yön. Mad. 6 da ayrıntılı bir biçimde yer almaktadır.  
  • ÜRETİM VE FAALİYET İZNİ
Bu bölümde de metne konu talebin diğer aşamasını oluşturan üretim ve faaliyet izninden bahsedilecektir. Tütün mamulleri üretmek isteyen başvurucular tesisini faaliyete hazır hale getirmeleri akabinde ÜRETİM VE FAALİYET UYGUNLUK BELGESİ almak için Tütün Ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu(TAPDK) başvuracaklardır. Yine kurumca en az bir uzmanın bulunacağı bir heyet görevlendirilerek deneme üretimi yaptırılır, izlenir ve gerekli numuneler alınır. Her başvuru işlemine ilişkin kurumca başvurunun tamamlanma tarihinden itibaren en geç 30 gün içinde raporlar hazırlanır. Şayet rapor olumlu ise bedeli(sürelidir)de Kurum hesabına yatırılmak suretiyle, başvurucuya ÜRETİM VE FAALİYET UYGUNLUK BELGESİ verilecektir. Bu belge 5 yıl müddetince geçerlidir. Yukarıda izah edildiği gibi yönetmelik düzenlemeleri oldukça ayrıntılı olup, bu hususların detayı Yön. Madde 7. De yer almaktadır. Alınan iznin uzatılması hakkında bilgiler ise Yön. Madde 8. De yer almaktadır. Bu madde önem arz etmektedir, zira izni uzatılmayan üretim tesisinde, işbu durumun tespiti ile artık üretim yapılamayacaktır.
  • ÜRETİMİ GERÇEKLEŞTİRİLECEK TÜTÜN MAMULÜ(HAM) YURTDIŞINDAN İTHAL EDİLEBİLİR Mİ?
Bu sorunun cevabı Yönetmeliğin 10. Maddesi 5. Fıkrasında açıklanmaktadır; Tesis Kurma Uygunluk Belgesi alan gerçek veya tüzel kişiler Üretim ve Faaliyet Uygunluk Belgesi almadan önce makine çalışma testlerinde veya deneme üretiminde kullanmak amacıyla iç veya dış piyasadan yaprak tütün, aynı tipten olmak kaydıyla harmanlanmış yaprak tütün ile homojenize tütün, tütün damarı, şişirilmiş tütün, şişirilmiş tütün damarı, kırık tütün veya kıyılmış tütün temin edebilir. Üretim ve Faaliyet Uygunluk Belgesi alınması sonrasında, kendi laboratuvarlarında test ile araştırma ve geliştirme çalışmalarında kullanılmak kaydıyla Kurum tarafından yılda yüz kilogramı geçmemek üzere kıyılmış tütün ithalatına izin verilebilir. Bu koşullar dışında kıyılmış tütün temin edilemez.” Her hâlükârda ithal edilecek mamulün de çıkış ülkesi gümrük kuralları önem arz etmektedir. Bu madde uyarınca Kurumdan TÜTÜN İTHALATI UYGUNLUK BELGESİ alınması gerekli olmaktadır. Yine bu hususlarda daha detaylı şekilde Madde 15 Tütün Mamulleri İthalatını açıklamaktadır.  
  • TÜTÜN MAMULLERİNİN PİYASAYA ARZI
Firmalar ürettikleri veya ithal ettikleri tütün mamullerini PİYASAYA ARZ UYGUNLUK BELGESİ almak kaydıyla serbestçe fiyatlandırabilir, doğrudan toptan satıcılara satabilir, Kurumdan toptan satış belgesi almak suretiyle perakende satıcılara da satabilirler.
Genel Hukuk
By Av. Mustafa Kemal Batur / 12 Mart 2017

Yargılamanın Yenilenmesi Yolu

YARGILAMANIN YENİLENMESİ   GİRİŞ -Ceza Muhakemeleri Kanununda kanun yolları ikiye ayrılmıştır; Olağan Kanun Yolları, Olağanüstü Kanun Yolları. Olağan kanun yollarında hüküm kesinleşmemiştir. Olağanüstü kanun yolları ise CMK 308 gereği; Kanun Yararına Bozma, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının İtirazı ve Yargılamanın Yenilenmesidir. -OLAĞANÜSTÜ KANUN YOLU OLARAK YARGILAMANIN YENİLENMESİ Bu kanun yoluna ancak hüküm kesinleşmiş ise başvurulabilecektir. Bu kanun yolunun amacı; hükmün kesinleşmesinden sonra ortaya çıkan önceki yargılamada mevcut hatanın giderilmesidir.   -KİMLER BAŞVURABİLİR Bu kanun yoluna hükümlü, şayet ölmüş ise eşi, üstsoyu, altsoyu ve yasal temsilci ancak kişinin lehine olacak şekilde başvurabilir. Cumhuriyet Savcısı ve Beraat eden sanık ise hem lehe hem de aleyhe başvurabilir. Yine katılan sıfatının alabilecek şekilde suçtan zarar gören de sanık veya hükümlü aleyhine yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurabilecektir.   -BAŞVURU SÜRESİ VE BAŞVURU ŞARTLARI Yargılamanın Yenilenmesi yoluna başvuruda süre sınırı bulunmamaktadır. Ancak şayet Avrupa İnsan Hakları Makhemesi kararına dayanan bir kanun yolu başvurusu var ise bu durumda kararın kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık süre caridir. Talep kararı veren mahkemeye yapılır. İstem yazılı olmalıdır. Dilekçede mutlaka yenileme nedenleri ve delilleri mevcut bulunmalıdır. Başvuru hükmün infazını durdurmaz.   -YARGILAMA NEDENLERİ Kanunda belirtilen sebepler numerus clausus’tur. Yani Sınırlı sayı ilkesi caridir. Bu sebepler;
  • SAHTE BELGE KULLANILMASI
  • YALANCI TANIKLIK
  • GERÇEĞE AYKIRI BİLİRKİŞİLİK YAPMAK
  • HAKİMİN GÖREVİNİ İFA EDERKEN SUÇ İŞLEMESİ
  • DAYANAK HÜKMÜN ORTADAN KALKMASI
  • YENİ OLAY VE YENİ DELİLLERİN BULUNMASI
  • SANIĞIN İKRARI
  -YARGILAMA USULÜ Talep Kabul Edilirse; Yeniden yargılama yapılır ve tüm eksiklikler giderilir. Delillerin toplanması aşamasında bu kanun yolunda mahkeme resen hareket eder. Delillerin toplanmasından sonra hakkında kanun yoluna başvurulmuş olan kişiden ve Cumhuriyet Savcısından görüş istenir. Talep Ret Edilirse; Sonradan yeni delillerin çıkması halinde yeniden bu kanun yoluna başvurulşabilecektir. CMK 321/3 YARGILAMANIN YENİLENMESİ hakkında talebin kabulü veya reddi kararlarına karşılık İTİRAZ YOLUNA BAŞVURULABİLİR. Son olarak yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat ve ceza verilmesine yer olmadığına dair karar sonucunda; CMK 141-144 Madde hükümlerince tazminat söz konusu olabilecektir.   Stj Av. Buse ALBAY                   Yeniden yargılanma
Miras Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 30 Ocak 2017

Mirastan Mal Kaçırmak – Muris Muvazaası

Miras bırakanın, tüm mirasçılarından veya bir kısmından mirasını saklamak/kaçırmak amacıyla yaptığı davranışa muris muvazaası denilmektedir. Muris yani miras bırakan çeşitli nedenlerle bu gibi yöntemlere gitmek isteyebilmektedir. Ülkemizde sıklıkla yaşanan durum ise kız çocuğundan mal kaçırmaktır. Ülkemizde kız çocuklarına miras bırakmanın doğru olmadığı yönünde çeşitli görüşler vardır. Genellikle kırsal kesimlerde yaşanan bu durum yasalarımıza göre hukuka aykırıdır. Miras bırakan mirasçılara yasada öngörülen nedenler olmadığı sürece mirasından yine yasada öngörülen oranda miras payı vermek zorundadır. Miras bırakan ölümünden önce de mirasçılarından mal kaçırmak isteyebilmektedir. Daha çok sevdiği çocuğuna, önceki eşine, sonraki eşine, sevgilisine veya diğer çocuklarına daha fazla miras bırakmak amacıyla muvazaalı işlemler yapabilmektedir. Bunun yanında hiç mirasçısı olmayan kişilere mal bırakmakta amaçlanabilmektedir ve sıklıkla bu durumda görülmektedir.  

PEKİ YARGITAY NE DİYOR?

  Yüksek mahkememiz Yargıtay’ın verdiği çok önemli bir inançları birleştirme kararı günümüzde halen miras kaçırmaya dair yapılan hukuksuzluğu önlemekte ve dayanağımız olarak kullanmaktayız. Tapu iptal ve resmi sözleşmenin iptalini mirasçı sıfatına sahip her kişi talep edebilmektedir. Burada saklı paya sahip olunup olunmaması dava açıp açamayacağınızı etkilememektedir. Aynı zamanda bu davayı hukuki yararı olan kişilerde açabilirler. Açılacak davada kişiler kendi başlarına açabileceği gibi tüm mirasçılar bir araya gelerek de bu davayı açabilecektirler.   Ülkemizde muris muvazaası nedeniyle açılacak davalarda en önemli konu zamanaşımının bu davada olmayışıdır. Miras muvazaası durumunda kişi bu durumu ne zaman öğrenirse (miras bırakanın vefat etmiş olması artıyla) o tarihte davayı açabilir. Bu hak mirasçılara verilen son derece önemli bir haktır. Miras bırakan eğer hayatta ise bu dava veya benzer başka bir dava açılamayacaktır; çünkü henüz kimsenin mirasçı sıfatı bulunmamaktadır. Dava gerekli deliller ve dayanaklar hazırlanıp, bölgenin örf, adet kuralları incelendikten sonra açılır. Davada gerçek değer tespit edilmelidir. Gerçek delil ile satış değeri arasında fark olup olmaması çok önemlidir, arada büyük oranda fark olması zaten miras muvazaasının en önemli delilidir. Aynı zamanda bağışlama yolu ile belli kişilere mal aktarmakta delil olarak önemli bir unsurdur. Tüm bunların yanında özellikle eski tarihli miras muvazaasında tanık beyanları da dinlenmektedir.   01/04/1974 “özellikle küçük kırsal bölgelerde kız çocuklarını mirastan mahrum etmek amacıyla muris erkek çocuğu ile anlaşarak gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını, kötü niyetle satış göstermek suretiyle devir işlemi gerçekleştirmektedir. Bunun yanında eşin ölümü veya boşanma sebebiyle yeniden evlenen erkek, önceki eşinden olma çocuklarını sonraki eşin etkisiyle mirastan mahrum etmek amacıyla sonraki çocuklara gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını satış göstermek suretiyle onlara intikal ettirmektedir. Bu türlü muvazaalı tasarruflar karşısında gerek kız çocuklarını erkek çocuklarla eşit miras hakkına kavuşturmak ve gerekse murisin çocukları arasında eşitliği sağlamak amacıyla muvazaa hukuksal nedenine dayanarak dava açabilme hakkına sahiptirler
1 15 16 17 18 19 24