Blog Son Yayınlar

Ceza Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 18 Mart 2017

Kasten Adam Öldürmeye Kalkışma Suçu

Kasten Adam Öldürmeye Kalkışma Suçu Yargıtay Kararı

  T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No:0/0 Karar No:0/0 K. Tarihi: YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih : 23.11.2004 Esas No : 2004/1-164 Karar No : 2004/200 - KASTEN ADAM ÖLDÜRMEYE KALKIŞMA SUÇU - SANIĞIN EYLEMDE ÖLDÜRME KASTI İLE HAREKET ETMİŞ OLMASI - SANIĞIN EYLEMİNİ TAKSİRLE YARALAMA OLARAK NİTELENDİREN YEREL MAHKEME DİRENME HÜKMÜ İSABETSİZ OLMASI

ÖZET: ATIŞ MESAFESİ, HEDEF GÖZETİLMESİ, SİLAHIN NİTELİĞİ, MAĞDURUN İSABET ALDIĞI VÜCUT BÖLGESİ DİKKATE ALINDIĞINDA, KEZA OLAYIN HEMEN ÖNCESİNDE MAĞDURUN EKİLİ TARLAYA HAYVAN SOKMASI GİBİ TAHRİK EDİCİ VE ANİ HUSUMET DOĞURUCU HAKSIZ BİR DAVRANIŞININ BULUNMASI KARŞISINDA, SANIĞIN EYLEMDE ÖLDÜRME KASTI İLE HAREKET ETTİĞİ SAPTANDIĞINDAN, EYLEMİ ADAM ÖLDÜRMEYE TAM KALKIŞMA SUÇUNU OLUŞTURMAKTADIR. BU İTİBARLA, SANIĞIN EYLEMİNİ TAKSİRLE YARALAMA OLARAK NİTELENDİREN YEREL MAHKEME DİRENME HÜKMÜ İSABETSİZ OLUP, BOZULMASINA KARAR VERİLMELİDİR.

DAVA: Kasten adam öldürmeye kalkışma suçundan sanık Arif S.....'ın dönüşen suç vasfına göre taksirle yaralama suçundan TCY'nın 459/2, 59 ve 647 sayılı Kanunun 4 ve 6. maddeleri uyarınca 727.013.615 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, cezasının ertelenmesine ilişkin Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 22.11.2002 gün ve 675-607 sayılı hüküm C.Savcısı tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 17.11.2003 gün ve 1081-2809 sayı ile; b) Yukarıdaki bozma sebebine muvazi olarak, aa) Arazisine hayvan sokulmasında sanık lehine TCY. nın 51/1. maddesinin tatbikinin gerekmesi, bb) Olayda kullanılan silahın geçici köy korucusu görev ve sıfatıyla sanığa verilen silah olup olmadığının merciinden sorularak sonucuna göre TCY. nın 281. maddesinin tatbiki yeri olup olmayacağının düşünülmemesi>isabetsizliğinden bozulmuştur. Yerel Mahkeme 25.2.2004 gün ve 3-18 sayı ile; belirtilmektedir. Sanık savunmasında özetle, tartışma sırasında elindeki silahın kazaen patladığını beyan etmektedir. Mağdur da sanık savunmasını doğrular mahiyette, aralarında çıkan sözlü tartışma sırasında sanığın elindeki tüfeğin aniden patladığını, sanığın kendisine tüfek tevcih ederek ateş etmediğini, öldürme ve yaralama amacı ile ateş etmediğini, istese idi rahatlıkla kendisini öldürebileceğini beyan etmektedir. Olayın tek tanığının ifadesinin de mağdur beyanı ve sanık anlatımını doğrular nitelikte olması, dolayısıyla sanık savunmasının aksine ne adam öldürme ne de yaralama kastına ilişkin dosyada sanık aleyhine delil elde edilemediği anlaşılmakla, sanığın eyleminin taksirle yaralamaya sebebiyet vermek olarak değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla, sanık Arif S.....'ın olay günü tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu hamili bulunduğu silahla mağdur Celalettin K.......'ı hayati tehlike geçirecek şekilde ve 25 gün iş ve gücüne engel olacak derecede yaralanmasına neden olmak suretiyle taksirle yaralanmaya neden olmak suçunu işlediği anlaşılmaktadır.>gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir. Bu hükmün de C.Savcısı tarafından süresi içinde temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının 08.07.2004 gün ve 79724 sayılı tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık Arif S.....'ın taksirle etkili eylem suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, eylemin taksirle etkili eylem veya tam kalkışma aşamasında kalan kasten adam öldürme suç tiplerinden hangisine uyduğu noktasında toplanmaktadır. Suç niteliğinin belirlenebilmesi, sanığın kastının saptanması ile mümkündür. Esasen failin iç dünyasını ilgilendiren kastının belirlenmesinde, failin dışa yansıyan, olay öncesi, olay sırası ve sonrasındaki davranışları ölçü olarak alınmalıdır. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, adam öldürmeye kalkışma ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran başlıca ölçüler; fail ile mağdur arasındaki husumetin nedeni ve derecesi, failin cürümde kullandığı saldırı aletinin niteliği, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme olanağının olup olmadığı, olayın akış ve nedeni, failin işlemeyi kastettiği cürmün meydana gelmesine iradesi dışında engel bir nedenin olup olmadığıdır. Tüm bu olgular olaysal olarak değerlendirilip sanığın kastı belirlenmelidir. İnceleme konusu olayda; Mağdur Cemalettin K......., 19 Nisan 2002 günü 18.00 sıralarında havanın henüz aydınlık olduğu bir anda Savur ilçesi Erkuvan köyünde yanında yeğeni tanık İslam olduğu halde hayvan otlatırken köy korucusu sanık Arif Sincan tarafından ateşli silahla yaralanmış, olayın bildirilmesi üzerine inceleme ve arama yapan kolluk güçleri olay yerinde 7.65 mm çapında 7 adet boş kovan ile mağdurun şapka ve heybe gibi eşyalarını bulmuş, aynı gece köydeki evinde yakalanan sanığın teslim ettiği 65 A 5441 seri numaralı Kaleşinkof marka silaha da el konulmuştur. Olaydan sonra hastaneye kaldırılan mağdurun geçici raporunda; hayati tehlikesinin bulunduğu, batın sağ alt kadranda kurşun girişi ve sol gluteal bölgede çıkış deliği bulunduğu bildirilmiş, bilahare sevk edilerek ameliyat ve tedavi edildiği Dicle Üniversitesi Araştırma ve Eğitim Hastanesinden aldırılan kesin raporunda ise; sağ kolon ve iliak kemik yaralanması mevcut olduğu, sağ kolona primer sütür ve hemostaz uygulandığı, göbekten 10 cm sağ lateralde ateşli silah giriş yarası, gluteal sağ üst kadrandan çıkış bulunduğu, olay nedeniyle hayati tehlike geçirdiği ve yaralanmanın 25 gün iş ve gücüne engel teşkil edeceği belirtilmiştir. Atışın bitişik veya yakın atış olduğuna ilişkin bir tespit raporu bulunmamaktadır. İlk ifadesini olaydan 28 gün sonra Savur C.Savcılığına veren mağdur Celalettin K.......; hayvanları otlatırken yanlışlıkla Arif S.....'ların tarlasına girdiğini, elinde kaleşinkof silahla yanlarına gelen sanığın diye kızdığını, yanlışlıkla olduğunu belirtip bir daha girmeyeceğini söylemesine rağmen kendisine bir el ateş edip uzaklaştığını, sanıktan şikayetçi olmadığını belirtmiş, yine duruşmadaki ifadesinde; sanığın bağırıp küfür ederek 6-7 metre kalana kadar yanına yaklaştığını, araziye hayvan soktuğu için haksız olduğundan dolayı karşılık vermediğini, sanığın bağırıp çağırmasından sonra tüfek sesini duyduğunu, yaralanıp yere düştüğünü söylemiştir. Sanık Arif S..... olayın ertesi günü kollukta verdiği ifadede; kendisine ait korucu silahı olan Kaleşinkof piyade tüfeğini yanına alıp köyün 3 km ilerisindeki tarlasını kontrole gittiğini, döneceği sırada köy halkından Sabri S..... ve Esat D..'a ait tarlanın içindeki koyunları görüp oradan çıkarmak ve çobanı uyarmak için yanlarına gittiğini, çobanlardan birinin tarlanın içinde, diğerinin de 15 metre kadar uzakta olduğunu, yakınındaki çobana selam verip nereden geldiklerini sorduğunu, çobanla aralarında 1-2 metre kalana kadar birbirlerine yaklaştıklarını, daha sonra çobanın birden elindeki silahı almaya kalkıştığını, kendisinin de karşı koyduğunu, ayakta itişip kakışmaya başladıklarını, elindeki tüfeğin de sağa sola hamle yaptığı sırada birden elindeki tüfeğin ateş etmeye başladığını, o anda diğer çobanın yaralı olarak yerde yattığını gördüğünü, elinden silahı almaya çalışan çobanın ise korkup yanından uzaklaştığını belirtmiş, C. Savcılığı, Sulh Ceza Hakimliği ve görevsizlik kararı veren Asliye Ceza Mahkemesindeki ifade ve sorguları sırasında benzer anlatımda bulunmuş, görevli Ağır Ceza Mahkemesindeki sorgusu sırasında ise, mağdurla karşılaşıp tarladan çıkmasını söylemesi üzerine aralarında tartışma çıktığını, tam birbirlerine vurmak üzere iken elindeki silahın patladığını, tüfeğin seri mi yoksa tek atışta mı olduğunu bilmediğini, ancak görev gereği tüfeğin mermi yatağında mermi bulunduğunu ve emniyetinin de açık olduğunu, biraz ileride bulunan tanık İslam'ın olay anında yanlarında bulunmadığını, sonradan geldiğini, silahın patlamasından önce mağdurla aralarında kapışma olmadığını savunmuştur. Tanık İslam O.... ise olaydan iki gün sonra kollukta verdiği ifadede; hayvan otlatırlarken kaleşinkoflu sanık Arif'in yanlarına gelip diyerek ateş ettiğini, dayısı olan mağdur Celalettin'in kasık kısmından yaralandığını, olay sırasında sanığın elinden silahı almaya kalkışmadığını, sanığın boğuşma ve kavga olmadan direkt ateş ettiğini ifade etmiş, Savur C.Savcılığında verdiği ifadesinde benzer anlatımda bulunmuş, talimat yoluyla Bismil C.Savcılığında verdiği ifadesinde ise, olay sırasında mağdurdan 25 metre uzakta ve çukurda olması nedeniyle olayı göremediğini, bir ara silah sesi duyup gittiğinde dayısını yerde yatarken gördüğünü, sanıkla konuşmadığını, tüfeğini almak istemediğini, ona saldırmadığını belirtmiş, görevsizlik kararı veren Asliye Ceza Mahkemesinde talimat yoluyla alınan ifadesinde, sanığın yanlarına gelip konuşmadan bir el mağdura ateş ettiğini söylemiş, görevli Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada ise, mağdurun 30-40 metre ilerisinde olduğunu, arazi engeli nedeniyle mağdurun bulunduğu yeri göremediğini, ilk silah sesi sonrasında olay yerine gittiğinde mağdurun yaralı olduğunu, sanığın bundan sonra havaya doğru tek tek 6 el ateş ettiğini belirtmiştir. Silah üzerinde inceleme yapan teknik bilirkişi; silahın 65 A 5441 seri numaralı, 7.62 mm çapında, Kaleşinkof marka, sabit dipçikli, tam otomatik piyade tüfeği olduğunu, atışa elverişli bulunduğunu, tek tek ve seri atış yapılabileceğini bildirmiştir. Tüm bu kanıtlar birlikte değerlendirilecek olursa; Mağdur Celalettin ve tanık İslam'ın beyanları karşısında, olay sırasında sanık Arif ile tanık İslam arasında herhangi bir boğuşma olmadığı, başka bir köyde çobanlık yapan mağdur Celalettin'in, yakınlarına ait tarlada hayvan otlattığını görmesi üzerine sinirlenerek bağırıp yanına giden köy korucusu sanık Arif'in harp silahı niteliğindeki kaleşinkof silahını doğrudan yöneltip, 6-7 metre mesafeden ateş ederek mağduru karın bölgesinden yaraladığı anlaşılmaktadır. Atış mesafesi, hedef gözetilmesi, silahın niteliği, mağdurun isabet aldığı vücut bölgesi dikkate alındığında, keza olayın hemen öncesinde mağdurun ekili tarlaya hayvan sokması gibi tahrik edici ve ani husumet doğurucu haksız bir davranışının bulunması karşısında, sanığın eylemde öldürme kastı ile hareket ettiği saptandığından, eylemi adam öldürmeye tam kalkışma suçunu oluşturmaktadır. Bu itibarla, sanığın eylemini taksirle yaralama olarak nitelendiren Yerel Mahkeme direnme hükmü isabetsiz olup, bozulmasına karar verilmelidir. Öte yandan, bu bozma sebebine bağlı olarak, a) Sanığın gözetip baktığı ve yakınlarına ait bulunan ekili araziye mağdurun hayvan sürüsünü sokması şeklindeki haksız davranışı, sanık lehine TCY'nın 51/1. maddesinin uygulanmasını gerektirdiği gibi, b) Olayda kullanılan silahın, geçici köy korucusu olduğu anlaşılan sanığa bu görev ve sıfatı nedeniyle verilip verilmediğinin merciinden sorularak sonucuna göre TCY'nın 281. maddesinin uygulama yeri olup olmayacağının kararda tartışılması da gereklidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Kurul Üyesi ise; Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına gönderilmesine, 23.11.2004 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.
Ceza Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 18 Mart 2017

Nitelikli Kasten Adam Öldürme Suçu ve Cezası

Kasten öldürme Yargıtay Kararı   T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No:0/0 Karar No:0/0 K. Tarihi: YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih : 02.07.2014 Esas No : 2014/1-271 Karar No : 2014/350 - NİTELİKLİ KASTEN ÖLDÜRME SUÇU - SANIK İLE MAKTULE ARASINDA YAŞANAN VE BİRÇOĞU İTİBARİYLE SANIĞIN MAHKUMİYETİYLE SONUÇLANAN OLAYLAR - MAKTULENİN SANIĞA HAKARET MAHİYETİNDE SÖZLER SÖYLEMESİNİN HAKSIZ TAHRİK SAYILMAYACAĞININ KABULÜ GEREĞİ

ÖZET: BU İTİBARLA, ÖZEL DAİRE BOZMA KARARINDA BİR İSABETSİZLİK BULUNMADIĞINDAN, YEREL MAHKEME DİRENME HÜKMÜNÜN BOZULMASINA KARAR VERİLMELİDİR.

DAVA: Nitelikli kasten öldürme suçundan sanık A. N. B.'ın 5237 sayılı TCK'nun 82/1-d, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 18 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Manisa 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.12.2010 gün ve 212-197 sayılı res'en temyize tâbi olan hükmün katılan vekili ve sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.11.2012 gün ve 1370-8360 sayı ile; Sair temyiz itirazlarının reddiyle, oluşa ve dosya kapsamına göre, sanık ile maktulün evli oldukları, aralarındaki geçimsizlik nedeniyle ayrı yaşadıkları, sanığın maktule karşı gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle, Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/181-541 sayılı kararı ile kasten yaralama suçundan, 2009/889, 2010/778 sayılı kararı ile müşterek çocuğun kaçırılması, alıkonması ve 4320 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından, 2009/314, 2010/369 sayılı kararı ile kasten yaralama suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik kararlar verildiği, Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2010/54-145 sayılı dosyasında da kasten yaralama, tehdit ve 4320 sayılı Yasaya muhalefet suçlarından hapis cezası ile cezalandırıldığı, olay günü ise tartışma sırasında bu defa maktulün sanığa hakaret ettiği, haksız tahrikte dengenin sanık lehine bozulmadığı anlaşıldığı halde, sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 29. maddesi uygulanmak suretiyle eksik ceza tayin edilmesi. İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkeme ise 04.03.2013 gün ve 267-52 sayı ile; Sanık ve maktülün birbirlerine karşı hakaret, tehdit, yaralama ve 4320 sayılı Yasaya muhalefet suçları nedeniyle birden fazla dava açılmıştır. Bozma ilamında belirtildiği üzere davaların çoğu sanık hakkında açılmış ise de bunların yanında maktül hakkında da açılan birden fazla ceza davası vardır. Bu kapsamda Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/1488 sayılı dosyasında sanık hakkında 4320 sayılı Yasaya muhalefet, kasten basit yaralama ve hakaretten dava açılmışken, maktül eş L. hakkında ise, kasten basit yaralama suçundan kamu davası açıldığı, suç tarihinin 27/11/2009 olduğu, dava sonucunda sanık A. N.'in atılı suçlardan mahkumiyetine, maktül sanık L. B.'ın ise ölümü nedeniyle davanın düşürülmesine, Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/1378 sayılı dosyasında sanık hakkında 4320 sayılı Yasaya muhalefet, basit yaralama, maktül eş L. hakkında ise, basit yaralama suçlarından kamu davası açıldığı, suç tarihinin 24/08/2009 olduğu, dava sonucunda sanık A. N.'in atılı suçlardan mahkumiyetine, maktül sanık L. B.'ın ise ölümü nedeniyle davanın düşürülmesine, Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/575 sayılı dosyasında maktül eş L. hakkında sanık A. N. ve kardeşi G. B.'a karşı hakaret suçundan kamu davası açıldığı, suç tarihinin 02/04/2009 olduğu dava sonucunda maktül L.'nın, eşi A. N.'e karşı işlediği hakaret suçundan mahkumiyetine, G.'a karşı hakaret suçundan ise beraatine karar verildiği görülmüştür. Sanık tüm aşamalardaki savunmalarında ve aile mahkemesinde verdiği dilekçelerinde aynı konuları dile getirmekte, maktülün kendisine ve ailesine hakaretler ettiğini, evi sık sık terk ettiğini, bu yüzden kavga ettiklerini, aile mahkemelerince verilen koruma kararları (evden uzaklaştırma) nedeniyle evden ayrı yaşadığını, maktulün evden uzaklaştırma kararlarını kendisine karşı koz olarak kullandığını, kendisinden boşanmak istemediğini, bu yüzden mağdur olduğunu savunmaktadır. Yukarıda sayılan ve maktul L. hakkında açılan davalar ile boşanma dosyasındaki sanık dilekçeleri sanığın savunmasını doğrular mahiyettedir. Ayrıca deliller kısmında sayılan ve sadece sanık hakkında görülen sulh ceza mahkemelerinin dosyalarında olayların görgü tanığı yoktur. Genellikle maktul eşin beyanlarına ve doktor raporlarına dayanılarak sanık hakkında davalar açılmış ve mahkumiyet kararları verilmiştir. Ancak çıkan kavgalarda ilk haksız hareketin kimden geldiği yine maktulün haksız bir hareketinin olup olmadığı kesin olarak tespit edilememektedir. Ortaya çıkan bu şüpheli durumların da sanık lehine yorumlanması gerekmektedir. Yine günlük yaşamda meydana gelen buna benzer aile içi ayrılık ve boşanma nedenlerine dayalı eşe karşı öldürme ve yaralama olaylarında, genellikle kadın olan eşin boşanmak ve ayrılmak istemesi, kocanın ise aksine eşinden ayrılmak istememesi nedeniyle öldürme ve yaralama eylemlerine rastlanırken, dava konusu olayda ise bu durumun tam aksine sanık ısrarla boşanmak isterken maktul eşin buna karşı koyması ve bazı ceza dosyalarında sanıktan şikayetçi olmaması dikkat çekicidir. Sonuç olarak her ne kadar daha önceden görülen ceza dosyalarında sanığın maktüle karşı birden fazla haksız eylemi mevcut ise de; yukarıda açıklanan ve sanık lehine tahrik sebebi oluşturabilecek olan tüm bu olaylar sonrasında suç tarihinde tarafsız tanıklar A. Ü. ve E. Ç.'in beyanları ile sabit olduğu üzere maktulün sanığa yönelik "şerefsiz pezevenk, senin evinde seni boynuzluyorum" şeklindeki hakaret sözlerinin niteliği ve ağırlığı birlikte değerlendirildiğinde sanığın oluşan hiddet ve elemin etkisi altında atılı suçu işlediği, tahrikte dengenin sanık lehine bozulduğu, TCK'nun 29. maddesinin uygulanma koşullarının oluştuğu, sanık yararına 29. maddenin uygulanmasının hak ve adalet duygularına daha uygun düşeceği...", Gerekçesiyle ve oy çokluğuyla ilk hükmünde direnmiş ve haksız tahrik indirimi de yapılmak suretiyle sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir. Resen temyize tabi olan bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının "bozma" istekli 30.04.2014 gün ve 177086 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. KARAR: Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç tarihinden önce eşine karşı işlediği birden fazla kasten yaralama, tehdit ve Ailenin Korunması Hakkında Kanuna muhalefet gibi suçlardan yargılanıp mahkûm edilen sanığın olay günü kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle eşini öldürdüğü somut olayda, haksız tahrikteki dengenin sanık lehine bozulup bozulmadığının, başka bir ifade ile sanık hakkında haksız tahrik indirimi şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

1960 doğumlu olup suç tarihinde 50 yaşında bulunan sanığın kendi beyanına göre, 1980 yılında evlendiği ve kendisinden üç çocuğu doğan ilk eşinden 1996 yılında boşandıktan sonra, 1971 doğumlu maktule ile 2004 yılında evlendiği, bu evliliklerinden de 2005 yılında bir kız çocuklarının doğduğu, 28.04.2010 tarihinde yaklaşık bir yıldır ayrı yaşadığı eşinin işe gideceğini bildiğinden, sabah saat 07.00 sıralarında evine 50-60 metre mesafede beklemeye başladığı, on dakika sonra eşi geldiğinde kendi beyanına göre ona "iyilikle boşanalım, hem hakaret ediyorsun hem boşanmak istemiyorsun" gibi sözler söylediği, kendisinin ve bir tanığın beyanına göre onun da kendisine "şerefsiz pezevenk, seni boynuzladım, ne işin var burada" demesi üzerine yanında getirdiği ruhsatsız tabancayla birden fazla ateş ederek onu öldürdüğü, Tutanaklara göre, olay yerinde 5 adet boş kovan bulunduğu, sanığın suçta kullandığı silahı olay yerine çağırdığı polislere 5 adet dolu mermi ile birlikte teslim ettiği, otopsi sırasında maktulün vücudunda 10 adet mermi giriş deliği 10 adet de mermi çıkış deliği bulunduğunun ve isabet eden mermilerden 5 adedinin tek başına öldürücü nitelikte olduğu, 04.02.2009 tarihinde sanık tarafından açılan boşanma davasında, eşinin kendisine ve ailesine hakaret ettiğini ve 30.01.2009 tarihinde de müşterek çocuklarını alarak evi terk ettiğini ileri sürdüğü, davalı vekilinin de maktulün kadın sığınma evinde ve kız kardeşinin evinde kaldığını beyan ettiği, mahkemece yapılan değerlendirmede, davacı tanıklarının davalının hakaret ettiğini ileri sürmelerine karşın davacının da alkol bağımlısı olduğu, karısına yönelik fiziksel ve sözel şiddet uyguladığı, nitekim Ailenin Korunmasına Dair Kanun uyarınca davacı hakkında tedbir kararı verildiği, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında her iki tarafın da kusurlu olduğunu kabul ettiği, ancak Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesindeki bir dosyanın soruşturması sırasında her iki tarafın birbirleriyle barıştıklarını ifade ettikleri, bu durumda her iki tarafın birbirini affettikleri, affedilen olayların boşanma davasına esas alınamayacağı gerekçesiyle 31.12.2009 tarihinde davanın reddine karar verildiği, Manisa 2. Aile Mahkemesince 15.04.2009 tarihinde sanığın üç ay süreyle aile bireylerine şiddet uygulamamasına, 12.06.2009 tarihinde ise sanığın üç ay süreyle evden uzaklaştırılmasına, aile bireylerinin evine veya işyerlerine yaklaşmamasına, 02.10.2009 tarihinde de sanığın altı ay süreyle, aile bireylerine şiddet uygulamamasına, evden uzaklaştırılmasına, eşyalarına zarar vermemesine, silah vb. araçlarını zabıtaya teslim etmesine, alkollü ve uyuşturucu kullanmış olarak mağdurun evine veya işyerine gelmemesine ve bu maddeleri kullanmamasına, Manisa 1. Aile Mahkemesince de 13.10.2009 tarihinde sanığın altı ay süreyle aile bireylerine yönelik şiddet uygulamamasına karar verildiği, Sanığın, maktule eşine yönelik olarak; 23.12.2008 tarihinde işlediği kasten yaralama suçundan Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince 16.09.2009 tarihinde 740 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu hükmün 23.11.2009 tarihinde kesinleştiği, 29.03.2009 günü işlediği kötü muamele suçundan Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince 1 ay 20 gün hapis cezası verildiği, kasten öldürme olayından sonra 29.06.2010 tarihinde verilen bu hükmün Yargıtay 14. Ceza Dairesi tarafından 25.02.2014 günü onanarak kesinleştiği, 23.05.2009 günü işlediği çocuğun kaçırılması, alıkonulması ve Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince kasten öldürme olayından sonra 26.05.2010 tarihinde verilen mahkûmiyet hükümlerinin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve bu kararların kesinleştiği, 01.06.2009 tarihinde işlediği kasten yaralama suçundan Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince 28.12.2009 tarihinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği, 22.07.2009 günü işlediği hakaret ve Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince kasten öldürme olayından sonra 02.11.2010 tarihinde Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hakaret suçundan davanın şikâyet yokluğu nedeniyle düşmesine karar verildiği, bu hükümlerin de kesinleştiği, 24.08.2009 günü işlediği kasten yaralama ve Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince kasten öldürme olayından sonra 26.05.2010 tarihinde mahkûmiyet kararı verildiği, aynı dosya kapsamında maktule L. hakkında da sanığa yönelik yaralama suçundan düşme kararı verildiği, kasten yaralama suçundan kurulan hükmün Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği, Ailenin Korunmasına Dair Kanunun yeni kanunla yürürlükten kalkmış olması nedeniyle hükmün lehe kanun değerlendirmesi için bozulmasına karar verildiği, 22.09.2009 tarihinde işlediği yaralama ve hakaret suçlarından Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesince 03.03.2010 günü yaralama suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve hakaret suçundan beraatine karar verildiği, bu kararların da kesinleştiği, 22.11.2009 ve 25.11.2009 tarihlerinde işlediği yaralama, hakaret, Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince kasten öldürme olayından sonra 04.11.2010 tarihinde sanığın kasten yaralama ve Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet suçlarından mahkûmiyetine, hakaret suçundan beraatine karar verildiği, aynı dosya kapsamında maktule L. hakkında iki kasten yaralama suçundan ölüm nedeniyle düşme kararı verildiği, bu hükümlerin de temyiz edilmeden kesinleştiği, 07.01.2010 günü işlediği basit yaralama, tehdit, Ailenin Korunmasına Dair Kanuna muhalefet ve 6136 sayılı kanuna muhalefet suçlarından Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesince 15.03.2010 tarihinde verilen mahkûmiyet hükümlerinin Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği, aynı dosyada maktule L.'nın da 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan yargılanıp beraatine karar verildiği, Maktule L.'nın sanığa yönelik olarak 02.04.2009 tarihinde "müşterek çocuğumuz E. senden değil kardeşinden" diyerek işlediği hakaret suçundan Manisa 1. Sulh Ceza Mahkemesince 19.11.2009 tarihinde hakkında verilen 1500 TL adli para cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, Anlaşılmaktadır. Maktulün kardeşi olan katılan E. aşamalarda özetle, ablasıyla evli olan sanığın sık sık onu dövdüğünü tehdit ettiğini, bu hususlara ilişkin savcılık başvurularının bulunduğunu, maktulün üç kez İstanbul'a gelip kendi yanlarında kaldığını, sanığı bırakıp bilinmeyen yerlerde kalmadığını, maktul yanlarında iken sanığın diğer kız kardeşinin ve eniştesinin telefonlarına tehdit mesajları attığını beyan etmiş, Maktulün kız kardeşi S., yaklaşık bir yıl kadar önce sanığın kendisini çağırıp gel kız kardeşini al dediğini, gittiğinde tartıştıklarını gördüğünü, ablasının çocuğum için katlanıyorum diyerek kendisiyle gelmek istemediğini sanığın maktulün başına silah dayayıp tetiği çektiğini silahın patlamadığını, kendisinin silahı alıp üç ay sonra sanığa geri verdiğini ifade etmiş, Maktulün arkadaşı olan tanık G. aşamalarda özetle, maktulün kendisine, eşinin alkol alıp kendisini dövdüğünü, evden uzaklaştırma kararı bulunmasına rağmen yine de gelip dövdüğünü, onu sevdiği için boşanmak istemediğini anlattığını, bir defasında maktulün alnında morluk gördüğünü, kendisinden eşi tarafından darp edildiğini öğrendiğini, bir defasında da maktul ile beraberken eşinin aradığını ve telefona bir ara kendisinin baktığını bu konuşmada sanığın kendisine ve maktule sinkaflı sözlerle hakaret ettiğine şahit olduğunu dile getirmiş, Olaydan sonra sanığın bir arkadaşı kahvede oturup cinayet haberini okurken olaya şahit olduğunu söylemesi üzerine mahkemece dinlenen tanık A. Ü., olay yerine yakın yerdeki bir yurtta kalan oğluna harçlık vermek için giderken bir bayanla erkeğin tartıştıklarını duyduğunu, adamın kadına "bağırıp durma, ele güne bizi rezil ettin, kapat çeneni" dediğini, kadının da adama "Allah belanı versin, şerefsiz, pezevenk senin evinde seni boynuzluyorum" diyerek cevap verdiğini duyduğunu, 25-30 metre uzaklaşınca iki el silah sesi duyduğunu, ertesi gün kahvede olayı anlattığını söylemiş, Sanığın kardeşi tanık G., ayrı yaşadıkları süre içinde maktulün sanığı "gel konuşalım" diyerek çağırdığını sonrasında kavga ettikleri için gidip karakoldan aldıklarını sanığa ve kendisine çok hakaretleri olduğunu beyan etmiş, Sanığın kız kardeşi N., 2008 yılında maktulün intihara teşebbüs ettiğini ve kendilerine birçok kez hakaret ettiğini belirtmiş, Sanık ise aşamalarda özetle, maktulün sık sık evi terk edip gitmesi nedeniyle boşanma davası açtığını, kendisine ve ailesine hakaretler ettiğini, olay günü de kendisiyle konuşmak için gittiğini, kendisine "L. bu iş yürümeyecek iyilikle boşanalım, hem bana hakaretler ediyorsun, hem de boşanmıyorsun, neden boşanmıyorsun, sen davayı aç boşanalım" dediğini, maktulün "şerefsiz pezevenk seni boynuzladım ne işin var burada" diye cevap vermesi üzerine çok ağırına gittiği için çılgına dönerek ateş ettiğini savunmuştur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitap, İkinci Kısımda, "Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler" başlıklı İkinci Bölümde yer alan "haksız tahrik" 29. maddede; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır. 5237 sayılı TCK'nda tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK'nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir. Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır. 5237 sayılı TCK'nun 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir: A-) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı, B-) Bu fiil haksız olmalı, C-) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı, D-) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı, E-) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır. Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir. Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı halinde, fail ve mağdurun yekdiğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir. Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; Aralarında daha önce görülmüş ve reddedilmiş bir boşanma davası bulunan sanık ile maktule eşinin kasten öldürme olayına kadar yaklaşık bir yıl boyunca ayrı yaşamaları, sanık hakkında son bir yıl içerisinde aile mahkemeleri tarafından 4320 sayılı Kanuna göre 4 kez evden uzaklaştırma, şiddet uygulamama gibi tedbirlere hükmedilmesi, sanığın, son bir buçuk yıl içerisinde on farklı tarihte maktuleye karşı, 6 kez yaralama, 5 kez 4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkında Kanuna muhalefet, 3 kez hakaret, birer defa da kötü muamele, çocuğun kaçırılıp alıkonulması ve tehdit suçlarını işlediği iddiası ile çeşitli mahkemelerde yargılanıp, altısında mahkûmiyetine, dördünde ise hakkındaki hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin sonradan kesinleşen kararlar verilmiş olması karşısında, sanık ile maktule arasında yaşanan ve birçoğu itibariyle sanığın mahkûmiyetiyle sonuçlanan olaylardan sonra, olay günü işine gitmek üzere saat 07.00 sıralarında evinden ayrılan maktulenin yoluna, konuşmak için müsait olmayan yer ve zamanda, yanına eylemi gerçekleştirdiği silahı alarak çıkan sanığa yönelik hakaret mahiyetinde sözler söyleyen maktulenin eyleminin ilk haksız hareket niteliğinde sayılmasının mümkün olmadığı gibi, haksız tahrikte dengenin, uzunca bir süredir maktuleye karşı haksız bir zeminde bulunan sanık lehine bozulmadığı kabul edilmelidir. Bu itibarla, Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi; "Sanık hakkında haksız tahrik indirimi şartları oluştuğundan direnme hükmünün isabetli olduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

1-) Manisa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.03.2013 gün ve 267-52 sayılı direnme hükmünün, sanık hakkında şartları oluşmadığı halde haksız tahrik indirimi yapılmak suretiyle eksik ceza tayini isabetsizliğinden bozulmasına, 2-) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 02.07.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile, karar verildi.
Bilişim Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 16 Mart 2017

Bilişim Sistemine Girme Suçu ve Cezası

Teknoloji ilerledikçe günümüzde suç çeşitliliğide artmaktadır. Eski yıllarda Türk Ceza Kanununda olmayan suçlar ortaya çıkmakta ve ağır yaptırımlar öngörmektedir. Bugün sıradan/basit gibi görünsede bir kişinin Facebook, Instagram veya mail adresine girildiğinde kısa yoldan Bilişim Sistemine Girme ve Orada Kalma Suçu işlenmiş olmakta ve yaptırım olarakta hapis cezası öngörülmektedir. Türk Ceza Kanunu Madde 243 ile getirilen bu suç bir bilişim sisteminin bir kısmına veya bütününe hukuka aykırı olarak yani izin olmadan giren kişiye 1 yıla kadar hapis cezası verileceğini öngörmektedir. TCK 243/3 de ise girilen sistemde yer alan bilgiler, veriler, yazılar, resimler vb değiştirilir veya silinir ise cezanın üst sınırı 2 yıla çıkmaktadır. Basit gibi görünen başka bir kişinin sosyal medya hesabına giriş yapılmasında da aynı maddeden ceza uygulanmakta, daha büyük şirket verilerine erişim gibi konularda da aynı ceza uygulanmaktadır. TCK 244 ise konuyu dahada detaylı olarak ele almaktadır. Bu madde ise bilişim sisteminin çalışmasını engellemekten bahsetmektedir. Bir bilişim sistemi bir web siteside olabilir, bir online oyun sistemide olabilir veya bir şirket altyapısıda olabilir. Bu konuda alınacak ceza oranı ise 5 yıla kadar yükselmektedir. Ayrıca bu maddeye göre banka üzerinde veya finans sektöründe bu suç işlenir ise ceza dahada yükselmektedir. Günümüzde böylesine ağır yaptırımları olan bir suç ve binlerce olay, binlerce mağdur ve binlerce sanık vardır. Ancak yargılama aşamasında eğer ki suçsuz iseniz bunu ispatlayabilmeniz oldukça zor bir hal almaktadır. Yargı faaliyetini yürüten hakimler, savcılar ve avukatların büyük bölümü bilişim ve teknolojiden kısmende olsa uzaktırlar. Bu nedenle dosyaya vakıf olamamakta ve dosyalar sürekli olarak dahada karmaşık hale gelmekte, işin içinden çıkılamamakta ve ağır hukuk hatalarına sebebiyet verilmektedir. Bu nedenle öncelikle şüpheli veya sanık koltuğunda iseniz kendinizi anlatabileceğiniz ve bilişim alanında uzman bir avukat bulmak zorundasınızdır. Diğer yandan eğer mağdur tarafsanız ve sistemleriniz, siteleriniz, altyapınız, sosyal medya hesaplarınız saldırıya uğruyor ise öncelikle bu alanda uzmanlığını kanıtlamış bir avukata durumu anlatıp yola bu şekilde başlamanızı önermekteyiz. Bilişim alanında yaşanan suçlar ve hükümlüler her geçen gün artmakla beraber büyük bölümünün hatalı veya eksik kararlar nedeniyle sorun yaşadığını görmekteyiz. Kimi zamanda basit bir konu çok daha büyük ve içinden çıkılmaz konular haline gelmektedir. Bilişim sistemine girme suçu ve Orada Kalma Suçu konusunda bilişim avukatı olarak sizlere bilişim alanının her noktasında hizmet sağlayabilecek, konuya vakıf olabilecek, dilinizden anlayabilecek uzman avukat ile konuyu en iyi şekilde çözüme götürmekteyiz. Bilişim avukatı bu konuda sizinle aynı dilden konuşacak ve gereken hukuki desteği bilişim avukatı olarak sağlayacaktır.   Av. Mustafa Kemal Batur  

Bilişim Alanında Suçlar

Madde 243- (1) Bir bilişim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak giren veya orada kalmaya devam eden kimseye bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir. (1) (2) Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiillerin bedeli karşılığı yararlanılabilen sistemler hakkında işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir. (3) Bu fiil nedeniyle sistemin içerdiği veriler yok olur veya değişirse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (4) (Ek: 24/3/2016-6698/30 md.) Bir bilişim sisteminin kendi içinde veya bilişim sistemleri arasında gerçekleşen veri nakillerini, sisteme girmeksizin teknik araçlarla hukuka aykırı olarak izleyen kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme

Madde 244- (1) Bir bilişim sisteminin işleyişini engelleyen veya bozan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Bu fiillerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluşuna ait bilişim sistemi üzerinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiillerin işlenmesi suretiyle kişinin kendisinin veya başkasının yararına haksız bir çıkar sağlamasının başka bir suç oluşturmaması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması

Madde 245 – (Değişik: 29/6/2005 – 5377/27 md.) (1) Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. –––––––––––– (1) 24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kanunun 30 uncu maddesiyle, bu fıkrada yer alan “ve” ibaresi “veya” şeklinde değiştirilmiştir. 9024-1 (2) Başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı üreten, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (3) Sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (4) Birinci fıkrada yer alan suçun; a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın, c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin, Zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz. (5) (Ek: 6/12/2006 – 5560/11 md.) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerle ilgili olarak bu Kanunun malvarlığına karşı suçlara ilişkin etkin pişmanlık hükümleri uygulanır.

Yasak cihaz veya programlar

Madde 245/A- (Ek: 24/3/2016-6698/30 md.) (1) Bir cihazın, bilgisayar programının, şifrenin veya sair güvenlik kodunun; münhasıran bu Bölümde yer alan suçlar ile bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenebilen diğer suçların işlenmesi için yapılması veya oluşturulması durumunda, bunları imal eden, ithal eden, sevk eden, nakleden, depolayan, kabul eden, satan, satışa arz eden, satın alan, başkalarına veren veya bulunduran kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması
Madde 246- (1) Bu bölümde yer alan suçların işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
Aile Hukuku ve Boşanma Davası, Yabancı ve Vatandaşlık Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 12 Mart 2017

Yabancı Evlilik Koşul ve Şartlar

1)EVLİLİK
  • VI. BİR TÜRK'ÜN BİR YABANCI VEYA İKİ YABANCININ BİRBİRLERİYLE TÜRKİYE'DE EVLENME KOŞULLARI NELERDİR? Türkiye'de bir Türk vatandaşı ile bir yabancı veya aynı devlet vatandaşı olmayan iki yabancı ancak yetkili Türk evlendirme memuru önünde evlenebilirler.. A)Yabancıların evlenme isteklerine dair müracaatları evlendirme memurluğunca kabul edilerek, bu yönetmeliğin Türk vatandaşlarının evlenmeleri hakkındaki esas ve usul hükümleri yabancılar için de uygulanır. B) Yabancı uyruklu tarafın bağlı olduğu konsolosluktan evli olmadığını gösteren Türkçe "Evlenme Ehliyet Belgesi" alınacaktır. Evlenme ehliyet belgesinin getirtilmesi konusunda evlendirme memurları yabancı devlet başkonsoloslukları ile doğrudan yazışma yapabilecekleri gibi, Genel Müdürlük aracılığıyla da bu belgeleri getirtebilir. C) Aynı devlet vatandaşı olan iki yabancı kendi milli kanunu yetki vermiş olduğu takdirde, o devletin Türkiye'deki temsilcilikleri önünde evlenme yapabilecekleri gibi Türk makamları önünde de evlenebilirler. D) Hazırlanan evraklar ile ilgili belediyenin Evlendirme Birimi'ne başvuru yapıldığında, evlendirme işlemleri bu birim tarafından gerçekleştirilecektir..
  • Yabancıların evlenme isteklerine dair müracaatları evlendirme memurluğunca kabul edilerek, bu yönetmeliğin Türk vatandaşlarının evlenmeleri hakkındaki esas ve usul hükümleri yabancılar için de uygulanır. Evlenme ehliyet belgesinin getirtilmesi konusunda evlendirme memurları yabancı devlet başkonsoloslukları ile doğrudan yazışma yapabilecekleri gibi, Genel Müdürlük aracılığıyla da bu belgeleri getirtebilirler.
  • Yabancılar için yetkili makamlarca kişinin; adını, soyadını, anne- baba adı ile doğum tarihi ve doğum yerini medeni durumunu (evlenmesine engel halinin bulunup bulunmadığını) gösterir şekilde düzenlenmiş ve usulüne göre tasdik edilmiş belge ile Nüfus Müdürlüğünden alınacak “Evlenme Ehliyet Belgesi”, “Evlenme Ehliyet Belgesi”nde anne- baba adı, yok ise“ anne- baba adını gösterir geçerli bir belge aranır (Doğum Belgesi)

Evlenme Ehliyet Belgeleri; 

1- Belgeyi, hangi şehrimizdeki konsolosluk vermiş ise o şehrin valiliği belgedeki imza ve mührü doğruladıktan sonra ( Noter tasdikli tercüme yapılarak ) işleme alınır. 2- Ülkesinde düzenlenen, düzenlenen ülkedeki Konsolosluğumuz tarafından imza ve mührü doğrulanan belgeler noter tasdikli tercümesi ile işleme alınır. 3- Ülkesinde düzenlenen, o ülkenin Türkiye’deki temsilciliğince tasdik edilmesinden ve Valilik ilgili bürosu imza ve mührü doğruladıktan sonra belge noterden yapılan Türkçe tercümesi ile birlikte işleme alınır. 4- Ülkesinden tasdik şerhi ( Apostill ) düzenlenmiş ise noter tasdikli Türkçe tercümesi ile işleme alınır. 5- Ülkesinden getirdiği “Uluslararası Evlenme Ehliyet Belgesi” ve “Uluslararası Doğum Belgesinin” ayrıca tasdikine gerek yoktur. Pasaport ve vize süresinin dolmamış olması gerekmektedir.

DOSYALARIN GEÇERLİLİK SÜRESİ Evlenme dosyalarının geçerlilik süresi, “Evlenme Ehliyet Belgesi”nin düzenleme tarihinden itibaren altı aydır. Bu süre içerisinde evlenme akdi yapılmadığı takdirde dosya iptal edilir

TAPU HAKKINDA

  • Tapu kaydı tarafımızca incelenmek zorundadır.  Kardeşinin adına taraflar arası hangi hukuki işlem sebep gösterilerek kaydedilmiştir gibi hususlar açıklığa kavuşmalıdır. Zira taraflar arası husumet yoksa geçerli bir bağış sözleşmesiyle tapu kaydı asıl ev sahibi tarafa kaydedilebilir. Ancak unutulmamalıdır ki tapuda kimin kaydı malik sıfatıyla gözüküyorsa asıl ev sahibi odur. Yani kardeş tapuda malik sıfatını haiz ise evin mülkiyeti onundur. Şayet tapuda kardeş adına yapılan tescilde usulsüzlük olduğu iddia ediliyorsa bu husus dava edilmek suretiyle yolsuz tescilin düzeltilmesi sağlanmalıdır.
Genel Hukuk
By Av. Mustafa Kemal Batur / 12 Mart 2017

Tütün Mamüllerinin Üretim ve Ticareti

TÜTÜN MAMÜLLERİNİN ÜRETİM VE TİCARETİNE İLİŞKİN USULLER VE ESASLAR    HAKKINDA BİLGİLENDİRMELER Aşağıda tütün mamulleri hakkında ithalat, üretim tesisleri kurulması, tütün mamullerinin üretimi, iç ve dış ticaret fiyatlandırması hususlarında bilgilendirme metinleri yer almaktadır; Şöyle ki yukarıda bahsi geçen faaliyetler, ülkemizde Tütün Ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu(TAPDK) kontrol ve denetiminde yürütülmektedir. Kurum hukuki tüzel kişiliği bakımından Kamu Tüzel Kişiliğini haiz bulunmaktadır. Bahsi geçen faaliyetler hususunda dikkate alınması gereken yönetmelikler bulunmaktadır. İşbu yönetmelikler faaliyetlerin hangi usul ve esaslar çerçevesinde yürütüleceğini, faaliyet tanımlarını, başvuru koşullarını düzenlemektedir. “Tütün Mamullerinin Üretim Ve Ticaretine İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” dikkate alınması yönetmeliklerden biridir. Aşağıda bu yönetmelikte önem arz eden düzenlemelere kısaca yer verilecektir.  
  • ÜRETİM TESİSİ KURULMASINDA ARANACAK ŞARTLAR (TESİS KURMA İZNİ)
Türkiye’de tütün mamulleri üretmek isteyenler hakkında düzenleme işbu yönetmeliğin 5. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre bu talepte olan gerçek veya tüzel kişilerin öncelikle bu madde kapsamında detaylandırılan şekilde bir ÜRETİM TESİSİ kurma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu tesisin yerleşke, ölçüm, alınacak izinler hususunda yapılması gerekli tüm hususlar işbu maddede ve devamı madde 6’ da yer almaktadır. Bu hususta gerekli izin için yetkili kurum Tütün Ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu(TAPDK) dır. Böylece kuruma talep eden tarafından izin talep dilekçeleri ile beyanda bulunulur. Kurumca Başvuru Bedeli alınmaktadır. Akabinde Kurum ya tesis yerinde ya da dosya üzerinden bir inceleme gerçekleştirecektir. Bu kıstaslarda Yön. Mad. 6 da ayrıntılı bir biçimde yer almaktadır.  
  • ÜRETİM VE FAALİYET İZNİ
Bu bölümde de metne konu talebin diğer aşamasını oluşturan üretim ve faaliyet izninden bahsedilecektir. Tütün mamulleri üretmek isteyen başvurucular tesisini faaliyete hazır hale getirmeleri akabinde ÜRETİM VE FAALİYET UYGUNLUK BELGESİ almak için Tütün Ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu(TAPDK) başvuracaklardır. Yine kurumca en az bir uzmanın bulunacağı bir heyet görevlendirilerek deneme üretimi yaptırılır, izlenir ve gerekli numuneler alınır. Her başvuru işlemine ilişkin kurumca başvurunun tamamlanma tarihinden itibaren en geç 30 gün içinde raporlar hazırlanır. Şayet rapor olumlu ise bedeli(sürelidir)de Kurum hesabına yatırılmak suretiyle, başvurucuya ÜRETİM VE FAALİYET UYGUNLUK BELGESİ verilecektir. Bu belge 5 yıl müddetince geçerlidir. Yukarıda izah edildiği gibi yönetmelik düzenlemeleri oldukça ayrıntılı olup, bu hususların detayı Yön. Madde 7. De yer almaktadır. Alınan iznin uzatılması hakkında bilgiler ise Yön. Madde 8. De yer almaktadır. Bu madde önem arz etmektedir, zira izni uzatılmayan üretim tesisinde, işbu durumun tespiti ile artık üretim yapılamayacaktır.
  • ÜRETİMİ GERÇEKLEŞTİRİLECEK TÜTÜN MAMULÜ(HAM) YURTDIŞINDAN İTHAL EDİLEBİLİR Mİ?
Bu sorunun cevabı Yönetmeliğin 10. Maddesi 5. Fıkrasında açıklanmaktadır; Tesis Kurma Uygunluk Belgesi alan gerçek veya tüzel kişiler Üretim ve Faaliyet Uygunluk Belgesi almadan önce makine çalışma testlerinde veya deneme üretiminde kullanmak amacıyla iç veya dış piyasadan yaprak tütün, aynı tipten olmak kaydıyla harmanlanmış yaprak tütün ile homojenize tütün, tütün damarı, şişirilmiş tütün, şişirilmiş tütün damarı, kırık tütün veya kıyılmış tütün temin edebilir. Üretim ve Faaliyet Uygunluk Belgesi alınması sonrasında, kendi laboratuvarlarında test ile araştırma ve geliştirme çalışmalarında kullanılmak kaydıyla Kurum tarafından yılda yüz kilogramı geçmemek üzere kıyılmış tütün ithalatına izin verilebilir. Bu koşullar dışında kıyılmış tütün temin edilemez.” Her hâlükârda ithal edilecek mamulün de çıkış ülkesi gümrük kuralları önem arz etmektedir. Bu madde uyarınca Kurumdan TÜTÜN İTHALATI UYGUNLUK BELGESİ alınması gerekli olmaktadır. Yine bu hususlarda daha detaylı şekilde Madde 15 Tütün Mamulleri İthalatını açıklamaktadır.  
  • TÜTÜN MAMULLERİNİN PİYASAYA ARZI
Firmalar ürettikleri veya ithal ettikleri tütün mamullerini PİYASAYA ARZ UYGUNLUK BELGESİ almak kaydıyla serbestçe fiyatlandırabilir, doğrudan toptan satıcılara satabilir, Kurumdan toptan satış belgesi almak suretiyle perakende satıcılara da satabilirler.
Genel Hukuk
By Av. Mustafa Kemal Batur / 12 Mart 2017

Yargılamanın Yenilenmesi Yolu

YARGILAMANIN YENİLENMESİ   GİRİŞ -Ceza Muhakemeleri Kanununda kanun yolları ikiye ayrılmıştır; Olağan Kanun Yolları, Olağanüstü Kanun Yolları. Olağan kanun yollarında hüküm kesinleşmemiştir. Olağanüstü kanun yolları ise CMK 308 gereği; Kanun Yararına Bozma, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının İtirazı ve Yargılamanın Yenilenmesidir. -OLAĞANÜSTÜ KANUN YOLU OLARAK YARGILAMANIN YENİLENMESİ Bu kanun yoluna ancak hüküm kesinleşmiş ise başvurulabilecektir. Bu kanun yolunun amacı; hükmün kesinleşmesinden sonra ortaya çıkan önceki yargılamada mevcut hatanın giderilmesidir.   -KİMLER BAŞVURABİLİR Bu kanun yoluna hükümlü, şayet ölmüş ise eşi, üstsoyu, altsoyu ve yasal temsilci ancak kişinin lehine olacak şekilde başvurabilir. Cumhuriyet Savcısı ve Beraat eden sanık ise hem lehe hem de aleyhe başvurabilir. Yine katılan sıfatının alabilecek şekilde suçtan zarar gören de sanık veya hükümlü aleyhine yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurabilecektir.   -BAŞVURU SÜRESİ VE BAŞVURU ŞARTLARI Yargılamanın Yenilenmesi yoluna başvuruda süre sınırı bulunmamaktadır. Ancak şayet Avrupa İnsan Hakları Makhemesi kararına dayanan bir kanun yolu başvurusu var ise bu durumda kararın kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık süre caridir. Talep kararı veren mahkemeye yapılır. İstem yazılı olmalıdır. Dilekçede mutlaka yenileme nedenleri ve delilleri mevcut bulunmalıdır. Başvuru hükmün infazını durdurmaz.   -YARGILAMA NEDENLERİ Kanunda belirtilen sebepler numerus clausus’tur. Yani Sınırlı sayı ilkesi caridir. Bu sebepler;
  • SAHTE BELGE KULLANILMASI
  • YALANCI TANIKLIK
  • GERÇEĞE AYKIRI BİLİRKİŞİLİK YAPMAK
  • HAKİMİN GÖREVİNİ İFA EDERKEN SUÇ İŞLEMESİ
  • DAYANAK HÜKMÜN ORTADAN KALKMASI
  • YENİ OLAY VE YENİ DELİLLERİN BULUNMASI
  • SANIĞIN İKRARI
  -YARGILAMA USULÜ Talep Kabul Edilirse; Yeniden yargılama yapılır ve tüm eksiklikler giderilir. Delillerin toplanması aşamasında bu kanun yolunda mahkeme resen hareket eder. Delillerin toplanmasından sonra hakkında kanun yoluna başvurulmuş olan kişiden ve Cumhuriyet Savcısından görüş istenir. Talep Ret Edilirse; Sonradan yeni delillerin çıkması halinde yeniden bu kanun yoluna başvurulşabilecektir. CMK 321/3 YARGILAMANIN YENİLENMESİ hakkında talebin kabulü veya reddi kararlarına karşılık İTİRAZ YOLUNA BAŞVURULABİLİR. Son olarak yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat ve ceza verilmesine yer olmadığına dair karar sonucunda; CMK 141-144 Madde hükümlerince tazminat söz konusu olabilecektir.   Stj Av. Buse ALBAY                   Yeniden yargılanma
Miras Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 30 Ocak 2017

Mirastan Mal Kaçırmak – Muris Muvazaası

Miras bırakanın, tüm mirasçılarından veya bir kısmından mirasını saklamak/kaçırmak amacıyla yaptığı davranışa muris muvazaası denilmektedir. Muris yani miras bırakan çeşitli nedenlerle bu gibi yöntemlere gitmek isteyebilmektedir. Ülkemizde sıklıkla yaşanan durum ise kız çocuğundan mal kaçırmaktır. Ülkemizde kız çocuklarına miras bırakmanın doğru olmadığı yönünde çeşitli görüşler vardır. Genellikle kırsal kesimlerde yaşanan bu durum yasalarımıza göre hukuka aykırıdır. Miras bırakan mirasçılara yasada öngörülen nedenler olmadığı sürece mirasından yine yasada öngörülen oranda miras payı vermek zorundadır. Miras bırakan ölümünden önce de mirasçılarından mal kaçırmak isteyebilmektedir. Daha çok sevdiği çocuğuna, önceki eşine, sonraki eşine, sevgilisine veya diğer çocuklarına daha fazla miras bırakmak amacıyla muvazaalı işlemler yapabilmektedir. Bunun yanında hiç mirasçısı olmayan kişilere mal bırakmakta amaçlanabilmektedir ve sıklıkla bu durumda görülmektedir.  

PEKİ YARGITAY NE DİYOR?

  Yüksek mahkememiz Yargıtay’ın verdiği çok önemli bir inançları birleştirme kararı günümüzde halen miras kaçırmaya dair yapılan hukuksuzluğu önlemekte ve dayanağımız olarak kullanmaktayız. Tapu iptal ve resmi sözleşmenin iptalini mirasçı sıfatına sahip her kişi talep edebilmektedir. Burada saklı paya sahip olunup olunmaması dava açıp açamayacağınızı etkilememektedir. Aynı zamanda bu davayı hukuki yararı olan kişilerde açabilirler. Açılacak davada kişiler kendi başlarına açabileceği gibi tüm mirasçılar bir araya gelerek de bu davayı açabilecektirler.   Ülkemizde muris muvazaası nedeniyle açılacak davalarda en önemli konu zamanaşımının bu davada olmayışıdır. Miras muvazaası durumunda kişi bu durumu ne zaman öğrenirse (miras bırakanın vefat etmiş olması artıyla) o tarihte davayı açabilir. Bu hak mirasçılara verilen son derece önemli bir haktır. Miras bırakan eğer hayatta ise bu dava veya benzer başka bir dava açılamayacaktır; çünkü henüz kimsenin mirasçı sıfatı bulunmamaktadır. Dava gerekli deliller ve dayanaklar hazırlanıp, bölgenin örf, adet kuralları incelendikten sonra açılır. Davada gerçek değer tespit edilmelidir. Gerçek delil ile satış değeri arasında fark olup olmaması çok önemlidir, arada büyük oranda fark olması zaten miras muvazaasının en önemli delilidir. Aynı zamanda bağışlama yolu ile belli kişilere mal aktarmakta delil olarak önemli bir unsurdur. Tüm bunların yanında özellikle eski tarihli miras muvazaasında tanık beyanları da dinlenmektedir.   01/04/1974 “özellikle küçük kırsal bölgelerde kız çocuklarını mirastan mahrum etmek amacıyla muris erkek çocuğu ile anlaşarak gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını, kötü niyetle satış göstermek suretiyle devir işlemi gerçekleştirmektedir. Bunun yanında eşin ölümü veya boşanma sebebiyle yeniden evlenen erkek, önceki eşinden olma çocuklarını sonraki eşin etkisiyle mirastan mahrum etmek amacıyla sonraki çocuklara gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını satış göstermek suretiyle onlara intikal ettirmektedir. Bu türlü muvazaalı tasarruflar karşısında gerek kız çocuklarını erkek çocuklarla eşit miras hakkına kavuşturmak ve gerekse murisin çocukları arasında eşitliği sağlamak amacıyla muvazaa hukuksal nedenine dayanarak dava açabilme hakkına sahiptirler
Yabancı ve Vatandaşlık Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 19 Ocak 2017

Türk Vatandaşı Olmak İçin Gerekenler

  Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilmek için gereken zorunlu şartlarda düzenlemeye gidildi. Artık ülkeye yatırım yapan, ev alan, para getiren yabancılar Türkiye vatandaşı olabilecek. 12 Ocak 2017 tarihinde yapılan Türk Vatandaşlığı Kanunu Uygulama Yönetmeliği'nde yapılan yeni düzenleme ile birlikte vatandaş olabilmenin yolu açılmış oldu. Son dönemde yabancıların Türkiye'ye olan ilgisi ve vatandaşlık kazanma isteklerinin önü bu düzenleme ile dahada açılmış oldu.     ÖNCELİKLE KİMLERE VATANDAŞ DENİR BUNU İNCELEYELİM   Türkiye Cumhuriyeti ’nin tabiyetinde bulunan kişiler Türk vatandaşıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 66. maddesine göre, “Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz. Vatandaşlıktan çıkarmayla ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz.” Türk vatandaşlığı “Vatandaşlık Kanunu”na göre 2 yoldan kazanılır. 1)Soybağı yolu ve doğum yeri esasına göre vatandaşlık doğum yoluyla kazanılır. 2)Yetkili makamların kararı, evlat edinme, seçme hakkını kullanma yoluyla sonradan kazanılır. Vatandaşlık hakkını kazananlara kimlik numarası verilir ve nüfus kütüğüne kaydolurlar. 2009 Tarihli Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 12’inci maddesinde Türk vatandaşlığının kazanılmasında istisnai haller şöyle sıralanıyor: “Milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmamak şartıyla Türkiye’ye sanayi tesisleri getiren veya bilimsel, teknolojik, ekonomik, sosyal, sportif, kültürel, sanatsal alanlarda olağanüstü hizmeti geçen ya da geçeceği düşünülen ve ilgili bakanlıklarca haklarında gerekçeli teklifte bulunulan yabancı kişiler. Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığını kazanabilirler.”    

12 Ocak düzenlemesi ile artık bu dar düzenleme genişletildi ve

birçok ülkede olan vatandaşlık kazanma konusundaki dar boğaz ülkemizde de çözüme kavuşmuş oldu

  12 Ocak 2017 ve 2016/9601 sayılı düzenleme ile sistem değiştirildi. Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığını kazanabileceklerin listesi şöyle oldu:   1) En az 2 milyon Amerikan Doları tutarında sabit sermaye yatırımı gerçekleştirenlere, 2) En az 1 milyon Amerikan Doları tutarında taşınmazı tapu kayıtlarına üç yıl satılmaması şerhi koyulmak şartıyla satın alanlara, 3) En az 100 kişilik istihdam oluşturanlara, 4) En az 3 milyon Amerikan Doları tutarında mevduatı üç yıl tutma şartıyla Türkiye’de faaliyet gösteren bankalara yatıranlara, 5) En az 3 milyon Amerikan doları tutarında Devlet borçlanma araçlarını üç yıl tutmak şartıyla satın aldığı Hazine Müsteşarlığınca tespit edilenlere “Türk vatandaşlığı” verilecek.   Bu kapsamda gerekli şartları yerine getirenler artık Bakanlığın kararı ile vatandaş olabilecekler.
Miras Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 16 Aralık 2016

Muris Muvazaası ve Mirastan Mal Kaçırmak

Miras bırakanın, tüm mirasçılarından veya bir kısmından mirasını saklamak/kaçırmak amacıyla yaptığı davranışa muris muvazaası denilmektedir. Muris yani miras bırakan çeşitli nedenlerle bu gibi yöntemlere gitmek isteyebilmektedir.

Ülkemizde sıklıkla yaşanan durum ise kız çocuğundan mal kaçırmaktır. Ülkemizde kız çocuklarına miras bırakmanın doğru olmadığı yönünde çeşitli görüşler vardır. Genellikle kırsal kesimlerde yaşanan bu durum yasalarımıza göre hukuka aykırıdır. Miras bırakan mirasçılara yasada öngörülen nedenler olmadığı sürece mirasından yine yasada öngörülen oranda miras payı vermek zorundadır.

Miras bırakan ölümünden önce de mirasçılarından mal kaçırmak isteyebilmektedir. Daha çok sevdiği çocuğuna, önceki eşine, sonraki eşine, sevgilisine veya diğer çocuklarına daha fazla miras bırakmak amacıyla muvazaalı işlemler yapabilmektedir. Bunun yanında hiç mirasçısı olmayan kişilere mal bırakmakta amaçlanabilmektedir ve sıklıkla bu durumda görülmektedir.

Yüksek mahkememiz Yargıtay’ın verdiği çok önemli bir inançları birleştirme kararı günümüzde halen miras kaçırmaya dair yapılan hukuksuzluğu önlemekte ve dayanağımız olarak kullanmaktayız. Tapu iptal ve resmi sözleşmenin iptalini mirasçı sıfatına sahip her kişi talep edebilmektedir. Burada saklı paya sahip olunup olunmaması dava açıp açamayacağınızı etkilememektedir. Aynı zamanda bu davayı hukuki yararı olan kişilerde açabilirler. Açılacak davada kişiler kendi başlarına açabileceği gibi tüm mirasçılar bir araya gelerek de bu davayı açabilecektirler.

Ülkemizde muris muvazaası nedeniyle açılacak davalarda en önemli konu zamanaşımının bu davada olmayışıdır. Mirastan mal kaçırmak durumunda kişi bu durumu ne zaman öğrenirse (miras bırakanın vefat etmiş olması artıyla) o tarihte davayı açabilir. Bu hak mirasçılara verilen son derece önemli bir haktır. Miras bırakan eğer hayatta ise bu dava veya benzer başka bir dava açılamayacaktır; çünkü henüz kimsenin mirasçı sıfatı bulunmamaktadır. Dava gerekli deliller ve dayanaklar hazırlanıp, bölgenin örf, adet kuralları incelendikten sonra açılır. Davada gerçek değer tespit edilmelidir. Gerçek delil ile satış değeri arasında fark olup olmaması çok önemlidir, arada büyük oranda fark olması zaten miras muvazaasının en önemli delilidir. Aynı zamanda bağışlama yolu ile belli kişilere mal aktarmakta delil olarak önemli bir unsurdur. Tüm bunların yanında özellikle eski tarihli miras muvazaasında tanık beyanları da önemli yer tutmaktadır.

Sonuç itibariyle ülkemizde yasal mirasçılardan bir şekilde haksız olarak mal kaçırmak, kız çocuklarına miras bırakmamak, bir çocuğuna daha fazla miras bırakmak gibi haksız ve hukuksuz işlemler için yargı yolu açık olup gerekli ve yeterli emarelere ulaştıktan sonra hakkaniyete ulaşılabilmektedir.

01/04/1974 “özellikle küçük kırsal bölgelerde kız çocuklarını mirastan mahrum etmek amacıyla muris erkek çocuğu ile anlaşarak gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını, kötü niyetle satış göstermek suretiyle devir işlemi gerçekleştirmektedir. Bunun yanında eşin ölümü veya boşanma sebebiyle yeniden evlenen erkek, önceki eşinden olma çocuklarını sonraki eşin etkisiyle mirastan mahrum etmek amacıyla sonraki çocuklara gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını satış göstermek suretiyle onlara intikal ettirmektedir. Bu türlü muvazaalı tasarruflar karşısında gerek kız çocuklarını erkek çocuklarla eşit miras hakkına kavuşturmak ve gerekse murisin çocukları arasında eşitliği sağlamak amacıyla muvazaa hukuksal nedenine dayanarak dava açabilme hakkına sahiptirler”

  Av. Mustafa Kemal Batur       Konuya dair Yargıtay kararları T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2005/9199 K. 2005/9804 T. 19.9.2005 • TAPU İPTALİ VE TESCİL (Muris Muvazaası- Miras Bırakanın Varlıklı Ve Mal Satmaya İhtiyacı Bulunmayan Bir Kişi Ve Davalının İse Alış Gücü Bulunmaması/Taşınmazın Satış Değerinin De Sembolik Nitelikte Kalmasına Göre Talebin Kabulü Gereği ) • MURİS MUVAZAASI ( Miras Bırakanın Davalının Kardeşine Bir Taşınmazı Temlikinin Muvazaalı Olarak Temlik Ettiği Mahkeme Kararı İle Sabit Olması – Davalıya Temlikinin De Muvazaalı Olduğu/Tapu İptali Ve Tescili Talebinin Kabulü Gereği ) • MİRASTAN MAL KAÇIRMA ( Miras Bırakanın Varlıklı Ve Mal Satmaya İhtiyacı Bulunmayan Bir Kişi Ve Davalının İse Alış Gücü Bulunmaması/Taşınmazın Satış Değerinin De Sembolik Nitelikte Kalmasına Göre Tapu İptali Ve Tescili Talebinin Kabulü Gereği ) 4721/m.706 818/m 18,23 2644/m 26 ÖZET : Miras bırakanın varlıklı ve mal satmaya ihtiyacı bulunmayan bir kişi olduğu, davalının ise alış gücü bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerine nazaran akitte gösterilen bedelinin sembolik nitelikte kaldığı da görülmektedir. Öte yandan miras bırakan tarafından davalının kardeşine bir taşınmazı temlikinin muvazaalı olduğu mahkeme kararı ile benimsenerek iptal isteğinin kabul edildiği sabittir. Bu durumda, miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davalıya temlikinin bedelsiz, muvazaalı ve mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır. DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları babaanneleri A. ‘nun i 055 ada 69 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın 2. kat 6 nolu bağımsız bölümünü mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak torunu davalı M.’ e temlik ettiğini ileri sürerek payları oranında iptal ve tescil isteminde bulunmuşlardır. Davalı, satışın gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, satış işleminde muvazaa olmadığı, murisin davacılara da sağlığında kazandırmalarının bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S. ‘in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Dava,Muris muvazaasıı hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden,toplanan delillerden;çekişme konusu 69 parsel sayılı taşınmazdaki 2. kat 6 nolu bağımsız bölümün 27.5.1997 tarihli akitle ve satış yolu ile davalıya temlik edildiği görülmektedir. Davacı, anılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürmüş ve eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “Muris Muvazaasıı” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; miras bırakanın varlıklı ve mal satmaya ihtiyacı bulunmayan bir kişi olduğu, davalının ise alış gücü bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerine nazaran akitte gösterilen bedelinin sembolik nitelikte kaldığı da görülmektedir. Öte yandan miras bırakan tarafından davalının kardeşi S.’la Adana’da bulunan bir taşınmazı temliki nedeniyle o yerde açılan dava sonucu verilen Adana 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 4.12.2003 tarih ve 2002/888 esas-2003/986 karar sayılı kararı ile temlikin muvazaalı olduğu benimsenerek iptal isteğinin kabul edildiği sabittir. Beri yandan miras bırakanın davacılara sağlığında bir kısım kazandırmalarda bulunduğu yolundaki savunmada kayden doğrulanmamıştır. Bu durumda, belirlenen olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davalıya temlikinin bedelsiz, muvazaalı ve mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca,davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken,yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. SONUÇ : Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.9.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2005/5913 K. 2005/6859 T. 5.6.2005 • MURİS MUVAZAASI ( Tespitinde Ülkenin Gelenek Ve Görenekleri Toplamsal Eğilimleri Miras Bırakanın Sözleşmeyi Yapmakta Haklı Ve Makul Bir Sebebi Olup Olmadığı Davalının Alış Gücü Olup Olmadığı Satış Bedeli İle Rayiç Bedel Arasındaki Farkın Nazara Alınacağı ) • TAPU İPTALİ TESCİL TALEBİ (Muris Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği ) • MİRASÇILARDAN MAL KAÇIRMA ( Tapu İptali Tescil Talebi – Muris Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği ) • İSPAT ( Tapu İptali Tescil Talebi -Muris Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği ) • TANIK (Muriss Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği ) 818/m.18 1086/m288-293 ÖZET :Muriss muvazaasının tespiti yönünden ülkenin gelenek ve görenekleri, toplamsal eğilimleri, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir sebebi olup olmadığı, davalının alış gücü olup olmadığı, satış bedeli ile rayiç bedel arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olguların nazara alınması gerekir.Muris muvazaasıı tanık dahil her türlü delil ile ispat edilebilir. Tüm deliller toplanarak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. DAVA : Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacılar, miras bırakanın çekişme konusu taşınmazlarını mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalıya temlik ettiğini ileri sürüp; tapu iptali ve tescil istemişlerdir. Davalı, dava konusu taşınmazları muristen ve murisin kardeşlerinden bedellerini ödemek suretiyle satın aldığını belirtip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacıların yazılı akde dayanılarak yapılan satış ve hibe işlemlerinin muvazaalı olarak davalıya yapıldığını gösterir aynı hukuki mahiyette bir delil ibraz edemedikleri ve iddialarını ispatlayamadıkları gerekçesiyle açılan davaların reddine karar verilmiştir. Karar, davacı A. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S.T.’nin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Dava, muris muvazaasısı hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, temliklerin resmi akitle yapıldığı, iddianın aynı güçte delille kanıtlanması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bilindiği Üzere uygulamada ve öğretide “Muris Muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı’nda açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanun’un 706, Borçlar Kanunu’nun 213 ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince, çekişme konusu taşınmazların miras bırakan tarafından davalıya temlik edildiği, davacı tarafından anılan temliki işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığının ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu iddianın, tanık beyanı dahil her türlü delille ispatlanabileceğinin, yasal ve yargısal uygulamalar gereği olduğu kuşkusuzdur. Hal böyle olunca; öncelikle miras bırakana ait veraset ilamının getirtilmesi ve gerektiğinde Medeni Yasa’nın 640. maddesi uyarınca işlem yapılması, tarafların gösterdikleri ve gösterecekleri tüm delillerin toplanması, bu arada taşınmazların imar görmesi nedeniyle imar evraklarının ve öncesinin getirtilmesi, davanın kanıtlanması halinde, miras bırakan tarafından davalıya yapılan temlikin ne ölçüde imar parsellerine yansıdığının saptanıp gözetilmesi ve toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir. SONUÇ : Davacı A’nın temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.06.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2005/2390 K. 2005/5489 T. 3.5.2005 • MURİS MUVAZAASI ( Tapu İptali Ve Tescili – Murisin Gözlenen Gerçek İrade Ve Amacı Saptanması Ve Murisin Sözleşme Yapmakta Haklı Ve Makul Bir Nedeninin Bulunup Bulunmadığı Tespiti Gereği ) • TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI (Muris Muvazaasısı – Davalı Tarafın Alış Gücünün Olup Olmadığı/Satış Bedeli İle Sözleşme Tarihindeki Gerçek Değer Arasındaki Farkın Ve Taraflarla Muris Arasındaki Kişisel İlişkinin Değerlendirilmesi Gereği ) • MURİSİN GERÇEK AMACININ SAPTANMASI GEREĞİ (Muris Muvazaasıı Nedeniyle Tapu İptali Ve Tescil Davası – Davalı Tarafın Alış Gücünün Olup Olmadığı/Satış Bedeli İle Sözleşme Tarihindeki Gerçek Değer Arasındaki Farkın Tespiti Gereği ) • ALICININ ALIŞ GÜCÜ ( Muris Muvazaasısı Nedeniyle Tapu İptali Ve Tescil Davasında Olup Olmadığının Tespiti Gereği ) 4721/m 706 818/m 213 2644/m 26 ÖZET : Dava,Muris Muvazaasıı hukuksal nedenine dayanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Murisin yaptığı temliki işleminin muvazaalı olup olmadığının tespiti için murisin gözlenen gerçek irade ve amacı duraksamaya yer vermeyecek şekilde aydınlığa kavuşturulmalıdır. Bunun için de, ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, murisin sözleşme yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı tarafın alış gücünün olup olmadığı hususlarıyla satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki farkın ve taraflarla muris arasındaki kişisel ilişkinin değerlendirilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları N.U.’nun mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla 1 nolu parseldeki 136/189 payını muvazaalı olarak M.’ye satış suretiyle temlik ettiğini, M.’nin de payı miras bırakanın oğlu olan Ş. ve gelini olan G.’ye satış yoluyla muvazaalı devrettiğini ileri sürerek iptal ve miras payları oranında tescil isteğinde bulunmuşlardır. Davalılar, satışın gerçek olduğunu belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, miras bırakanın yaptığı temliki işlemin muvazaalı olduğunun ispatlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşmalı temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 3.5.2005 Salı günü saat 9.15’de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra bilahare Tetkik Hakimi A. Sevil Çalıkoğlu’nun raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Dava, Muris muvazaasıı hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden davacıların miras bırakanı N.’nin malik bulunduğu 1 parsel sayılı taşınmazdaki 136/189 payına isabet, eden bahçeli evini 13.1.1995 tarihli akitle davalılardan M.’ye temlik ettiği, adı geçenin de taşınmazı 6.3.1997 tarihli akitle diğer davalılar Ş. ve G.’ye intikal ettirdiği görülmektedir. Davacılar, anılan temliklerin kendilerinden mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “”Muris muvazaasısı“” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme, tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanununun 213 ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince, miras bırakanın SSK emeklisi olup sosyal güvencesinin bulunduğu, mesken nitelikli taşınmazın temliki için geçerli bir sebep ileri sürülmediği, ilk kayıt maliki M.’nin edindiği taşınmazdan yararlanmadan diğer davalılara intikal ettirdiği, davalılar Ş. ve G.’nin ise yeterli alış gücüne sahip olmadıkları, bunun yanında gerek ilk satış gerekse ikinci satış işleminde öngörülen satış bedellerinin gerçek değerinin çok altında bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir. Belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın çekişmeli taşınmazı temlikteki gerçek amacının davacı kızlarını miras haklarından mahrum bırakarak tek erkek evladı olan davalı Ş. ve onun eşine intikal ettirmek olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddedilmiş olması doğru değildir. SONUÇ : Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK’nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 3.5.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Tüketici Hukuku
By Av. Mustafa Kemal Batur / 13 Aralık 2016

Sıfır ve İkinci El Araçta Arıza, Gizli Ayıp, Boya ve Pert durumu

    Ülkemizde her ay binlerce yerli ve ithal araç satışı gerçekleşmektedir. İnsanların yeni araca yönelmelerindeki asıl amaç, sorun yaşamamaktır. Sıfır araca ikinci el araçlara oranlarla çok daha yüksek bedeller ödeyerek sorunsuz ve kusursuz araç almak isteyen kişiler araç mağazalarının yolunu tutmaktadırlar. Ancak son zamanlarda daha da artan ve insanları sıfır araç almaktan dahi korkutan bazı durumlar yaşanmaktadır.   Bu konunun başında gizli ayıp gelmektedir. Gizli ayıp tüketici kanunu çerçevesinde alınan bir ürünün arızasının, kusurunun, sorununun ürünü aldıktan sonra fark edilmesi veya çok daha sonra ortaya çıkması durumudur. Örneğin aldığınız bir aracın otomatik şanzımanı (vitesi) normal kullanım haricinde çeşitli nedenlerden dolayı kendiliğinden bozulmuş ise burada ilgili firma sorumluluğu müşteriye yükleyemez. Veya aldığınız aracın üzerinde sonrada boya yapıldığı, boyandığı ortaya çıkmışsa firma bu boyayı hukuken ben yapmadım diyemez. Tüketicilerin bu gibi konularda çok büyük oranda hukuki hakları vardır. Peki bu haklar nelerdir? Alınan yeni aracın ayıplı çıkması durumunda neler yapabiliriz?   Öncelikle yasa koyucu tüketiciye yani müşteriye ayıplı, gizli ayıplı yani kusurlu çıkan araç için seçimlik üç hak tanımıştır. Aracın iadesini, aracın yenisiyle değiştirilmesini veya aracın zararının giderilmesini müşteri talep edebilir durumdadır. Burada açılacak dava ile bilirkişi marifetiyle dosya üzerinde çalışmaları yapıp, aracı gerekirse bilirkişi incelemesine sunmaktayız.   Örneğin ülkemizde Volkswagen, Audi, Skoda, Seat marka araçlarda kullanılan triptronik viteslerde çeşitli arızalar gün yüzüne çıkmıştır. Bu grubun kullandığı DSG vites sisteminde çok büyük sayıda araç arızalanmış ve arızalanan araçlar için açılan davalar sonucunda arızanın gizli ayıptan kaynaklandığına yönelik mahkeme kararları çıkmıştır. Ayrıca ilgili araç firması yaşanan bu mekatronik arızası sonucunda müşterilerine bedelsiz olarak mekatronik değişim işlemi uygulamıştır. Bu olayda olduğu gibi bazı durumlarda ayıp sizin aracınıza mahsusken bazı durumlarda ayıp belli serideki birçok aracı da kapsayabilmektedir.   Sonuç olarak aldığınız araç ister sıfır olsun ister ikinci el olsun size söylenenden farklı bir kusuru, ayıbı var ise satıcı bu durumdan doğrudan sorumludur. Örneğin aldığınız ikinciel araç pert kayıtlı çıkmışsa, motoru arızalı çıkmışsa burada satıcı doğrudan sorumludur. Tüketici olarak yasal haklar en iyi şekliyle öğrenilmeli ve böyle bir mağduriyet yaşamışsanız gecikmeden profesyonel hukuki desteğinizi alarak yasal sürecin başlatılmasını önermekteyiz.   Av. Mustafa Kemal Batur     Burada benzer mahiyette çıkan mahkeme ve Yargıtay kararlarını bulabilirsiniz.         T.C. YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2011/5292 K. 2011/8219 T. 20.6.2011 • ALACAK İSTEMİ ( Sözleşmeden Cayma Durumunda Araç Ayıplı Dahi Olsa Alıcının Tasarrufunda Bulunduğu Sürece Satıcı veya Sağlayıcının Faiz İle Sorumlu Olmayacağı ) • FAİZ TALEBİ ( Alacak İstemi – Sözleşmeden Cayma Durumunda Araç Ayıplı Dahi Olsa Alıcının Tasarrufunda Bulunduğu Sürece Satıcı veya Sağlayıcının Faiz İle Sorumlu Olmayacağı ) • SÖZLEŞMEDEN CAYMA ( Durumunda Araç Ayıplı Dahi Olsa Alıcının Tasarrufunda Bulunduğu Sürece Satıcı veya Sağlayıcının Faiz İle Sorumlu Olmayacağı ) • ARACIN AYIP SEBEBİYLE HİÇ KULLANILMAMASI ( Ayıplı Aracın Satıcıya veya İfa Yardımcısı Durumundaki Yetkili Servislerine veya Mahkemece Belirlenen Tevdii Mahalline Teslimi Durumunda Satıcının Temerrüde Düştüğü – Faiz İle Sorumlu Tutulması Gerektiği ) 818/m.158/son ÖZET : Dava, alacak istemidir. Sözleşmeden cayma durumunda, araç ayıplı dahi olsa alıcının tasarrufunda bulunduğu sürece satıcı veya sağlayıcının faiz ile sorumlu olmayacağı kabul edilmektedir. Arızanın niteliği itibariyle, aracın kullanımına engel teşkil etmediği ve aracın davacı tarafından yargılama süresinde devamlı kullandığı durumlarda bunun menfaatler dengesine ve hakkaniyete uygun olduğu şüphesizdir. Ne var ki aracın ayıp sebebiyle hiç kullanılmadığının sabit olduğu veya ayıplı aracın, satıcıya veya ifa yardımcısı durumundaki yetkili servislerine veya mahkemece belirlenen tevdii mahalline teslimi durumunda satıcının temerrüde düştüğünün dolayısıyla faiz ile sorumlu tutulması gerektiği sonucuna varılmıştır. Somut olayda arızanın mahiyeti itibariyle davacının aracı kullanmaya devam ettiği anlaşıldığına ve araç iade edilmediğine göre faiz talebinin reddine karar verilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükümün davalılar vekillerince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili ile davalı vekili ve diğer davalı vekilinin gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : 1- )Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre, davalılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- )Sözleşmeden cayma halinde satış bedeline hangi tarihten faiz yürütülmesi gerektiği meselesine gelince, gerek Dairemiz gerekse H.G.K. 22.6.2005 tarih ve 2005/4-309 Esas, 205/391 Karar inançlarına göre; sözleşmeden cayma ve bedel iadesi durumunda satıcının kullanma bedeli olarak bir talepte bulunamayacağı benimsenmiştir. Ayrıca sözleşmeden cayma durumunda, araç ayıplı dahi olsa alıcının tasarrufunda bulunduğu sürece satıcı veya sağlayıcının faiz ile sorumlu olmayacağı kabul edilmektedir. Arızanın niteliği itibariyle, aracın kullanımına engel teşkil etmediği ve aracın davacı tarafından yargılama süresinde devamlı kullandığı durumlarda bunun menfaatler dengesine ve hakkaniyete uygun olduğu şüphesizdir. Ne var ki aracın ayıp sebebiyle hiç kullanılmadığının sabit olduğu veya ayıplı aracın, satıcıya veya ifa yardımcısı durumundaki yetkili servislerine veya mahkemece belirlenen tevdii mahalline teslimi durumunda satıcının temerrüde düştüğünün dolayısıyla faiz ile sorumlu tutulması gerektiği sonucuna varılmıştır. Somut olayda arızanın mahiyeti itibariyle davacının aracı kullanmaya devam ettiği anlaşıldığına ve araç iade edilmediğine göre faiz talebinin reddine karar verilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda ( 1 )numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalıların diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 )numaralı bentte açıklanan sebeplerle hükümün davalılar yararına BOZULMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davalılar yararına takdir edilen 825,00.-TL. duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine, peşin harcın istenmesi halinde iadesine, 20.6.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.       T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2010/28 K. 2010/6526 T. 10.5.2010 • ARACIN AYIPLI ÇIKMASI NEDENİYLE MUNZAM ZARARIN TAHSİLİ (İcra Müdürlüğünce Belirlenen Bedelin İcra Dosyasına Bloke Edildiği Ancak Bu Bedele İtiraz Ederek Paranın Davacıya Ödenmesini Engellediği – Paranın İcra Dosyasına Ödendiği Tarihte Oluşan ve Faizi Aşan Zararını İsteyebileceği) • İCRA MÜDÜRLÜĞÜNCE BELİRLENEN BEDEL (İcra Dosyasına Bloke Edildiği Ancak Bu Bedele İtiraz Ederek Paranın Davacıya Ödenmesini Engellediği – Paranın İcra Dosyasına Ödendiği Tarihte Oluşan ve Faizi Aşan Zararını İsteyebileceği) • MUNZAM ZARARIN TAHSİLİ (Aracın Ayıplı Çıkması Nedeniyle – İcra Müdürlüğünce Belirlenen Bedelin İcra Dosyasına Bloke Edildiği Ancak Bu Bedele İtiraz Ederek Paranın Davacıya Ödenmesini Engellediği/Paranın İcra Dosyasına Ödendiği Tarihte Oluşan ve Faizi Aşan Zararını İsteyebileceği) 2004/m.24 818/m.105 ÖZET : Dava, aracın ayıplı çıkması sebebiyle munzam zararın tahsili istemidir. Dosya kapsamından davacının ayıplı aracının mahkemece değiştirilmesine karar verildiği, davacının ilamı icraya koyduğu, aynı aracın üretiminin kalkması sebebiyle davacı tarafından talep ile İ.İ.K.24. madde gereğince işlem yapılmasını istediği, icra müdürlüğünce aracın değerinin tespit edildiği, davalı tarafında icra müdürlüğünce belirlenen bedelin icra dosyasına bloke edildiği ancak bu bedele itiraz ederek paranın davacıya ödenmesini engellediği anlaşılmaktadır. Paranın icra dosyasına ödendiği tarihte oluşan ve faizi aşan zararını isteyebilir. Mahkemece, davalının parayı bloke ettiği tarihten eldeki dava tarihine kadar geçen zaman zarfında gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı mevduat ve Devlet tahvillerine verilen faiz oranları, döviz kurlarını gösterir liste ilgili resmi kurumlardan getirtilmeli, konusunda uzman bilirkişi kurulundan taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmalı, davacının zarar miktarı belirlemeli, sonucuna göre bir karar verilmelidir. Bu yönlerin göz ardı edilerek yazılı şeklide hüküm tesis edilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı, davalıdan satın aldığı aracın ayıplı çıktığını, aracın değiştirilmesi için açtığı davayı kazandığını, mahkeme ilamını icraya koyduğunu, aracın aynısının üretiminin kalkması sebebiyle araç değerinin ödenmesi konusunda icra müdürlüğünce bilirkişi incelemesi yapıldığını, davalının belirlenen bedeli icra dosyasına bloke ettiğini, ancak bedele itiraz ederek paranın tarafına ödenmesine engel olduğunu, parasını zamanında almadığından zarara uğradığını, uğradığı zarar sebebiyle 1.000,00 TL munzam zarar ile 30.000,00 TL manevi zararın tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. 1-)Dosyadaki yazılara , kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-)Uyuşmazlığın çözümü için “munzam zarar kavramı üzerinde durmak gerekir. Gerçekten, borçlunun temerrüdü sonucu para borcunun vadesinde ödenmemesi alacaklının zararına olacağı açıktır. Yasa koyucu, bu şekilde oluşan zararın kural olarak temerrüt faiziyle karşılanacağını varsaymıştır. Ne var ki, afacaklının bu yüzden uğradığı zararın her zaman temerrüt faiziyle karşılanamayacağı düşünülerek Borçlar Kanunun 105. maddesinin birinci fıkrası ile “alacaklının duçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur ispat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir hükmü getirilmiştir. Bu hükme göre alacaklı faizi aşan zararını isteme hakkına sahiptir. Yasada geçmiş günler faizini aşan zararın türü ve niteliği konusunda bir açıklık yoksa da, buradaki zararın hukukumuzdaki müspet zarar tanımlamasıyla eşdeğer olduğu kuşkusuzdur. Hal böyle olunca bu zararın, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsa idi, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda oluşan durum arasındaki fark; temerrüt faizi ile karşılanamayan zarar olarak tanımlanabilir. Böyle bir zarar, her somut olayın özelliğinden kaynaklanabilir. Munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağın varlığını, bu alacağının geç ifa edilmesinden dolayı faizle karşılanamayan zararını ve miktarını zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmek durumundadır. Borçlu ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlamakla sorumluluktan kurtulabilir. Munzam zarar temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar geçecek zaman içinde artarak devam eden yeni bir borçtur. Asıl borcun kaynağı haksız fiil nedensiz zenginleşme veya sözleşme olduğu halde bu borcun hukuki sebebi asıl alacağın temerrüde uğraması gibi hukuka aykırılıktır. O nedenle, asıl alacak ve temerrüt faizleri yönünden icra takibi yapması ve dava açılması sırasında onlarla birlikte istenilmemiş olması veya bu zarar hakkının saklı tutulmamış olması davanın görülmesine engel değildir. Zaman aşımı süresi içinde her zaman bu yöne ilişkin dava açılabilir. Her ne kadar M K.nun 6. maddesi hükmüne göre davacı iddiasını ispat etmekle yükümlü ise de; bu kural mutlak değildir. İstisnaların başında karine gelir. Var olan bir durumdan bilinmeyen bir durumun çıkarılması halinde karine var denir. Olayımızda yasal bir karina yoktur. Buna karşılık yaşanan hayatın gerçekleri ve olaylarından çıkan eylemli bir karinenin varlığı tartışmasızdır. Ticari hayatın içinde olan davacının eline geçecek parayı işinde değerlendirmesi veya en azından vadeli banka hesabına veya benzer gelir getiren kurumlara yatırarak en iyi şekilde yararlanması beklenebilecek bir davranış olup, bu davranış toplumumuzun içinde bulunduğu ekonomik-sosyal yaşantısına da uygun düşer. Bu tür getiri oranlarının temerrüt faizinden fazla olduğu hususu da bilinen bir vakıadır. H.U.M.K.nun 238. maddesi gereğince maruf ve meşhur olan hususlar münazaalı sayılmaz. Bu sebeple davacının temerrüt faizinden fazla bir zararı olduğu ortadadır. Davalı bu karinenin aksini ispat etmek durumundadır. Toplanan delillerden ve dosya kapsamından davacının ayıplı aracının mahkemece değiştirilmesine karar verildiği, davacının ilamı icraya koyduğu, aynı aracın üretiminin kalkması sebebiyle davacı tarafından 7.6.2002 tarihinde ki talep ile İ.İ.K.24. madde gereğince işlem yapılmasını istediği, icra müdürlüğünce aracın değerinin tespit edildiği, davalı tarafında icra müdürlüğünce belirlenen bedelin 30.6.2003 tarihinde icra dosyasına bloke edildiği ancak bu bedele itiraz ederek paranın davacıya ödenmesini engellediği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca paranın icra dosyasına ödendiği tarihte oluşan ve faizi aşan zararını isteyebilir. Öyle ise mahkemece, davalının parayı bloke ettiği tarihten eldeki dava tarihine kadar geçen zaman zarfında gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı mevduat ve Devlet tahvillerine verilen faiz oranları, döviz kurlarını gösterir liste ilgili resmi kurumlardan getirtilmeli, konusunda uzman bilirkişi kurulundan taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmalı, davacının zarar miktarı belirlemeli, sonucuna göre bir karar verilmelidir. Bu yönlerin göz ardı edilerek yazılı şeklide hüküm tesis edilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. SONUÇ : Yukarıda birinci bentte belirtilen sebeple davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan sebeplerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, 10.5.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.         T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2011/3976 K. 2011/11142 T. 6.7.2011 • ARACIN AYIPLI OLDUĞU İDDİASI ( Aracın Satış Tarihindeki Kasko Değerinin Davalıdan Tahsili – Davacının Noterlik İhtarnamesi İle Ayıplı Aracın Geri Alınarak Satış Bedeli Ödediği – Davalı Tarafından Satılan İkinci El Aracın Satış Tarihindeki Gerçek Değerinin Bu Bedel Olduğunun Kabulü Gereği ) • ARACIN SATIŞ TARİHİNDEKİ KASKO DEĞERİNİN DAVALIDAN TAHSİLİ ( Davacının Noterlik İhtarnamesi İle Ayıplı Aracın Geri Alınarak Satış Bedeli Ödediği – Davalı Tarafından Satılan İkinci El Aracın Satış Tarihindeki Gerçek Değerinin Bu Bedel Olduğunun Kabulü Gereği ) • İKİNCİ EL ARACIN SATIŞ TARİHİNDEKİ DEĞERİ ( Davacının Noterlik İhtarnamesi İle Ayıplı Aracın Geri Alınarak Satış Bedeli Ödediği – Davalı Tarafından Satılan İkinci El Aracın Satış Tarihindeki Gerçek Değerinin Bu Bedel Olduğunun Kabulü Gereği ) 818/m.182 ÖZET : Davacı, aracın ayıplı olduğu iddiası ile aracın satış tarihindeki kasko değerinin davalıdan tahsilini istemiştir. Ülkemizde ikinci el araçların kasko değerlerinin, araçların gerçek değerlerini yansıtmadığı bir gerçektir. Ayrıca davacının Noterlik ihtarnamesi ile ayıplı aracın geri alınarak satış bedeli olarak ödediği … TL’nin iadesini istediği ve davalının da aracın satış bedelini … TL olarak kabul ettiği dosya kapsamı ile sabittir. O halde davalı tarafından satılan ikinci el aracın satış tarihindeki gerçek değerinin … TL olduğunun kabulüyle bu değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı, eşi için araç satım pazarında 34 … … plakalı Nissan marka 2007 model 1,4 NOTE aracın ilanını da inceleyerek Üsküdar 15. Noterliğinin 16.9.2008 tarih ve 22450 yevmiye sayılı sözleşme ile davalıdan aracı 22.242.00.TL bedelle satın aldığını, kasko aşamasında aracın pert olduğunu trafikten ve götürdüğü tamir bakım servisinden öğrendiğini, davalının kötüniyetli olarak trafiğe çıkması mümkün olmayan pert aracı sattığını öğrendikten sonra GOP. 10. Noterliğinin 23.9.2008 tarih ve 01958 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile ayıplı aracın geri alınarak ödediği satış bedelinin iadesini istediğini ancak iade edilmediğini belirterek aracın noter satış bedeli olan 22.242.00.TL’nın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, 6.8.2008 tarihinde önceki satıcıdan hafif hasarlı olduğu belirtilerek satın aldığı aracı kısa süre kullandıktan sonra borçlarını ödemek için davacıya 19.900.00.TL bedelle sattığını, davacının da bu bedelle aracı satın aldığını çektiği ihtarnamede belirttiğini, davacının aracı kontrol ettirerek satın aldığını ileri sürerek davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delilerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-)Davacı , aracın ayıplı olduğu iddiası ile aracın satış tarihindeki kasko değeri olan 22.242.00.TL’nın davalıdan tahsilini istemiştir. Ülkemizde ikinci el araçların kasko değerlerinin, araçların gerçek değerlerini yansıtmadığı bir gerçektir. Ayrıca davacının, Gaziosmanpaşa 10. Noterliğinin 23.9.2008 tarih ve 01958 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile ayıplı aracın geri alınarak satış bedeli olarak ödediği 19.900.00.TL’nın iadesini istediği ve davalının da aracın satış bedelini 19.900.00.TL olarak kabul ettiği dosya kapsamı ile sabittir. O halde davalı tarafından satılan ikinci el aracın satış tarihindeki gerçek değerinin 19.900.00.TL olduğunun kabulüyle bu değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken mahkemece noter satış bedeli üzerinden davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. SONUÇ : Yukarıda 1. bentte açıklanan sebeplerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan sebeplerle hükümün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, 6.7.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.       T.C. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2010/13266 K. 2011/267 T. 18.1.2011 • SATIN ALINAN ARACIN AYIPLI OLMASINDAN DOLAYI AYIPSIZ MİSLİ İLE DEĞİŞTİRİLMESİ İSTEMİ ( Davacının Tüketici Olduğu – Davaya Bakmaya Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu ) • ARACIN AYIPLI OLMASINDAN DOLAYI AYIPSIZ MİSLİ İLE DEĞİŞTİRİLMESİ İSTEMİ ( Davacının Tüketici Olduğu – Davaya Bakmaya Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu ) • GÖREV ( Satın Alınan Aracın Ayıplı Olmasından Dolayı Ayıpsız Misli İle Değiştirilmesi İstemi/Davacının Tüketici Olduğu – Davaya Bakmaya Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu ) 4077/m.3, 23 ÖZET : Dava; satın alınan aracın ayıplı olmasından dolayı ayıpsız misli ile değiştirilmesi istemine ilişkindir. Davacının tüketici olduğu ve 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Yasa’nın 23/1. maddesinde yer alan “Bu kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır” biçimindeki düzenleme gereğince davaya bakmaya tüketici mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, mahkemenin görevsizliği sebebiyle dava dilekçesinin reddedilmesi gerekir. DAVA : Davacı A. vekili tarafından, davalı … Motorlu Araçlar imalat ve Satış A.Ş. aleyhine 26.8.2005 gününde verilen dilekçeyle ayıp nedeni ile misli ile değişim istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; mahkemece davanın reddine dair verilen 3.3.2009 tarihli kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 18.1.2011 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili ile karşı taraftan davalı şirket vekili geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Dava; satın alınan aracın ayıplı olmasından dolayı ayıpsız misli ile değiştirilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur. Davacı, 17.6.2004 günü satın aldığı aracın aynı şikayetler nedeni ile bir yıl içinde 8 kez servise girdiğini, halen şikayete konu ayıbın giderilemediğini belirterek, aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini istemiştir. Davalı ise, aracın ayıplı olmadığını, müşteri memnuniyeti çerçevesinde servise her gelişinde dosya açılarak işlem yapılmasının araçta ayıp olduğunu göstermeyeceğini, onarım hakkını kullanmayan davacının diğer seçimlik haklarını kullanamayacağını ileri sürerek, istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. Bursa Tüketici Mahkemesi’nde bakılarak davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar dairemizin 11.12.2007 gün ve 2006/14026-2007/15801 Sayılı kararı ile “… davacı ile davalı arasında sözleşme bulunmamaktadır. Taraflar arasında bir mal ve hizmet alımı söz konusu değildir. Bu sebeple davacının 4077 Sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” kapsamında “Tüketici” olduğundan söz edilemez. Açıklanan sebeple davaya genel hükümler uyarınca asliye hukuk mahkemesinde bakılması gerekir…” gerekçesi ile bozulmuştur. Bozmaya uyularak görevsizlik kararı verilmiş, kararın kesinleşmesinin ardından dosya görevli asliye hukuk mahkemesine gönderilmiştir. Davaya bakan asliye hukuk mahkemesi, genel hükümler uyarınca imalatçının sorumluluğunda, imal edilenin ayıplı olması nedeni ile ayıpsız misli ile değişim sorumluluğu bulunmadığı, davanın satıcıya yöneltilmemiş olduğu gerekçesi ile istemi reddetmiştir. H.G.K.’nun 25.11.2009 gün ve 2009/13-542 Esas, 2009/551 Karar sayılı kararında; “…eldeki dava tüketici mahkemesi sıfatıyla görülmek üzere asliye hukuk mahkemesinde açılmıştır…” 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3. maddesi, Bu kanunun uygulanmasında; “… e )Tüketici: Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişiyi, f )Satıcı: Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri, … 1 )İmalatçı-Üretici: Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere tüketiciye sunulmuş olan mal veya hizmetleri ya da bu mal veya hizmetlerin hammaddelerini yahut ara mallarını üretenler ile mal üzerine kendi ayırt edici işaretini, ticari markasını veya unvanını koyarak satışa sunanları… ifade eder, hükmünü taşımaktadır. Davalılardan …’nın davaya konu aracı ürettiği çekişmesiz ve bu sebeple de 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un metni yukarda bulunan 3/e maddesi anlamında “üretici” niteliğinde bulunduğu açıktır. Davacının, aynı maddenin ( 1 )bendi anlamında “tüketici” olarak kabul edilip, edilemeyeceğine gelince; önemle belirtilmelidir ki; anılan hükmün, bir gerçek veya tüzel kişinin tüketici olarak kabul edilebilmesi için aradığı tek koşul, onun bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinmiş, kullanmış veya yararlanmış olmasıdır. Somut olaydaki gibi, bir malın satın alınmasının söz konusu olduğu hallerde, malın alıcı tarafından daha sonra başkasına ve hatta onun tarafından da başkalarına satılmış olması, dahası son satıcının metni yukarda bulunan ( f )bendi anlamında satıcı niteliğini taşımaması, garanti süresi dolmuş olmadıkça, son alıcı sıfatıyla o malın maliki olan gerçek veya tüzel kişinin tüketici sıfatı taşımasına engel değildir. Başka bir ifadeyle; kanunun aradığı anlamda “tüketici” niteliğinde bulunan bir kişi, malı ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişi niteliği taşımayan, dolayısıyla kanun anlamında “satıcı” olarak kabul edilemeyecek durumda bulunan bir kişiden satın almış dahi olsa, malın garanti süresi içerisinde üreticiye karşı kanundan kaynaklanan haklarını ileri sürme ve kullanma olanağına sahiptir. Otomobil, garanti belgesi ile birlikte satılması zorunlu olan bir maldır ve garanti süresi içinde el değiştirmesi durumunda dahi garanti borcu ortadan kalkmaz; satın alan tüketici de sağlanan garantiden …” yararlanabileceği vurgulanmıştır. Dava konusu olaya bu kapsamda bakıldığında; otomobilin 2. el alıcısı bulunan davacının, garanti süresi içinde meydana gelen arızalar nedeni ile otomobili üreten firmaya husumet yönelterek açtığı davada, taraflar arasında mal ya da hizmet alım satım ilişkisi bulunmadığı belirtilerek tüketici mahkemesinin görevli olmadığı gerekçesi ile Bursa Tüketici Mahkemesi’nce verilmiş bulunan karar bozulmuş ise de yukarda anılan H.G.K. kararı uyarınca, bir kimsenin tüketici sıfatını kazanması için doğrudan mal ya da hizmeti satın almış bulunmasının şart olmadığı; üreticinin, garanti süresi içinde malı elinde bulunduran herkese karşı 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Yasa kapsamında sorumlu bulunduğunun kabulü gerekir. Diğer yandan, görev konusu kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında mahkemelerce kendiliğinden gözetilir. Yerel mahkemece açıklanan sebeplerle davacının tüketici olduğu ve 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Yasa’nın 23/1. maddesinde yer alan “Bu kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır” biçimindeki düzenleme gereğince davaya bakmaya tüketici mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, mahkemenin görevsizliği sebebiyle dava dilekçesinin reddedilmesi gerekirken, işin esasının incelenmiş olması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarda açıklanan sebeple BOZULMASINA; bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve temyiz eden davacı yararına takdir olunan 825,00.-TL duruşma avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesine ve peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, 18.01.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.       T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2012/5689 K. 2012/9013 T. 3.4.2012 • ARACIN AYIPLI OLMASINA DAYALI ÖDENEN BEDELLERİN İADESİ İSTEMİ ( Davalıların Davacının Kullandığı Kredi Nedeniyle Ödediği Faizden Dolayı Herhangi Geliri ve Sebepsiz Zenginleşmeleri Olmadığından Davalılar Ancak Peşin Satış Bedelini Ödemekle Yükümlü Olduğu ) • KREDİ FAİZİNİN TAHSİLİ ( Satın Alınan Aracın Ayıplı Olduğunu Belirterek Araç İçin Ödediği Banka Faizinin Tahsili – Davalılar Hakkında Sadece Satış Bedelinin Tahsiline Karar Verilmesi Gerekirken Krediye İlişkin Faizin de Tahsiline Karar Verilmesinin Usul ve Yasaya Aykırı Olduğu ) • ARAÇ BEDELİNİN İADESİ ( Ayıplı Olduğunu Belirterek Araç İçin Ödediği Banka Faizinin Tahsili – Davalıların Davacının Kullandığı Kredi Nedeniyle Ödediği Faizden Dolayı Herhangi Geliri ve Sebepsiz Zenginleşmeleri Olmadığından Davalılar Ancak Peşin Satış Bedelini Ödemekle Yükümlü Olduğu ) • HASAR NEDENİYLE DEĞER KAYBI ( Aracın Ayıplı Olmasına Dayalı Ödenen Bedellerin İadesi İstemi – Araçtaki Hasar Nedeniyle Değer Kaybı Oluşup Oluşmadığı ve Oluşmuş İse Ne Miktarda Değer Kaybı Olduğu Hususunda Araştırma Yapılması Gerektiği ) 818/m.194,204 ÖZET : Davacı, satın alınan aracın ayıplı olduğunu belirterek araç için ödediği bedellerin iadesi ile kalan kredi taksitlerinden borçlu olmadığının tespiti ile aracın davalılara iadesine karar verilmesini istemiştir. Davacı bankaya ödediği kredi faizini de talep etmiştir. Davacı, davalı K… T… Kollektif şirketinden araç satın almış, satış bedelini de peşin ödemek yerine, bankadan kredi kullanmak suretiyle ödemeyi tercih etmiştir. Davalıların davacının kullandığı kredi nedeniyle ödediği faizden dolayı herhangi geliri ve sebepsiz zenginleşmeleri yoktur. Davalılar ancak peşin satış bedelini ödemekle yükümlüdürler. Bu nedenle davalılar hakkında sadece satış bedelinin tahsiline karar verilmesi gerekirken davacının kullandığı krediye ilişkin faizin de tahsiline karar verilmesi Usul ve Yasaya aykırıdır. Dava konusu araca ilişkin servis kayıtları incelendiğinde, servis kayıtlarında sağ arka çamurlukta çizik, vuruk ve sürtünme izi olduğu anlaşılmaktadır. Davalılar, araçtaki bu hasar nedeniyle değer kaybı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Mahkemece, araçtaki hasar nedeniyle değer kaybı oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise ne miktarda değer kaybı olduğu hususunda araştırma yapılmamış, bu taleple ilgili olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir. Bu husus usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. DAVA : Taraflar arasındaki tüketiciyi koruma kanunundan kaynaklanan alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı, davalılardan K… T… Halefleri Kolektif Şirketinden 30.11.2004 tarihinde 2005 model Palio araç satın aldığını, davalı Vakıflar Bankasından bağlı kredi kullandığını, araçta boyadan kaynaklanan ayıpların olduğunu bu durumu davalı tarafa 27.12.2004 tarihli dilekçe ili bildirdiğini, 28.12.2004 tarihinde servis iş emri ile de durumun saptandığını, davalıların taleplerine olumsuz cevap verdiklerini, aracın ayıplı olduğunu belirterek araç için ödediği bedellerin iadesi ile kalan kredi taksitlerinden borçlu olmadığının tespiti ile aracın davalılara iadesine karar verilmesini istemiştir. Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiş, dairemizin 29.3.2010 gün, 2009/10285 esas, 2010/4075 karar sayılı ilamı ile onanmış, davacının karar düzeltme istemi üzerine Dairemizin 10.11.2010 tarih ve 2010/10296 esas 2010/14900 karar sayılı kararı ile; “… Satışa konu aracın ayıplı olduğu mahkemece alınan 27.05.2008 tarihli bilirkişi raporu ile gerekse davacının 28.12.2004 tarihinde servise yaptığı müracaat esnasında tutulan tutanakla sabit olmuş olup servise yapılan bu başvuru süresinde ayıp ihbarında bulunulduğu anlamındadır. Davacının bedelin iadesini istemekle sözleşmeden döndüğünün, seçimlik hakkını bu yönde kullandığının kabulü gerekir. Mahkemece davacının bu konudaki talepleri değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, ayıp ihbarını süresinde yapmadığı gerekçe gösterilerek red kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekirken, sehven onandığı anlaşılmış olmakla, davacının karar düzeltme talebinin kabulüne ve Dairemizin onama kararının kaldırılarak, kararın yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş, mahkemece, yeniden yapılan yargılama neticesinde; davacının davasının kabulüne, davaya konu ürünün davalıya iadesine, 1.200 TL kredi masrafı 12,145,40 TL ödenmiş bedel toplam 13,345,40 TL nin ürünün teslim tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, kalan Kredi borcu 9.716,32 TL itibariyle davacının borçlu olmadığının tespitine, Davanın mahiyeti gereğince harç alınmasına yer olmadığına, davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince 1.601,45 TL vekalet ücretinin davalılar K. Tuğmaner ve Tofaş Türk Fabrikası AŞ den alınarak davacıya verilmesine,23 Davetiye gideri 115,00 TL, 16 müzekkere gideri 80,00 TL, keşif ve bilirkişi gideri 206,71 TL, talimat gideri 15,00 TL toplam 416,71 TL nin davalılar K… T. ve Tofaş Türk Fabrikası AŞ den alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalılarca temyiz edilmiştir. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-Davacı, davalılardan bağlı kredi ile satın aldığı aracın boya kusurları olduğundan ayıplı olduğunu ileri sürerek 11.09.2006 tarihli dava dilekçesi ile K… T… Halefleri Kollektif Şirketi ve Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. hakkında eldeki davayı açmış,26.03.2007 tarihli dilekçe ile de,Vakıflar Bankasını davaya dahil etmiş,bu şekilde Vakıfbank davada taraf haline getirilmiştir. Dahili dava dilekçesi ile, taraf teşkili yapılamaz.Usul yasamızda davanın nasıl açılacağı gösterilmiştir. Sorumlu olanlardan biri hakkında dava açıldıktan sonra diğer bir sorumlunun dışarıdan davaya dahil edilmesi ve hakkında hüküm kurulması olanağı bulunmamaktadır. Bu durumda, davalılardan Vakıfbank hakkında usulüne uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden,mahkemece bu davalı hakkında davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru olmamıştır. 3-Davacı sözleşmeden dönerek ödediği bedel yanında,bankaya ödediği kredi faizini de talep etmiş, mahkemece bu talebin de kabulüne karar verilmiştir. Davacı,davalı K… T… Kollektif şirketinden araç satın almış,satış bedelini de peşin ödemek yerine, bankadan kredi kullanmak suretiyle ödemeyi tercih etmiştir.Davalıl Tofaş ve K… T… Kollektif Şirketinin davacının kullandığı kredi nedeniyle ödediği faizden dolayı herhangi geliri ve sebepsiz zenginleşmeleri yoktur.Davalılar ancak peşin satış bedelini ödemekle yükümlüdürler.Bu nedenle davalılar hakkında sadece satış bedelinin tahsiline karar verilmesi gerekirken davacının kullandığı krediye ilişkin faizin de tahsiline karar verilmesi Usul ve Yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 4-Dava konusu araca ilişkin servis kayıtları incelendiğinde,28.12.2004 ve 05.12.2006 tarihli servis kayıtlarında sağ arka çamurlukta çizik,vuruk ve sürtünme izi olduğu anlaşılmaktadır. Davalılar, araçtaki bu hasar nedeniyle değer kaybı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Mahkemece, araçtaki hasar nedeniyle değer kaybı oluşup oluşmadığı,oluşmuş ise ne miktarda değer kaybı olduğu hususunda araştırma yapılmamış,bu taleple ilgili olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir. Bu husus usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalıların sair temyiz itirazlarının reddine,ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı Vakıfbank yararına üçüncü ve dördüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün diğer davalılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 03.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.         T.C. YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2010/10187 K. 2011/4659 T. 7.4.2011 • AYIPLI ARACIN MİSLİYLE DEĞİŞTİRİLMESİ VE MADDİ TAZMİNAT İSTEMİ ( Davacının Uğradığı Zararı Olup Olmadığının Araştırılacağı – Okul Servisi Olarak Kullanılan Aracın Yapılmayan Servis Bedeli Olarak Hakedişinden Kesildiği Dair İbraz Edilen Belgede Göz Önünde Bulundurularak Karar Verileceği ) • ARACIN AYIPLI OLMASI ( Nedeniyle Davacının Uğradığı Zarar Olup Olmadığı Araştırılarak ve İbraz Edilen Belgede Göz Önünde Bulundurularak Karar Verileceği – Ayıplı Aracın Misliyle Değiştirilmesi ve Maddi Tazminat İstemi ) • OKUL SERVİSİ OLARAK KULLANILAN ARACIN AYIPLI OLMASI ( Misliyle Değiştirilmesi ve Tazminat İstemi/Davacı Bu Aracı Kullanmamaktan Dolayı Hakedişinin Kesildiğini Bildirerek Bu Konuda Belge İbraz Ettiği – Davacının Uğradığı Zarar Olup Olmadığı Araştırılacağı ) 2004/m.25/4-5 ÖZET : Dava, ayıplı aracın misliyle değiştirilmesi ve maddi tazminat istemidir. Davacı ayıplı araç sebebiyle okul taşıtı olarak kullandığı bu aracı kullanmamaktan dolayı hakedişinin kesildiğini bildirerek bu konuda belge ibraz etmiştir. Davacının aracın ayıplı olması sebebiyle uğradığı zarar olup olmadığı, ibraz edilen belgede göz önünde bulundurularak, sonucuna göre karar verilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki ayıplı aracın misliyle değiştirilmesi ve maddi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davalı vekilince duruşmasız, davacı vekilince de hernekadar duruşmalı olarak temyiz edilmiş ise de, miktar itibariyle bu isteğin reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı F…Şirketi tarafından imal ve ithal edilen minibüsü diğer davalıdan satın aldığını ve okul servisi işinde kullandığını, bir süre sonra aracın motorundan ve diferansiyelinden ses gelmeye başladığını, servis bakımında aracın bir kısım parçalarının garanti kapsamında değiştirildiğini, şikayetlerinin devam etmesi üzerine değişik tarihlerde 9 kez servise götürüldüğünü ve her seferinde araçta parça değişimi ve bakım yapıldığını, bu arızalar sebebiyle davacının çalıştığı şirketten uyarı aldığını ve yapılamayan servislerin bedeli olarak 1.125.-TL.nin hakedişinden kesildiğini belirterek davacının araç için ödediği 47.986.58.-TL.nin faiziyle tahsilini, kabul edilmediği takdirde aracın yenisi ile değiştirilmesini ve davacının hakedişinden kesilen 1.125.-TL.nin faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiş, yargılama aşamasında ise araç bedelinin tahsili talebinden vazgeçerek aracın öncelikle misliyle değiştirilmesini, bu mümkün olmadığı takdirde bedelinin tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, aracın davalı T.. Oto Şirketinden satın alınması sebebiyle diğer davalıya husumet yöneltilemeyeceğini, araçta üretimden kaynaklanan bir ayıbın bulunmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını savunarak reddini istemiştir. Mahkemece, davalı F…Şirketinin davaya konu aracın imalatçısı ve ithalatçısı olduğu ve şirketin garanti sorumluluğu bulunduğu, aracın satış tarihinden sonra 6 ay içinde 36 kere arızalandığı, arızaların garanti kapsamında parça değişikliği de yapılarak giderilmeye çalışılmasına rağmen keşif sırasında bile aracın diferansiyelinde arızanın devam ettiği, araçtaki bu arızalı duruma davacının tahammül etmesinin kendisinden beklenemeyeceği, davacının basiretli bir işadamı olarak davaya konu araçtaki arızaya göre gerekli tedbirleri alması gerektiği, davacının bu zararından davalıların sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davaya konu minibüsün davalılar tarafından ayıptan ari ve kullanılmamış misliyle değiştirilmesine, davacının maddi tazminata yönelik fazlaya ilişkin talebinin reddine, hükümün icrası sırasında davaya konu aracın misli bulunmazsa İ.İ.K.nun 25/4-5. maddesi gereğince işlem yapılmasına karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. 1- ) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalılar vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- ) Davacı yan dava dilekçesinde ayıplı araç sebebiyle okul taşıtı olarak kullandığı bu aracı kullanmamaktan dolayı hakedişinin kesildiğini bildirerek bu konuda dosya içerisine 31.12.2008 tarihli belgeyi ibraz etmiştir. Bu durumda mahkemece, davacının aracın ayıplı olması sebebiyle uğradığı bir zarar olup olmadığı, ibraz edilen belgede göz önünde bulundurularak inceleme ve araştırma yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yazılı gerekçeyle bu kalem istemin reddinde isabet görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalılar vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine ve ( 2 ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle hükümün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin harçların istekleri halinde iadesine, 7.4.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.       T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2011/3355 K. 2011/6924 T. 28.4.2011 • AYIPLI MAL DAVASI ( Aracın Ayıplı Olduğu ve Kullanım Hatasından Kaynaklanmadığı ve Ayıpsız Misli İle Değişim Koşullarının Oluştuğu Dosya Kapsamından Anlaşılmakla Davacının Talebinin Kabulüne İlişkin Mahkeme Kararının Onanması Gerektiği ) • ARACIN AYIPLI OLMASI ( Kullanım Hatasından Kaynaklanmadığı ve Ayıpsız Misli İle Değişim Koşullarının Oluştuğu Dosya Kapsamından Anlaşılmakla Davacının Talebinin Kabulü Gerektiği ) • AYIPSIZ MİSLİ İLE DEĞİŞİM İSTEMİ ( Aracın Ayıplı Olduğu ve Kullanım Hatasından Kaynaklanmadığı ve Ayıpsız Misli İle Değişim Koşullarının Oluştuğu Dosya Kapsamından Anlaşılmakla Davacının Talebinin Kabulüne İlişkin Mahkeme Kararının Onanması Gerektiği ) 2004/m.24 4077/m.4 ÖZET : Davalı tarafça, davacının 5 kez servise geldiği ve 4 kez davacının şikayetleri doğrultusunda araçta onarım işlemi yapıldığı gönderilen ihtar içeriğiyle kabul ve ikrar edildiği gibi, araçtaki arızaların kullanım hatası olmadığı,bilahare arızanın motor bloğu değiştirilerek giderildiği, bilirkişi raporu ve dosya kapsamından anlaşılmaktadır.4077 Sayılı Kanunun 4.maddesi ve Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 14.maddesi hükmüne göre aracın ayıplı olduğu ve kullanım hatasından kaynaklanmadığı,ayıpsız misli ile değişim koşullarının oluştuğu dosya kapsamından anlaşılmakla davacının talebinin kabulüne ilişkin mahkeme kararının onanmasına karar verilmesi gerekir. DAVA : G. P. Ç. vekili ile 1-K… Oto. Tic. A.Ş vekili 2-B… Oto. Servis A.Ş vekili aralarındaki dava hakkında İstanbul 2. Tüketici Mahkemesinden verilen 25.12.2009 gün ve 200-683 Sayılı hükümün Dairemizin 8.11.2010 tarih ve 10/3057-14705 Sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacı avukatınca kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşuldu: KARAR : Davacı, davalı K… AŞ.den 25.6.2007 tarihinde otomobil satın aldığını, aracın 2.7.2007 tarihinde teslim edildiğini, araçta pek çok kere arıza meydana geldiği en sonunda motor bloğunun değiştirildiğini, bu sebeple aracının değişimini talep ettiği halde kabul edilmediğini bildirerek, aracın ayıpsız misli ile değişimini, bunun mümkün olmaması halinde bedelinin faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar davanın reddini dilemişlindir. Mahkemece davanın kabulü ile, aracın ayıpsız misli ile değişimine, aynen ifa mümkün olmadığı takdirde, İ.İ.K.nun 24.maddesi uyarınca işlem yapılmasına karar verilmiş, hükümün davacı tarafça temyiz edilmesi üzerine dairenin 8.11.2010 tarihli 2010/3057-14705 esas ve karar sayılı ilamı ile değişim koşulları oluşmadığı gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiş, bu bozma ilamına karşı davacı tarafça karar düzelteme talebinde bulunulmuştur. Davacı davalı K… AŞ den 25.6.2007 tarihinde satın aldığı BMW marka 2007 model aracını 2.7.2007 tarihinde teslim aldığı, sırasıyla; 28.7.2008 tarihinde motor ikaz ışıklarının yandığı, motorun rölantide bile teklediği, 13.8.2008 tarihinde aynı şikayetle başvurduğu, motorun sökülüp takıldığı, aynı gün motorun yağ ikaz lambasının yandığı, yağ eksiltme şikayeti ile 8.10.2008-1.12.2008-18.12.2008 tarihlerinde başvurduğu, 28.1.2009 tarihinde aracın rölantide teklediği, bilahare motor bloğunun değiştirildiği, aracını ihtirazi kayıtla teslim alarak ayıpsız misli ile değişimini olmadığı takdirde bedelinin ödenmesini talep ettiği halde davalılarca kabul edilmediğini bildirerek eldeki davayı açmıştır. Davalılar davacının onarım hakkını kullandığın, arızaların kullanım hatasından kaynaklandığını değişim koşullarının oluşmadığını savunmuşlardır. Davacının davalının yetkili servisine yaptığı başvurular üzerine 28.7.2007 ve 28.1.2009 tarihli iş emirleri düzenlenmiş, diğer müracaatlarla ilgili olarak herhangi bir iş emri sunulmamıştır. Davacının gönderdiği ihtara verilen 26.2.2009 tarihli cevabi ihtarda davalı ,davacıya ait aracın 5 kez servise geldiği,ilkinde yağ takviyesi yapıldığı, diğerlerinde davacının bildirdiği şikayetler üzerine onarım işlemleri yapıldığını ifade etmiştir. Sanayi Mallarının Satış Sonrası Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin 11.maddesi ve Garanti Belgesi, 2011/3355-2011/6924 Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 13/2 maddesi hükmüne göre, davalılar, davacının arıza şikayeti ile ilgili olarak yetkili servise yaptığı başvuruları üzerine yetkili servisçe iş emirleri düzenlenerek,araç hakkında şikayetin ne olduğu,bu şikayetle ilgili olarak hangi bulguların tesbit edildiği ve hangi teknik işlemlerin yapıldığını belirtme yükümlülüğü vardır. Davalı tarafça, davacının 5 kez servise geldiği ve 4 kez davacının şikayetleri doğrultusunda araçta onarım işlemi yapıldığı gönderilen ihtar içeriğiyle kabul ve ikrar edildiği gibi, araçtaki arızaların kullanım hatası olmadığı,bilahare arızanın motor bloğu değiştirilerek giderildiği, bilirkişi raporu ve dosya kapsamından anlaşılmaktadır.4077 Sayılı Kanunun 4.maddesi ve Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 14.maddesi hükmüne göre aracın ayıplı olduğu ve kullanım hatasından kaynaklanmadığı,ayıpsız misli ile değişim koşullarının oluştuğu dosya kapsamından anlaşılmakla davacının talebinin kabulüne ilişkin 25.12.2009 tarihli mahkeme kararının onanmasına karar verilmesi gerekirken zuhulen bozulmasına karar verildiği bu kez yapılan karar düzeltme incelemesi sonucu anlaşılmakla bozma ilamının kaldırılarak mahkeme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeple dairenin 8.11.2010 tarihli ve 2010/3057-14705 esas ve karar sayılı bozma ilamının kaldırılarak açıklanan gerekçe ile mahkemenin 25.12.2009 tarihli 2009/200-683 esas ve karar sayılı ilamının ONANMASINA, 750.00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, aşağıda dökümü yazılı 2.257.00 TL kalan harcın davalıdan alınmasına, peşin alınan 38.20 TL temyiz harcının istenmesi halinde davacıya iadesine, 28.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.       T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2006/13194 K. 2006/16511 T. 19.12.2006 • ARACIN AYIPSIZ YENİSİYLE DEĞİŞTİRİLMESİ İSTEMİ ( Tüketici Bedel İadesini de İçeren Sözleşmeden Dönme Malın Ayıpsız Misliyle Değiştirilmesi veya Ayıp Oranında Bedel İndirimi ya da Ücretsiz Onarım İsteme Haklarına Sahip Olduğu ) • AYIBIN BİLDİRİLMESİ ( Tüketici Malın Teslimi Tarihinden İtibaren Otuz Gün İçerisinde Ayıbı Satıcıya Bildirmekle Yükümlü Olduğu ) • TÜKETİCİNİN SEÇİMLİK HAKKI ( Aracın Ayıpsız Yenisiyle Değiştirilmesi İstemi – Tüketici Bedel İadesini de İçeren Sözleşmeden Dönme Malın Ayıpsız Misliyle Değiştirilmesi veya Ayıp Oranında Bedel İndirimi ya da Ücretsiz Onarım İsteme Haklarına Sahip Olduğu ) • SEÇİMLİK HAK ( Tüketici Kendisine Tanınan Seçimlik Haklarından Sadece Birini Kullanabileceği Başka Bir Anlatımla Terditli Olarak Talepte Bulunamayacağı ) • FAİZ ( Davacının Dava Açılmadan Önce Davalıları İhtar Çekerek Mütemerrit Duruma Düşürdüğü İddia ve İspat Edilmediği – Dava Tarihinden İtibaren Faize Karar Verilmesi Gerektiği ) 4077/m.4 818/m.101 ÖZET : Davacı, aracın ayıpsız yenisiyle değiştirilmesine, bunun mümkün olmaması halinde ödediği paranın ticari faizi ile ödetilmesini istemiştir. Tüketici malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği, bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlilik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı- üreticiden tazminat isteme hakkına da sahip olacağı’ belirtilmiştir. Anılan bu yasa maddesi hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi tüketici, kendisine tanınan seçimlik haklarından sadece birini kullanabilecek, başka bir anlatımla terditli olarak talepte bulunamayacaktır. Davacının dava açılmadan önce davalıları ihtar çekerek mütemerrit duruma düşürdüğü iddia ve ispat edilmemiştir. Bu nedenle dava tarihinden itibaren faize karar verilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün P. Otomotiv Paz. A.Ş. Avukatı tarafından duruşmalı, diğer davalı tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmiştir. Belli günde davalı P. A.Ş. vekili avukat S. T. Göker geldi diğer davalı ve davacı tarafından gelen olmadığından onların yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı, 01.08.2005 gününde davalılardan 24.087 YTL bedelle P. araç satın aldığını, bir süre sonra aracın sağ ön çamurluğu, sağ ön kapısı, sol arka kapısı ile kaputunun sonradan boyandığı, orijinal olmadığının anlaşıldığını ileri sürerek, aracın ayıpsız yenisiyle değiştirilmesine, bunun mümkün olmaması halinde ödediği 24.087 YTL. nin ticari faizi ile ödetilmesini istemiştir. Davalı İ. Şirketi duruşmaya gelmemiş, davalı P. Şirketi de araçta bir ayıbın bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, aracın yenisi ile değiştirilmesine, bu mümkün olmadığı takdirde fatura bedeli 24.087 YTL. 01.08.2005 fatura tarihinden reeskont faizi ile tahsiline karar verilmiş, hüküm, davalılarca temyiz edilmiştir. 1- Dosyadaki yazıları, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2- 4822 Sayılı Yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un ayıplı mal başlıklı 4. maddesinin 1.fıkrasında hangi malların ayıplı sayılacağı açıklandıktan sonra ikinci fıkrasında “Tüketici malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği, bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlilik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı- üreticiden tazminat isteme hakkına da sahip olacağı…” belirtilmiştir. Anılan bu yasa maddesi hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi tüketici, kendisine tanınan seçimlik haklarından sadece birini kullanabilecek, başka bir anlatımla terditli olarak talepte bulunamayacaktır. Hal böyle olunca davacıdan talebinin davaya konu aracın ayıpsız misliyle değiştirilmesine mi yoksa bedele mi yönelik olduğu yönünde açıklanma istenmeli, sonucuna uygun hüküm kurulmalıdır. Bu hususların gözetilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Kaldı ki, B.K.’nun 101. maddesi uyarınca muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur. Davacının dava açılmadan önce davalıları ihtar çekerek mütemerrit duruma düşürdüğü iddia ve ispat edilmemiştir. Bu nedenle dava tarihinden itibaren faize karar verilmesi gerekirken, mahkemece bu yön göz ardı edilerek, davalıya yapılan ödeme tarihinden itibaren faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. SONUÇ : Yukarıda 1. bentte belirtilen nedenle diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte belirtilen nedenlerle temyiz olunan kararın davalılar yararına BOZULMASINA, 500 YTL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalı P. A.Ş.ye ödemesine, peşin harcın istek halinde 326,00 YTL nin davalı İ. Oto. San. Ltd. Şti. ye, 326.00 YTL davalı P. A.Ş. ne iadesine, 19.12.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.     T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2011/14923 K. 2012/491 T. 23.1.2012 • AYIPLI MAL DAVASI ( Aracın Aynı Özellikteki Yeni Modeli İle Değiştirilmesi ve Zararın Giderilmesi İstemi – Davacı Belediye Olup Bu Durumda Davacı Tüketici Olmadığı Gibi Sözleşmenin de Tüketici Yasası Kapsamında Kalmadığı/Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu ) • BELEDİYENİN SATIN ALDIĞI ARACIN AYIPLI OLMASI ( Davacı Belediye Olduğundan Belediyenin Tüketici Olmadığı Gibi Sözleşmenin de Tüketici Yasası Kapsamında Kalmadığı – Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu/Tüketici Mahkemesinin Görevli Olmadığı ) • ARACIN AYNI MODELİ İLE DEĞİŞTİRİLMESİ İSTEMİ ( Satın Alınan Aracın Değiştirilmesi İstemi – Davacı Belediye Olup Tüketici Olmadığı Gibi Sözleşmenin de Tüketici Yasası Kapsamında Kalmadığı/Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu ) • GÖREVLİ MAHKEME ( Belediyenin Satın Aldığı Aracın Ayıplı Olması/Yeni Modeli İle Değiştirilmesi ve Zararın Giderilmesi İstemi – Davacı Belediye Olduğundan Belediyenin Tüketici Olmadığı Gibi Sözleşmenin de Tüketici Yasası Kapsamında Kalmadığı – Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu ) • BELEDİYENİN TÜKETİCİ NİTELİĞİ OLMADIĞI ( Satın Aldığı Aracın Değiştirilmesi ve Zararın Giderilmesi İstemi – Sözleşmenin de Tüketici Yasası Kapsamında Kalmadığı – Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu/Tüketici Mahkemesinin Görevli Olmadığı ) 4077/m.1,2,3 ÖZET : Davacı belediye, davalı akaryakıt şirketinden araç satın aldıklarını, aracın rampada hararetinin çabuk yükselip çekişinin düştüğünü, bu durumu hem satıcıya hem de servise ilettiklerini ileri sürerek, dava konusu aracın aynı özellikteki yeni modeli ile değiştirilmesine, arızalandığı tarihten beri kullanılmayan araç nedeniyle uğradıkları zararın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir. Davacı belediye olup, bu durumda davacı tüketici olmadığı gibi, sözleşmenin de Tüketici Yasası kapsamında kalmadığı, bu haliyle taraflar arasındaki davanın tüketici mahkemesinde görülmesi doğru olmayıp, genel mahkeme görevlidir. Öyle olunca, mahkemece Genel Mahkeme sıfatıyla ve genel hükümlere göre karar verilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı belediye, davalı akaryakıt şirketinden 1998’de 1999 model Nissan marka araç satın aldıklarını, aracın rampada hararetinin çabuk yükselip çekişinin düştüğünü, bu durumu hem satıcıya hem de servise ilettiklerini ileri sürerek, dava konusu aracın aynı özellikteki yeni modeli ile değiştirilmesine, arızalandığı tarihten beri kullanılmayan araç nedeniyle uğradıkları 10.000,00 TL zararın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir. Davalılar, Nissan Otomotiv Aş ve Ab Otomotiv Aş davanın reddini dilemişler, diğer davalı davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, davacı belediyenin 4077 SK kapsamında olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 1999 model Nissan marka aracın aynı özelikteki yeni bir modelinin davalılardan alınarak davacı kuruma teslimine, aracın kullanılamamasından dolayı 6000 TL zararın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, hüküm davacı, davalılar Nissan Otomotiv Aş ve An Otomotiv Aş tarafından temyiz edilmiştir. 1-03.12.2010 günlü ilam, temyiz eden davacı tarafa 26.01.2011 tarihinde tebliğ edilmiş ve temyiz dilekçesi 11.02.2011 tarihinde verilmiştir. 3156 sayılı Yasanın 20. maddesiyle değiştirilen HUMK.nun 432/1. maddesi uyarınca yasanın yürürlüğe girdiği 6.4.1985 tarihinden itibaren verilen kararlarda temyiz süresi 15 gündür. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1.6.1990 gün ve esas 1989/3, karar 1990/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, temyiz süresi geçtikten sonra verilen temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. 2-4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Amaç başlıklı 1. maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2. maddesinde “Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar” hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları ifade eder. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar. Tüketici ise bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen kullanan veya yararlanan gerçek yada tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. Davacı belediye olup, bu durumda davacı tüketici olmadığı gibi, sözleşmenin de Tüketici Yasası kapsamında kalmadığı, bu haliyle taraflar arasındaki davanın tüketici mahkemesinde görülmesi doğru olmayıp, genel mahkeme görevlidir. Öyle olunca, mahkemece Genel Mahkeme sıfatıyla ve genel hükümlere göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır. 3-Bozma nedenine göre davalıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenle davacının temyiz dilekçesinin reddine, 2. bentte gösterilen nedenle kararın davalılar yararına BOZULMASINA, 3. bentte gösterilen nedenle davalıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 23.01.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.       T.C. YARGITAY  19. HUKUK DAİRESİ E. 2009/11760  K. 2010/7618  T. 16.6.2010 AYIPLI ARACIN DEĞİŞTİRİLMESİ TALEBİ ( Araçtaki Mevcut Boyanın Üstüne Tekrar Boya Çekildiği – Araçtaki Ayıp Gizli Ayıp Niteliğinde Olduğundan Aracın Yenisi İle Değiştirileceği ) GİZLİ AYIP ( Araçtaki Mevcut Boyanın Üstüne Tekrar Boya Çekildiği – Araçtaki Ayıp Gizli Ayıp Niteliğinde Olduğundan Aracın Yenisi İle Değiştirileceği ) 4077/m.4  ÖZET: Ayıplı aracın yenisi ile değiştirilmesi davasında; aracın bazı kısımlarının mevcut boyasının üstüne tekrar boya çekilmek suretiyle sonradan boyandığı, araçtaki ayıbın gizli ayıp niteliğinde olduğu bilirkişi incelemesi sonucunda saptanmıştır. Araçtaki gizli ayıbın satıştan sonra oluştuğuna ilişkin delil bulunmadığına göre aracın satılırken gizli ayıplı olarak satıldığı kabul edilmelidir. Mahkemece gizli ayıplı aracın yenisiyle değiştirilmesi gerekir. DAVA: Taraflar arasındaki ayıplı aracın yenisi ile değiştirilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR: Davacı vekili, müvekkilinin davalılardan 2002 model Opel Combo 1.7 DTİ marka aracı satın aldığını, müvekkilinin aracı satmak istediğinde araçtaki boya kalınlığının orijinal olmadığını öğrendiğini, araçta standart dışı boya kalınlığının mevcut olduğunu belirterek ayıplı aracın yenisi ile değiştirilmesine, bunun mümkün olmaması halinde satış bedelinin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar ayrı ayrı davanın reddini savunmuştur. Mahkemece benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda orijinal boya film kalınlığı değerinin ortalama 70-100 mikron aralığında olması gerekirken 110-470 mikron aralığında olduğunun tespit edildiği, araç üzerinde kısmi boya dökülmeleri olduğu, boyanın orijinal olmaması nedeniyle araçta gizli ayıp bulunduğu, bunun aracın misli ile değiştirilmesine yol açmayacağı, ancak aracın ayıpsız değeri ile ayıplı değeri arasındaki farkı davacının davalılardan isteyebileceği gerekçesiyle davanın 3.235,79 TL için kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. Dava konusu aracın bazı kısımlarının mevcut boyasının üstüne tekrar boya çekilmek suretiyle sonradan boyandığı, araçtaki ayıbın gizli ayıp niteliğinde olduğu bilirkişi incelemesi sonucunda saptanmıştır. Araçtaki gizli ayıbın satıştan sonra oluştuğuna ilişkin delil bulunmadığına göre aracın satılırken gizli ayıplı olarak satıldığı kabul edilmelidir, Davacı alıcı aracın bir çok yerinde orijinal boya dışında boyalı olan bir aracı kabule zorlanamaz. Mahkemece gizli ayıplı aracın yenisiyle değiştirilmesi gerektiği halde aracın ayıplı değeri ile ayıpsız değeri arasındaki farka hükmedilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 16.06.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.       T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU  E. 2009/13-183  K. 2009/243  T. 3.6.2009 MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Ayıplı Araç Nedeniyle/Davacının Taleplerini ve Talep Etmediklerini Tek Tek ve Açıkça Belirttiği – Hakimin Hükmettiği Meblağın Taleple Orantılı Olduğu/Taleple Bağlılık İlkesinin İhlalinin Söz Konusu Olmadığı ) HAKİMİN TALEPLE BAĞLI OLMASI ( Ayıplı Aracın Muhafazası Nedeniyle Tazminat Talebi/Davacının Taleplerini ve Talep Etmediklerini Tek Tek ve Açıkça Belirttiği – Hakimin de Taleplere Uygun Şekilde Karar Verdiğinin Gözönüne Alınacağı ) AYIPLI ARACIN MUHAFAZASI ( Nedeniyle Tazminat Talebi/Davacının Taleplerini ve Talep Etmediklerini Tek Tek ve Açıkça Belirttiği – Hakimin Hükmettiği Meblağın Taleple Orantılı Olduğu/Taleple Bağlılık İlkesinin İhlalinin Söz Konusu Olmadığı ) 1086/m.74 ÖZET: Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı ayıplı aracı kesinleşen dava süresince kullanamadığını ve aracı kapalı garajda muhafaza etmek zorunda kaldığını ileri sürerek zararının tazminini istemiştir. Hakim, iki tarafın iddia ve savunmaları ile bağlı olup talepten fazlasına veya başkasına hükmedemeyeceği açıktır. Somut olayda; araca yapılan masraflar; garaj ücreti, kasko sigorta bedelleri, motorlu taşıtlar vergisi ve trafik vize harçları olmak üzere tek tek dava dilekçesinde sayılarak, toplam bedel talep edilmiştir. Davacı vekili açıkça, aracın serviste kalması nedeniyle kullanılamayan dönem için oluşan zararın giderilmesi hakkında bir istek ve davalarının olmadığını belirtmiştir. Yerel Mahkemece, bu talep nazara alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dolayısıyla mahkemece, talep aşılmadan karar verildiği anlaşılmaktadır. O halde, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir. DAVA: Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli Asliye ( Tük.Mah.Sıfatıyla )3.Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 05.07.2007 gün ve 2006/570 E.-2007/252 K. sayılı kararın Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 26.02.2008 gün ve 2007/13096 E – 2008/2623 K.sayılı ilamı ile; bozulması sonucu, karar düzeltme incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 15.07.2008 gün ve 2008/7488 E.-9920 K. sayılı ilamı ile; ( … Davacı, davalılardan satın aldığı 0 km aracın üretim hatası nedeniyle kesinleşen mahkeme kararı ile değiştirildiğini, dava konusu aracın kapalı garajda muhafaza edildiğini, kullanamadığını, garaj ücreti, kasko sigorta bedeli, motorlu taşıtlar vergisi,trafik vize harcı ödediğini ve ruhsal yapısının bozulduğunu ileri sürerek 7 087 576 745 TL maddi, 3 000 000 000 TL manevi tazminatın tahsilini istemiştir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 3.791,98 YTL nin dava tarihinden faizi ile tahsiline, manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş; tarafların temyizi sonucu karar Dairemizin 26.02.2008 gün 2007/13096 esas, 2008/2623 sayılı ilamı ile bozulmuş, davacı bu kez bozulmuş karar düzeltme talebinde bulunmuştur. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair karar düzeltme itirazlarının reddi gerekir. 2-Davacı ayıplı aracı kesinleşen dava süresince kullanamadığını ve aracı kapalı garajda muhafaza etmek zorunda kaldığını ileri sürerek zararının tazminini istemiştir. Dosya içerisinde bulunan Denizli 4.Asliye Hukuk ( Tüketici )mahkemesinin 2001/599 esas sayılı dosyasındaki 01.03.2002 tarihinde yapılan keşifte mahkemece, aracın 10016 km de olduğunun ve halen 4 yerinden takoza alındığının, 25.07.2003 tarihli teslim tutanağında aracın 10053 km de olduğunun tespit edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Yine kesinleşen dosyada verilen 24.04.2002 tarihli bilirkişi raporunda aracın arızalar nedeni ile 78 gün serviste kaldığının tespit edildiği görülmüştür. Hal böyle olunca davacı aracı kullanamadığı bu dönemler için zararının giderilmesini isteyebilir. Mahkemece bu konuda araştırma yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken bir kısım taleplerin kabulü ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Ne var ki Dairemizce yapılan temyiz incelemesinde bu hususların zuhulen gözden kaçırılmış olduğu anlaşıldığından davacının karar düzeltme talebinin kabulü ile mahkeme kararının az yukarıda açıklandığı şekilde bozulmasına karar verilmiştir… ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2- Davacı vekilinin temyizine gelince; Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı, davalılardan satın aldığı sıfır km aracın üretim hatası nedeniyle ücretsiz yenisi ile değiştirilmesi için açtığı davanın kabulüne dair verilen kararın, Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, anılan davanın açıldığı 09.07.2001 tarihi ile aracın icra yolu ile davalılara teslim edildiği 25.07.2003 tarihleri arasında kiralanan kapalı bir garaja konulup muhafaza edildiğini, kullanılmadığını, bu süre içerisinde araca; garaj ücreti, kasko sigorta bedelleri, motorlu taşıtlar vergisi ve trafik vize harçları olarak toplam 7.087.576.745 TL. masraf yapıldığını, ayrıca davacının dava süresince yaklaşık 2,5 yıl aracı kullanamadığını, ruhsal yapısının bozulduğunu, manevi zarar gördüğünü belirterek 3.000.000.000.-TL manevi tazminat ile birlikte, toplam; 10.087.576.745.-TL tazminatın faiziyle birlikte ve fazlaya ilişkin haklan saklı tutularak davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar, davacının inşaat halindeki binanın zemin katına aracı koyduğunu, herhangi bir ücret ödemediğini, trafiğe çıkmayan bir aracın kasko sigortasına gerek bulunmadığını, ayrıca vergilerinde istenemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmişlerdir. Mahkemece; davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, Özel Dairece, yukarıda belirtilen nedenle bozulmuştur. Mahkemece; davada, dava konusu araç için garaj ücreti, kasko sigorta bedelleri, motorlu taşıtlar vergisi ve trafik vize harçları olmak üzere toplam 7.087.576.745 TL.’lik masrafların talep edildiği, ayrıca davacı vekilinin 31.10.2008 tarihli duruşmada, aracın 78 gün serviste kalması nedeniyle kullanılamayan dönem için oluşan zararın giderilmesi hakkında bir istek ve davalarının olmadığını beyan ettiği, ibraz edilen dekont ve belgelerden davacının, kasko sigorta bedelleri, motorlu taşıtlar vergisi ve trafik vize harçları olarak toplam 3.391 YTL. ödeme yaptığının sabit olduğu, ayrıca 400 YTL. garaj ücretinin kabulü ile toplam 3.791,00 YTL maddi tazminat davasının kabulü gerektiği, araç değişim davasında manevi tazminat talebi reddedilerek bu yönden kesin hüküm oluştuğu ve manevi tazminat talebinin koşulları oluşmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 74.maddesinde; “Hakim, talepten fazla veya başkasına hükmedemez.” düzenlemesine yer verildiği gibi, aynı yasanın 75/1.maddesinde; “Kanunun tayin eylediği istisnalardan başka hakim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya iddia sebeplerini re’sen nazarı dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek hallerde dahi bulunamaz.” hükmü yer almaktadır. Yasanın bu açık hükmünden de anlaşılacağı üzere hakim, iki tarafın iddia ve savunmaları ile bağlı olup talepten fazlasına veya başkasına hükmedemeyeceği açıktır. Somut olayda; dava konusu araca yapılan masraflar; garaj ücreti, kasko sigorta bedelleri, motorlu taşıtlar vergisi ve trafik vize harçları olmak üzere tek tek dava dilekçesinde sayılarak, toplam 7.087.576.745 TL. talep edilmiştir. Davacı vekili 31.10.2008 tarihli duruşmada ise açıkça, aracın 78 gün serviste kalması nedeniyle kullanılamayan dönem için oluşan zararın giderilmesi hakkında bir istek ve davalarının olmadığını belirtmiştir. Yerel Mahkemece, bu talep nazara alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dolayısıyla mahkemece, HUMK.’un 74 ve 75. maddeleri gözetilerek ve talep aşılmadan karar verildiği anlaşılmaktadır. O halde, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir. SONUÇ: 1-Yukarıda ( 1 )nolu bentte açıklanan nedenle davalılar vekillerinin tüm temyiz itirazlarının REDDİNE, istek halinde temyiz peşin harcının iadesi, 2-Yukarıda ( 2 )nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 03.06.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.         T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2011/19-505 K. 2011/636  T. 19.10.2011  AYIPLI ARACIN YENİSİ İLE DEĞİŞTİRİLMESİ DAVASI ( Ticari Satım/Ana Bayii ve Satıcı Tarafından İmzalanan Garanti Belgesinde İki Yıllık Garanti Süresi Öngörüldüğü – Satıcının da Bu Süre İçinde Ayıba Karşı Tekeffülde Bulunduğunun Kabulü Gereği ) SATICININ AYIPLI ARAÇTAN SORUMLULUĞU ( Ticari Satım/Satıcı Sıfatı İle İmzalanan Garanti Belgesinde İki Yıllık Garanti Süresi Öngörüldüğü/Ayıba Karşı Tekeffül – İki Yıllık Süre İçinde Açılan Ayıplı Aracın Yenisi İle Değiştirilmesi Davasının Satıcı Yönünden Zamanaşımı Sebebiyle Reddedilemeyeceği ) AYIBA KARŞI TEKEFFÜL ( Ticari Satıma Konu Ayıplı Aracın Yenisi İle Değiştirilmesi Davası – Ana Bayii ve Satıcı Tarafından İmzalanan Garanti Belgesinde İki Yıllık Garanti Süresi Öngörüldüğü – Satıcının da Bu Süre İçinde Ayıba Karşı Tekeffülde Bulunduğunun Kabulü Gereği ) GARANTİ BELGESİ ( Ticari Satıma Konu Ayıplı Aracın Yenisi İle Değiştirilmesi Davası – İmalatçı Tarafından İki Yıllık Garanti Süresi Verilmesi/Zamanaşımı Süresinin Uzatıldığını Gösterdiği Bu Süre Ayrıca Satıcı Tarafından da Taahhüt Edilmişse Satıcıyı da Bağlayacağı ) ZAMANAŞIMI ( Ticari Satıma Konu Ayıplı Aracın Yenisi İle Değiştirilmesi Davası – İmalatçı ve Satıcı Tarafından İki Yıllık Garanti Süresi Verilmesi – Zamanaşımı Süresinin Uzatıldığını Gösterdiği/Ayıba Karşı Tekeffül ) 4672/m. 25/4  818/m. 107, 194, 207  4077/m. 4, 12, 13  ÖZET: Dava ayıplı olduğu ileri sürülen aracın yenisi ile değiştirilmesi istemine ilişkindir. Ticari alım satımda, satıcı, ithalatçı veya imalatçı tarafından verilen garantiyi alacaklıya karşı kendisi de taahhüt ettiğinden bu taahhüdünün yerine getirilmesi yükümü altındadır. Ana bayii tarafından imzalanan ve onun bayisi durumundaki davalı satıcı tarafından aracın teslimi sırasında satış evrakı ekinde satıcı sıfatı ile imzalanarak davacıya verilen garanti belgesinde iki yıllık garanti süresi öngörüldüğünden, satıcının bu süre içinde ayıba karşı tekeffülde bulunduğunun kabulü gerekir. Daha başka bir anlatımla; ticari satımlarda satıcı tarafından yasada öngörülen zamanaşımı süresinden daha uzun bir süre garanti verildiği hallerde, garanti süresi içinde ayıba karşı tekeffül hükümlerine dayanılarak talepte bulunulabilir. İmalatçı tarafından iki yıllık garanti süresi verilmesi zamanaşımı süresinin uzatıldığını gösterir ve bu süre ayrıca satıcı tarafından da alıcıya taahhüt edilmişse satıcıyı da bağlar. Dava iki yıllık süre içinde açılmış olduğundan mahkemece işin esasına girilerek karar verilmesi gerekir. Mahkemece, davalı satıcı yönünden davacının zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır. DAVA: Taraflar arasındaki “ayıplı ürünün yenisi ile değiştirilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 6.Asliye Ticaret Mahkemesince, davanın reddine dair verilen 27.5.2009 gün ve 2009/143 E-2009/270 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 5.4.2010 gün ve 2010/512-3859 Sayılı ilamı ile; ( … Dava ayıplı olduğu ileri sürülen aracın yenisi ile değiştirilmesi istemine ilişkindir. Satıcı davalı garanti veren ile birlikte ayıptan ötürü alıcıya karşı sorumludur. B.K.nun 194 ve 207.madde hükümleri ile garanti belgesi hükümleri dikkate alındığında satıcı yönünden davanın zamanaşımına uğradığından sözedilemez. Davacı aldığı aracın ayıplı olması sebebiyle değiştirilmesini davalı satıcıdan talep edebilir. Önceki bozma ilamında da belirtildiği gibi mahkemece yapılacak iş bilirkişi raporu ve ek rapor birlikte değerlendirilerek işin esasına girilip uygun sonuç dairesinde bir karar vermekten ibaret iken, davalı satıcı hakkındaki davanın yazılı gerekçe ile reddi doğru değildir… ), Gerekçesiyle oybirliğiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR: Dava, ayıplı ürünün yenisi ile değiştirilmesi istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkilinin dava ihbar olunan Otoyol Sanayi A.Ş.’nin ürettiği İveco Eurobüs marka aracı, davalılardan K… K… A.Ş.’den satın aldığı, davalı Otokoç Oto Ticari A.Ş. ( Birleşik Motor Sanayi ve Tic. A.Ş. )’nin ise aracın ithalini gerçekleştirdiği, aracın alındığı ilk günden itibaren frenlerinde büyük sorun yaşandığı, bir çok kez servise gidilmesine rağmen sonuç alınamadığı, fren kampanalarının tornadan geçtiği ve balataların değiştiği, durumu 3.2.2003 tarihli ihtarname ile davalı K… K… A.Ş.’ye bildirdikleri, iddiasıyla, ayıplı aracın yenisi ile değiştirilmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı K… K… A.Ş. vekili, davacının ticaret şirketi olup davaya konu aracı, ticari faaliyetinde kullanmak amacı ile edindiği, iddianın “üretim hatasına” dayalı olup talebin aracın yenisi ile değiştirmeye dair olduğu, davanın münhasıran üreticiye karşı açılması gerektiği, müvekkilinin satıcı konumunda olduğundan aracın yenisi ile değiştirilmesine yönelik sorumluluğunun bulunmadığı, davacının yakınmaları garanti süresi içerisinde giderilmiş olup, davacının araçtan yararlanmaya devam ettiği, davacının isteminin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde yazılı şekil ve sürelere uygun olarak yapılmadığı, savunmasıyla, davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 13.maddesinde, imalatçı veya ithalatçı tarafından düzenlenecek olan garanti belgesi gereğince satıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçının müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilmiş ise de, genel hükümlerde benzer bir düzenlemeye yer verilmediği, satıcının, garanti veren ile birlikte sorumlu olacağını öngören bir kanun hükmü bulunmadığından davalı satıcının kanundan doğan bir garanti sorumluluğundan söz edilemeyeceği, garanti belgesinin garanti şartlarını düzenleyen 12.maddesinde aracın değiştirilmesiyle ilgili garantinin ticari ve mesleki amaçlarla kullanılan araçları kapsamadığı belirtildiğinden, araç değiştirme talebiyle açılan eldeki davada zamanaşımı süresinin garanti sözleşmesinden söz edilerek uzadığının düşünülemeyeceği gerekçeleri ile davalı Otokoç Oto Tic. A.Ş. yönünden davanın husumetten; davalı K… K… A.Ş. yönünden ise davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin temyizi üzerine karar; Özel Dairece, yukarda başlık bölümünde metni aynen yazılı gerekçe ile bozulmuş; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize davacı vekili getirmektedir. Davalılardan Otokoç A.Ş. hakkındaki karar, bozma nedeni yapılmadığından, kesinleşmiş olup, uyuşmazlık dışıdır. Önümüze gelen uyuşmazlık davalı K… K… A.Ş. hakkında verilen karara ilişkindir. Ayıplı araç satıcısı K… K… A.Ş.’nin, garanti belgesinde garanti veren sıfatı bulunmadığından, garanti belgesi hükümleri ve özellikle de garanti şartlarını düzenleyen 12.maddesi dikkate alındığında, davacı/alıcıya karşı Garanti Belgesi’ndeki 2 yıllık garanti süresi ile sorumlu olup olmayacağı; davalı/satıcıya ayıplı malın yenisi ile değiştirilmesi istemiyle açılacak davanın garanti süresi içerisinde mi, yoksa tarafların tacir olduğu da dikkate alınarak 818 Sayılı B.K.’nun 107.maddesiyle 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 25/4.madde ve fıkrasındaki 6 aylık zaman aşımı süresi içerisinde mi açılması gerektiği öncelikle irdelenmelidir. Dosya içerisinde bulunan garanti belgesinin 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre verildiği anlaşılmakta ise de, ilke olarak; tacirler arasındaki işlemlerde ve ticari işlerde bu Kanunun uygulanamayacağı kabul edilmektedir. H.G.K.`nda yapılan görüşmeler sırasında, ticari alım satımların garanti belgesinin olup olmayacağı tartışılmış, yukarıdaki ilkeye paralel olarak, kural olarak, 4077 Sayılı Kanun’a göre garanti belgesindeki hükümlerin uygulanamayacağı ancak, genel hükümlere göre ( B.K. ve Türk Ticaret Kanunu ) ticari alım satımlarda da garanti sözleşmesinin uygulanacağı çoğunluk tarafından benimsemiştir. Esasen somut olayda, davalı K… K… A.Ş.’nin satıcı, ihbar olunan Otoyol San. A.Ş.’nin garanti veren olup, garanti belgesindeki garanti süresinin 2 yıl olduğu ve davanın bu süre içinde açıldığı konularında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ayrıca, taraflar tacir olduğundan 4077 Sayılı Kanun’un uygulanma olanağı olmayıp, davanın 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu ve 818 Sayılı B.K. hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği de çoğunlukça karara bağlanmştır. Yukarıda açıklanan maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının kapsamlarına göre H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; burada varılacak sonuca göre eldeki davanın zaman aşımı süresi içerisinde, açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır. Hemen belirtmelidir ki, kanunlarda düzenlenen zamanaşımı süreleri sözleşmeler ile aleyhe değiştirilemez. Daha açık ifadeyle, sözleşmelerde, kanundaki zamanaşımı sürelerine ek süreler getirilebilir ise de zamanaşımı süreleri kısaltılamaz. Bu durumda, BK’nun 194 ve devamı maddeleri ile 207.maddesi gereğince, satıcı daha uzun müddet için kefalet etmemişse, satıcının ayıba karşı tekeffülünden mütevellit her türlü dava, malın müşteriye teslim tarihinden itibaren 1 yıl geçmekle sakıt olur. Bu zamanaşımı süresi, ticari satımlarda veya tacirler arasındaki işlerde TTK’nun 25/4’e maddesine göre 6 ay olarak öngörülmüştür. Ne var ki, ticari satımlarda da satıcı tarafından yasada öngörülen zamanaşımı süresinden daha uzun bir süre garanti verildiği hallerde, garanti süresi içinde ayıba karşı tekeffül hükümlerine dayanılarak talepte bulunulabilir. İmalatçı tarafından iki yıllık garanti süresi verilmesi zamanaşımı süresinin uzatıldığını gösterir ve bu süre ayrıca satıcı tarafından da alıcıya taahhüt edilmişse satıcıyı da bağlar. Öte yandan, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 13.maddesinde; imalatçı veya ithalatçı tarafından düzenlenecek olan garanti belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı, bayi veya acenteye yüklenmiş ve satıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçının müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilmiş ise de, genel hükümlerde ( TTK. ve BK. ) benzer böyle bir hükme yer verilmemiştir. Somut olayda da, davaya konu aracı davacıya satanın, davalı K… K… A.Ş. olduğu hususunda bir çekişme bulunmamaktadır. Dolayısıyla, 818 Sayılı B.K.’nun 194 ve 205/2.maddeleri hükümlerine göre, bu satım akdi kapsamında, ayıplı mal tesliminde davalı/satıcının ( K… K… A.Ş.’nin ) kusuru olmasa bile davacı/alıcıya karşı sorumluluğu vardır. Anılan yasa hükmü karşısında davalı/satıcı K… K… A.Ş.’nin alıcıya daha uzun bir süre için sattığı maldan dolayı ayıba karşı tekeffül edip etmediğinin tartışılıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Dava konusu araç davalı satıcı K… K… A.Ş. tarafından davacıya 7.11.2002 tarihinde satılıp teslim edilmiş olduğundan, zamanaşımı süresinin başlangıcının bu tarih olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır. Dosyaya ibraz edilen garanti belgesinde davaya konu aracın iki yıl süre ile garanti edildiği belirtilmektedir. Garanti belgesinin ilk sahifesi ana bayii olan B… A.Ş. kaşesi vurularak yetkilisi tarafından imzalanmıştır. Bununla birlikte dosya içerisinde bulunan ‘Garanti ve Servis Karnesi’ başlıklı belgenin altını davalı K… K… A.Ş.’nin de satıcı sıfatı ile imzaladığı ve satış belgeleri ile birlikte faturanın tarihini de belirtmek suretiyle alıcı davacıya verdiği belirgindir. Ayrıca aynı belgeye göre, aracın, teslim tarihinden itibaren altı aylık süre geçtikten sonra da garanti kapsamında, periyodik bakımları yapılmıştır. Şu hal, satıcının davacıya teslim ettiği garanti sözleşmesi kapsamında alıcıya iki yıl garanti verdiğinin açık karinesidir. Bu durumda, somut olaya konu ticari alım satımda, satıcı, ithalatçı veya imalatçı tarafından verilen garantiyi alacaklıya karşı kendisi de taahhüt ettiğinden bu taahhüdünün yerine getirilmesi yükümü altındadır. Hal böyle olunca; ana bayii tarafından imzalanan ve onun bayisi durumundaki davalı satıcı K… K… A.Ş. tarafından aracın teslimi sırasında satış evrakı ekinde satıcı sıfatı ile imzalanarak davacıya verilen garanti belgesinde iki yıllık garanti süresi öngörüldüğünden, BK.nun 207/1.maddesi uyarınca satıcının bu süre içinde ayıba karşı tekeffülde bulunduğunun kabulü gerektiğinden ve dava da iki yıllık süre içinde açılmış olduğundan mahkemece işin esasına girilerek karar verilmesi gerekir. Mahkemece açıklanan bu hususlar göz ardı edilerek, davalı satıcı yönünden davacının zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır. O halde, yerel mahkemece, aynı yöne işaret eden ve yukarda açıklanan ilave gerekçelerle H.G.K.’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulması gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30.maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı H.U.M.K.’nun 429.Maddesi gereğince BOZULMASINA, yapılan 2. görüşmede, 19.10.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.         T.C.  YARGITAY  13. HUKUK DAİRESİ  E. 2010/1116  K. 2010/12853 T. 11.10.2010 AYIPLI MALIN BEDELİNİN İADESİ İSTEMİ (Servisin Tüketiciyi Sonuç Alınamayan Tamirlerle Oyalaması ve Arızanın Belli Periyotlar İle Tekrarlaması Karşısında Davada Zamanaşımının Varlığından Söz Edilemeyeceği) ZAMANAŞIMI (Ayıplı Malın Bedelinin İadesi İstemi – Servisin Tüketiciyi Sonuç Alınamayan Tamirlerle Oyalaması ve Arızanın Belli Periyotlar İle Tekrarlaması Karşısında Davada Zamanaşımının Varlığından Söz Edilemeyeceği) SATICININ AĞIR KUSURUNDAN DOĞAN AYIP (Satılan Malın Ayıbı Tüketiciden Satıcının Ağır Kusuru veya Hile İle Gizlenmişse Zamanaşımı Süresinden Yararlanılamayacağı) AYIPLI ARACIN İADESİ İSTEMİ (Dava Zamanaşımına Uğramadığı – Dava Konusu Araç Halen Davacının Kullanımında Olduğu Göre Hükmedilen Alacağa Ayıplı Aracın Davalı Tarafa İade Tarihinden İtibaren Faiz Yürütülmesi Gerektiği) 4077/m.4/4,23  ÖZET: Dava, ayıplı malın bedelinin iadesi istemidir. Deneme yanılma ile aracı tamire çalışan ve parça değişikliği yoluna giden servis çalışanlarının serviste bulundurulmasının sonuçlarının tüketiciye mâl edilmesi düşünülemez. Servisin tüketiciyi sonuç alınamayan tamirlerle oyalaması ve arızanın belli periyotlar ile tekrarlaması karşısında, davada zamanaşımının varlığından söz edilemez. Nitekim 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı TKHK’nun 4/4 maddesinde, “Ancak satılan malın ayıbı tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse, zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.” hükmü getirilmiştir. Tüketici mahkemelerinde görülen davalar, basit yargılama üsulüne tabi olup, zamanaşımı def’i ilk celseye kadar ileri sürülebilecektir. Dava zamanaşımına uğramamıştır. Ancak dava konusu araç halen davacının kullanımında olduğu göre, hükmedilen alacağa ayıplı aracın davalı tarafa iade tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir. DAVA: Taraflar arasındaki ayıplı malın bedeli iadesi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı D… Oto avukatınca duruşmalı davacı avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekili ile davacı vekili gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR: Davacı, davalı G… Otomotiv Limited Şirketi’nden satın aldığı araçta üretim hatası bulunduğunu, diğer davalının ise aracın ithalatçısı olduğunu ileri sürerek, ödediği bedel olan 70.929,00 TL’nin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davalı G… Otomotiv Limited Şirketi hakkındaki davanın reddine, diğer davalı hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı D… Otomotiv A.Ş. tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının ve davalı D… Otomotiv A.Ş.’nin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-Davacının, 4.5.2006 tarihinde davalı G… Otomotiv Ltd. Şti.’nden satın aldığı araçta üretim hatası bulunduğu ve gizli ayıplı olduğu, dosyadaki delillerden anlaşılmıştır. Ancak mahkemece, davalı G… Otomotiv Ltd. Şti.’nin süresinde zamanaşımı definde bulunduğu gerekçesiyle, bu davalı hakkındaki davanın, zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Dava konusu araç, 9.12.2006 ile 25.4.2008 tarihleri arasında aynı arıza nedeniyle (çekiş düşüklüğü) beş kez yetkili servise götürülmüştür. Dosyadaki deliller karşısında araçta üretim hatası bulunup bunun gizli ayıp olduğunda kuşku yoktur. Yetkili servis istasyonları, arıza ve ayıbı doğru ve tam teşhis edebilecek, en kısa sürede ve tam anlamıyla giderebilecek elemanları bulundurmak zorundadır. Deneme yanılma ile aracı tamire çalışan ve parça değişikliği yoluna giden servis çalışanlarının serviste bulundurulmasının sonuçlarının tüketiciye mâl edilmesi düşünülemez. Servisin tüketiciyi sonuç alınamayan tamirlerle oyalaması ve arızanın belli periyotlar ile tekrarlaması karşısında, davada zamanaşımının varlığından söz edilemez. Nitekim 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı TKHK’nun 4/4 maddesinde, “Ancak satılan malın ayıbı tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse, zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.” hükmü getirilmiştir. (Yargıtay HGK’nun 18.2.2004 gün 2004/ 4-29 E-2004/83 K sayılı kararı). Mahkemece, davalı G… Otomotiv Limited Şirketi açısından davanın asası hakkında karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde zamanaşımından davanın reddi, usul ve yasaya aykırıdır. 3-Davalı D… Otomotiv A.Ş.’de cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunmuş, mahkemece bu zamanaşımı def’inin süresinde olmadığı gerekçesiyle, bu davalı hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiştir. 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı TKHK’nun 23/2 maddesinde “Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar HUMK’nun yedinci babı, dördüncü faslı hükümlerine göre yütürülür.” hükmü getirilmiştir. Bu durumda Tüketici mahkemelerinde görülen davalar, basit yargılama üsulüne tabi olup, zamanaşımı def’i ilk celseye kadar ileri sürülebilecektir. Somut olayda ilk duruşma tarihi 27.11.2008’dir. Davalı D… Otomotiv A.Ş.’nin zamanaşımı def’inde bulunduğu cevap dilekçesi ise 6.11.2008 tarihlidir. Şu halde davalı D… Otomotiv A.Ş.’nin zamanaşımı def’i süresinde olmakla birlikte, 2. bentte açıklanan nedenlerle dava zamanaşımına uğramamıştır. Ancak dava konusu araç halen davacının kullanımında olduğu göre, hükmedilen alacağa ayıplı aracın davalı tarafa iade tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken 2.5.2008 ihtarname tarihinden itibaren faiz yürütülmesi bozma nedenidir. SONUÇ: Birinci bentte açıklanan nedenlerle davacı ve davalı D… Otomotiv A.Ş.’nin diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davacı yararına, üçüncü bentte açıklanan nedenlerle davalı D… Otomotiv A.Ş.’nin yararına BOZULMASINA, 750.00TL duruşma avukatlık parasının karşılıklı alınarak birbirlerine ödenmesine, peşin alınan 960.00 TL. temyiz harcının istek halinde davalı D… Oto ve davacıya iadesine, 11.10.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.         T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU  E. 2009/4-246  K. 2009/297 T. 1.7.2009 AYIPLI ARAÇ ( Tüketici Malın Değiştirilmesini İstediğinden Elindekini İade İle Yükümlü Olmadığı – Dava Açana Kadar Hatta Dava Açtıktan Sonra Aracı Kullanmasının Satıcıyı Sorumluluktan Kurtaramayacağı ) AYIPLI MALIN YENİSİ İLE DEĞİŞTİRİLMESİ ( Tüketici Malın Değiştirilmesini İstediğinden Elindekini İade İle Yükümlü Olmadığı – Tüketicinin Tercihi Doğrultusunda Sorunun Çözümlenmesi Gereği/Aracı Değer Düşüklüğüne İlişkin Zararı Giderilerek de Olsa Kullanmaya Zorlanamayacağı ) SATICININ SORUMLULUĞU ( Ayıplı Mal/Tüketici Değiştirilmesini İstediğinden Elindekini İade İle Yükümlü Olmadığı – Dava Açana Kadar Hatta Dava Açtıktan Sonra Aracın Kullanmasının Satıcıyı Sorumluluktan Kurtaramayacağı ) ARAÇ İADESİ ( Ayıplı Araç/Tüketici Malın Değiştirilmesini İstediğinden Elindekini İade İle Yükümlü Olmadığı – Tüketicinin Tercihi Doğrultusunda Sorunun Çözümleneceği/Aracı Değer Düşüklüğüne İlişkin Zararı Giderilerek de Olsa Kullanmaya Zorlanmaması Gerektiği ) TÜKETİCİNİN İTHALATÇI FİRMA ALEYHİNE AÇTIĞI DAVA ( Ayıplı Araç/Malın Değiştirilmesini İstediğinden Elindekini İade İle Yükümlü Olmadığı – Dava Açana Kadar Hatta Dava Açtıktan Sonra Aracı Kullanmasının Satıcıyı Sorumluluktan Kurtaramayacağı ) GARANTİ SÜRESİ ( Ayıplı Araç – Aynı Arızanın İkiden Fazla Tekrarlanması Veya Farklı Arızaların Dörtten Fazla Meydana Gelmesi Unsurlarının Gerçekleşmesi ) 4077/m.4 ÖZET: Dava, tüketici tarafından ithalatçı firma aleyhine açılmış olup; ayıplı malın yenisi ile değiştirilmesi ve manevi tazminat istemlidir. Uyuşmazlık sadece ayıplı malın yenisi ile değiştirilmesi istemi noktasındadır. Tüketiciye teslim edildiği tarihten itibaren, belirlenen garanti süresi içinde kalmak kaydıyla, bir yıl içerisinde; aynı arızanın ikiden fazla tekrarlanması veya farklı arızaların dörtten fazla meydana gelmesi unsurlarının gerçekleştiği de, uyuşmazlık konusu değildir. Tüketicinin dava açana kadar hatta dava açtıktan sonra aracı kullanması satıcıyı ve onunla birlikte sorumlu olanları yasal sorumluluktan kurtarmaz. Tüketici sözleşmeyi ayakta tutarak malın yenisi ile değiştirilmesini istediğine göre malın yenisi gelene kadar elindekini iade yükümlülüğünde de değildir. Satıcı/ithalatçı firma yetkili servisine yapılan başvuru üzerine, tüketicinin tercihine göre, sorunun çözümlenmesi ile yükümlüdür. Somut olayda arızaların giderilmesi amacıyla aracın bir çok parçası değiştirilip, böylece aracın orijinal halini kaybettiği gibi, tüketicinin araca duyduğu güvenin sarsılması nedeniyle araçtan beklediği yararı sağlayamadığı, daha baştan değişiklik talebi iletilmesine karşın, yasal zorunluluğa rağmen davalı yanın bu istemi yerine getirmediği, tüketicinin bu şekilde aracı değer düşüklüğüne ilişkin zararı giderilerek de olsa kullanmaya zorlanamayacağı, belirgindir. Direnme kararının onanması gerekir. DAVA: Taraflar arasındaki “ayıplı malın değiştirilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 2.Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.10.2006 gün ve 2005/921-2006/2088 sayılı kararın incelenmesi Davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 10.04.2008 gün ve 2007/8375-2008/4912 sayılı ilamı ile; ( … 1 -Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir. 2-Davalının diğer temyiz itirazına gelince; davacı, davalının üreticisi olduğu otomobili, üçüncü kişiden satın aldığını, satın alma tarihinden kısa bir süre sonra aracın motor yakıt kumanda ve elektronik beyin ünitesinde arızaların ortaya çıktığını, aracın defalarca dayalı şirketin servisine götürülmesine rağmen bu ayıpların giderilmediğini belirterek aracın yenisi ile değiştirilmesini istemiştir. Davalı ise; araçta üretim hatasının bulunmadığını, aracın kumanda cihazının yeniden programlandığını, motor ve şanzıman beyni ile debriyaj setinin değiştirildiğini ve böylece araçtaki tüm arızaların onarılarak davacının şikayetlerinin giderilmiş olduğunu savunmuştur. Yargılama sırasında alınan bilirkişi kurul raporunda: “…araçta başlangıçtan itibaren motor kontrol ünitesi ve şanzıman kontrol ünitesinde problem yaşandığı, bu amaçla motor ecu’ suna iki kez program yüklendiği, hem motor kontrol ünitesinin beni de şanzıman ünitesinin değiştirildiği, aracın motor arızası, çekiş ve stop etme gibi sebeplerle üç kez servise girdiği, arızaların aynı nitelikli olduğu ve aynı arızaların üç kez tekrar ettiği, meydana gelen arızaların kullanımdan kaynaklanmayan elektronik kontrol ünitesindeki imalat, montaj ya da tasarım hatasından kaynaklanabilecek arızalar olduğu dolayısı ile ayıplı olduğu, ancak aracın yapılan incelemesinde, söz konusu arızaların onarılmış olduğunun ve araçta hali hazırda arıza olmadığının anlaşıldığı bu nedenle de mevcut haliyle aracın kullanılması sırasında sürekli olarak yararlanmayı engelleyecek bir durumun bulunmadığı…” yönünde görüş bildirilmiştir. Davacı bu bilirkişi raporuna itiraz etmiş ve dava açıldıktan sonra da aynı arızaların devam ettiğini, en azından değer kaybının da hesaplanması gerektiğini beyan etmiştir. Mahkemece, “…dava konusu aracın garanti kapsamı süresince aynı tür arızadan üç kez tekrarlamış olduğu, arızaların her ne kadar dayalı servisi tarafından giderilmiş olduğu bilirkişi raporunda belirtilmekte ise de davacı tüketici aynı tür arızayı ikiden fazla yapan araçtan beklediği faydayı sağlayamadığı… ), Gerekçesi ile ayıplı olan bu aracın davalıya iadesi ile aynı model ve tipteki bir aracın davacıya verilmesine karar verilmiştir. Karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Tüm dosya kapsamına göre: dava konusu araçta üretim hatası bulunduğu ve yapılan onarımlar sonucu arızaların giderilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu arızaların giderilmesi amacıyla aracın bir çok parçası değiştirilmiş ve böylece araç, orijinal halini kaybetmiştir. Bu durum araçta değer kaybına neden olabilir. Şu durumda mahkemece, söz konusu arızaların giderilmesi amacıyla yapılan onarımlar ve parça değişikliklerinin aracın değerinde azalmaya neden olup olmadığının araştırılması ve bu yönde uzman bilirkişilerden rapor alınması, üretim hatasının giderilmesi amacıyla yapılan parça değişimlerinin aracın değerinde azalmaya neden olduğunun saptanması halinde ise çoğun içinde az da olacağı kuralı gereği değer kaybı nedeniyle tazminata hükmedilmesi gerekirken bu yönler gözetilmeden eksik inceleme ile aracın yenisi ile değiştirilmesi isteminin kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.Temyiz olunan kararın yukarıda ( 2 ) sayılı bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; davalının diğer temyiz itirazlarının ise ilk bentte açıklanan nedenlerle reddine… ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR: Dava, tüketici tarafından ithalatçı firma aleyhine açılmış olup; ayıplı malın yenisi ile değiştirilmesi ve manevi tazminat istemlidir. Davacı dava dilekçesinde; aracı kullanmaya başladığından bir süre sonra elektronik aksamında sık sık ve çok çeşitli biçimlerde arızaların meydana geldiğini, bunun üzerine yapılan işlemlere ilişkin belgeleri istediğinde aracın daha “0 km” de iken ve kendisine tesliminden evvel “ECU’yu tekrar programlayınız” notuyla tamir edildiğini, imalat hatalı çıktığı halde normal satış fiyatı üzerinden ve sağlammış gibi satılıp teslim edildiğini anladığını; arızaların tekrarlaması ve belgelerin istenmesiyle durumun ortaya çıktığını, yetkili servis tarafından ünitede malzeme arızası olduğu atlanarak, sadece elektronik programlama yapılıp, arızalı aracın trafiğe çıkarıldığını; trafikte arızaların devam etmesi, kaza korkusu vs endişeleri nedeniyle aracın imalat ayıplı olduğunu, arızalarda yanlış işlemler yapıldığını ve araç değişikliği talebinde bulunduğunu, Noter vasıtasıyla davalı şirkete ihtaren bildirdiği halde, davalı şirketin de bilgi ve kabulünde olan arızalar nedeniyle bu talebi kabul etmediğini; aracın tamirinden sonra dava ve talep haklarını saklı tutarak ve tamir edilmiş aracı kabul etmediğini belirterek aracı teslim aldığını, ifadeyle dava konusu aracın yenisi ile değiştirilmesine, yaşamış olduğu sıkıntı nedeni ile 5.000,00 YTL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; aracın değiştirilmesi isteminin kabulüne, manevi tazminat isteminin ise reddine karar verilmiş; davalı tarafın temyizi üzerine Özel Dairece dava konusu araçta üretim hatası bulunduğu ve yapılan onarımlar sonucu arızaların giderilmiş olduğunun anlaşıldığı; ancak bu arızaların giderilmesi amacıyla aracın bir çok parçası değiştirilip,araç, orijinal halini kaybettiğinden, bu durumun araçta değer kaybına neden olabileceği, bunun belirlenmesi ile tazminata hükmedilmesi, gereğine işaretle karar bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir. Manevi tazminatın reddine ilişkin karar bozma dışı kalıp, kesinleşmekle; uyuşmazlık sadece ayıplı malın yenisi ile değiştirilmesi istemi, noktasındadır. Dava konusu, O… C… marka 1.3 D. Enjoy E… tipi 2004 model özel otomobildir. Aracın alım-satımına ilişkin olarak davacı ile dava dışı yetkili satıcı E… A.Ş. arasında 28.08.2004 tarihli sözleşme düzenlenmiş; araç 02.09.2004 tarihinde davacı adına tescil edilmiştir. Ancak, dosyadaki belgelerden, aracın davacıya tescil tarihinden sonra 10.09.2004 tarihinde fiilen teslim edildiği, anlaşılmaktadır. Araçta meydana gelen arızaların üretimden kaynaklandığı, aracın satışından sonra davacıya teslim edilmeden dahi bu arıza fark edilerek program yüklemesi yoluyla giderilmeye çalışıldığı, ancak her defasında yenilendiği, böylece, tüketiciye teslim edildiği tarihten itibaren, belirlenen garanti süresi içinde kalmak kaydıyla, bir yıl içerisinde; aynı arızanın ikiden fazla tekrarlanması veya farklı arızaların dörtten fazla meydana gelmesi unsurlarının gerçekleştiği de, uyuşmazlık konusu değildir. Arızaların davanın devamı sırasında tekrarlanması nedeniyle yargılama aşamasında dahi aracın onarıldığı belirgindir. Diğer taraftan, davacı tarafından davalıya gönderilen 22.04.2005 tarihli ihtarla “yetkili servislere başvurduğu halde sorununun çözümlenemediği, ilgilenilmesi”; davalının olumsuz cevabı üzerine 05.05.2005 tarihli ihtarname ile de“aracın yenisi ile değiştirilmesi” istenmiştir. Bu istem davalı yanca kabul edilmeyerek, cevaben servis hizmeti vermeye hazır oldukları bildirilmiş; bunun üzerine eldeki dava açılmıştır. Kısacası; “0 km” de alınan aracın, tüketiciye tesliminden önce tespit edilerek program yüklemesi yoluyla giderilmeye çalışılan, üretim arızasının bulunduğu, buna karşın tüketiciye teslim edildiği; motor kontrol ve şanzıman kontrol ünitesinde yaşanan problemler nedeniyle motor ECU’suna iki kere program yüklendiği, program yüklemelerine ve bir çok kez tamir edilmesine karşın arızaların giderilememesi üzerine de, hem motor kontrol hem de şanzıman ünitelerinin tamamen değiştirildiği; yapılan onarımlar sonucu arızaların giderilmiş olduğu; ancak bu arızaların giderilmesi amacıyla aracın bir çok parçası değiştirilip, böylece aracın orijinal halini kaybettiği; davacının aracın yenisi ile değiştirilmesi isteminin davalı yanca kabul edilmeyerek dava aşamasına gelindiği, dosya kapsamıyla sabit olduğu gibi, Yerel Mahkemenin ve Özel Dairenin de kabulündedir. Direnme Yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; araçta meydana gelen ve üretimden kaynaklandığı belirlenen arızaların “maldan yararlanmamayı sürekli kılmasının” söz konusu olup olmadığı ve buna bağlı olarak; “malın ücretsiz yenisi ile değiştirilmesi” koşullarının bulunup bulunmadığı; aksi halde bu arızaların değer düşüklüğüne yol açıp açmadığının tespiti ile “sadece değer düşüklüğünden kaynaklanan tazminata mı hükmedilmesi” gerektiği, noktalarında toplanmaktadır. Öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır: 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4822 sayılı Kanunla değişik “Ayıplı Mal” başlıklı 4. maddesinde; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir. Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir. İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı …ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. …. Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.” Denilmekte; Aynı Kanunun 4822 sayılı Kanunla değişik “Garanti Belgesi” başlıklı 13.maddesinde ise; “İmalatçı veya ithalatçılar ithal ettikleri veya ürettikleri sanayi malları için Bakanlıkça onaylı garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Mala ilişkin faturanın tarih ve sayısını içeren garanti belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı, bayi veya acenteye aittir. Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlar ve asgari iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları, Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir. Satıcı; garanti belgesi kapsamındaki malların, garanti süresi içerisinde arızalanması halinde malı işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka herhangi bir ad altında hiçbir ücret talep etmeksizin tamir ile yükümlüdür. Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde, 4. maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu talebi reddedemez. Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. Tüketicinin malı kullanım kılavuzunda yer alan hususlara aykırı kullanmasından kaynaklanan arızalar, iki ve üçüncü fıkra hükümleri kapsamı dışındadır. Bakanlık, hangi sanayi mallarının garanti belgesi ile satılmak zorunda bulunduğunu ve bu malların arızalarının tamiri için gereken azami süreleri Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilânla görevlidir.” Hükmü yer almaktadır. Diğer taraftan, 14.06.2003 gün ve 25138 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 14/a maddesinde; “Tüketicinin onarım hakkını kullanmasına rağmen malın;…Tüketiciye teslim edildiği tarihten itibaren, belirlenen garanti süresi içinde kalmak kaydıyla, bir yıl içerisinde; aynı arızanın ikiden fazla tekrarlanması veya farklı arızaların dörtten fazla meydana gelmesi veya belirlenen garanti süresi içerisinde farklı arızaların toplamının altıdan fazla olması unsurlarının yanı sıra, bu arızaların maldan yararlanmamayı sürekli kılması….durumlarında tüketici malın ücretsiz değiştirilmesini, bedel iadesi veya ayıp oranında bedel indirimi talep edebilir. Satıcı, tüketicinin bu Yönetmeliğin 13 ve 14. maddelerinde belirlenen taleplerini reddedemez. Tüketicinin bu taleplerine karşı satıcı, bayii, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.” Düzenlemesi bulunmaktadır. Görüldüğü üzere; ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir. Tüketici bu durumda bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı veya onunla birlikte sorumlu olan imalatçı,ihracatçı vs maddede sayılan sorumlular tüketicinin tercihine konu bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde 4. maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu talebi reddedemez. Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayii, acente, imalatçı üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. Tüketici onarım hakkını kullanmasına karşın, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 13. maddesi ve Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 14.maddesinde belirtilen şartların oluşması halinde, aynı Kanunun 4.maddesinde sayılan diğer seçimlik haklarından birini kullanabilecektir. Şu halde tüketici, doğrudan ücretsiz değiştirme hakkını kullanabilir. Zira, burada seçimlik hakkın kullanılmasından sonra değiştirilemeyeceği kuralının yasal bir istisnası söz konusudur. Öte yandan, sınai mallarında ( eldeki örnekte otomobilde ) her satıcı yetkili servisleri eliyle satış sonrası hizmet vermek zorundadır. Yetkili servise yapılan başvuru tarihinden itibaren yapılanyapılmayan işlemler satıcınınve onunla birlikte sorumluluğu olanların sorumluluğundadır. Tüketicinin servise başvurusu üzerine aracın üretim hatasından kaynaklanan ayıbı satıcıüreticiithalatçı firma nezdinde tespit edilmiş; ancak bir işlem yapılmamışsa bundan tüketici değil, satıcı ve onunla birlikte sorumluluğu bulunanlar sorumludur. Tüketicinin dava açana kadar hatta dava açtıktan sonra aracı kullanması satıcıyı ve onunla birlikte sorumlu olanları yasal sorumluluktan kurtarmaz. Tüketici sözleşmeyi ayakta tutarak malın yenisi ile değiştirilmesini istediğine göre malın yenisi gelene kadar elindekini iade yükümlülüğünde de değildir. Satıcı/ithalatçı firma yetkili servisine yapılan başvuru üzerine, tüketicinin tercihine göre, sorunun çözümlenmesi ile yükümlüdür. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde: Somut olayda; “0 km” de alınan aracın, tüketiciye tesliminden önce tespit edilerek program yüklemesi yoluyla giderilmeye çalışılan, üretim arızası olduğu halde tüketiciye satılıp, teslim edildiği; motor kontrol ve şanzıman kontrol ünitesinde yaşanan problemler nedeniyle motor ECU’suna iki kere program yüklendiği, program yüklemelerine ve bir çok kez tamir edilmesine karşın arızaların giderilememesi üzerine de, hem motor kontrol hem de şanzıman ünitelerinin tamamen değiştirildiği; yapılan onarımlar sonucu arızaların giderilmiş olduğu; ancak bu arızaların giderilmesi amacıyla aracın bir çok parçası değiştirilip, böylece aracın orijinal halini kaybettiği gibi, tüketicinin araca duyduğu güvenin sarsılması nedeniyle araçtan beklediği yararı sağlayamadığı, daha baştan değişiklik talebi iletilmesine karşın, yasal zorunluluğa rağmen davalı yanın bu istemi yerine getirmediği, tüketicinin bu şekilde aracı değer düşüklüğüne ilişkin zararı giderilerek de olsa kullanmaya zorlanamayacağı, belirgindir. Açıklanan tüm bu olgu ve yasal düzenlemeler, tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, dosyadaki tutanak ve kanıtlar karşısında; eldeki dava yönünden, aracın yenisi ile değiştirilmesini isteme koşulları gerçekleşmiştir. Yerel Mahkemenin, aynı hususlara dayalı direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır. SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı ( 1.421,55 ) lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 01.07.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.   T.C. YARGITAY  19. HUKUK DAİRESİ  E. 2009/2490 K. 2010/1349  T. 11.2.2010  AYIPLI ARACIN İADESİ DAVASI ( Kaputun Üzerinde Meydana Gelen Boya Çatlağı – Ayıbın İmalat Hatası mı Gizli Veya Açık Ayıp mı Olduğu İrdelenip Süresinde İhbar Edilip Edilmediği Belirlenerek Karar Verilmesi Gereği ) AYIPLI ARACIN DEĞİŞİMİ KARARI ( Davacı Elindeyken Kaza Yaptığı ve Değerinde Eksilme Olduğu – Bu Yönün Düşünülmemiş Olmasının Kabul Şekliyle İsabetsiz Bulunduğu ) ARAÇTAKİ AYIP ( Kullanım Emniyetini Tehlikeye Sokmuyor ve Kullanıcıyı Mağdur Etmiyorsa Değişim Yerine Semenden Tenzilat Yapılıp Yapılamayacağının da Tartışılması Gerektiği ) SEMENDEN TENZİLAT YAPILIP YAPILMAYACAĞI ( Ayıplı Aracın Değişimi Kararı – Kullanım Emniyetini Tehlikeye Sokmuyor ve Kullanıcıyı Mağdur Etmiyorsa Değişim Yerine Tartışılacağı ) 6762/m. 25  818/m. 202, 203  ÖZET: Ayıbın aracın ön kaputu üzerinde meydana gelen boya çatlağından ibaret olduğu belirtilmiştir. Ayıbın imalat hatası mı gizli veya açık ayıp mı olduğu irdelenip, bu ayıbın süresinde davalıya ihbar edilip edilmediği belirlenerek karar verilmesi gerekir. Ayrıca dava konusu aracın değişimine karar verildiğine göre herkes aldığını, aldığı şekilde iade etmekle mükelleftir. Aracın davacı elindeyken kaza yaptığı ve bu kaza nedeniyle değerinde eksilme olduğu kuşkusuzdur. Bu yönün de düşünülmemiş olması kabul şekliyle isabetsizdir. Diğer yandan araçtaki ayıbın aracın kullanım emniyetini tehlikeye sokmuyor ve kullanıcıyı mağdur etmiyorsa BK’nun 202/2.maddesi gereğince değişim yerine semenden tenzilat yapılıp yapılamayacağının da karar yerinde tartışılmadan karar verilmesi doğru görülmemiştir. DAVA: Taraflar arasındaki ayıplı malın iadesi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR: Davacı vekili, taraflar arasında akdedilen satım sözleşmesi kapsamında müvekkilince davalıdan otomobil satın alınmış ise de aracın ön kısmında oluşan boya çatlağı nedeniyle gizli ayıplı bulunduğunun saptandığını, bütün girişimlere rağmen davalı yanın aracı yenisi ile değiştirmediğini belirterek anılan aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacı talebinin zamanaşımına uğradığını ve ayrıca davacının aracın değişimini istediği halde müvekkiline iade etmeyerek kullanımını sürdürdüğünü sonucunda da araçla kaza yaptığını bildirerek, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davacı yanca kanıtlanan davanın kabulüyle dava konusu aracın ayıpsız misli olan aynı model ve nitelikte “0” km yeni bir araçla değiştirilmesine davacıda bulunan aracın davalı yanca geri alınmasına karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir. Davacı tarafın imalat hatası olduğu gerekçesiyle değiştirilmesi istenen aracın bedeli 27/09/2006 tarihli faturaya göre 42.900 YTL olup, yargılamanın bu miktar üzerinden harcı ikmal edilerek yapılması gerekirken 6000 YTL üzerinden yatırılan harç ile davaya devam olunup aracın değişimine karar verilmesi HUMK ve Harçlar Kanunu’na aykırıdır. Öte yandan somut olayda ileri sürülen ayıbın aracın ön kaputu üzerinde meydana gelen boya çatlağından ibaret olduğu belirtilmektedir. Bu durumda söz konusu ayıbın imalat hatası mı gizli veya açık ayıp mı olduğu irdelenip, bu ayıbın süresinde davalıya ihbar edilip edilmediği dosya içindeki bilgi ve belgeler incelenerek ( servis formları ) belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu yönde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Ayrıca dava konusu aracın değişimine karar verildiğine göre herkes aldığını, aldığı şekilde iade etmekle mükelleftir. Aracın davacı elindeyken kaza yaptığı ve bu kaza nedeniyle değerinde eksilme olduğu kuşkusuzdur. Bu yönün de düşünülmemiş olması kabul şekliyle isabetsizdir. Diğer yandan araçtaki ayıbın aracın kullanım emniyetini tehlikeye sokmuyor ve kullanıcıyı mağdur etmiyorsa BK’nun 202/2.maddesi gereğince değişim yerine semenden tenzilat yapılıp yapılamayacağının da karar yerinde tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 11.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.   T.C.  YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2003/4030 K. 2003/9166 T. 4.7.2003 AYIPLI ARAÇ SATIŞI NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI ( Davalıya Ait Aracın Şase Numarasının Çalıntı Araca Monte Edildiğinin Belirlenmesi – Poliçe Genel Şartları/Aracın Pert İşlemine Tabi Tutulup Tutulmadığı ) TAZMİNAT DAVASI ( Ayıplı Araç Satışı Nedeniyle/Davalıya Ait Aracın Şase Numarasının Çalıntı Araca Monte Edildiğinin Belirlenmesi – Poliçe Genel Şartları/Aracın Pert İşlemine Tabi Tutulup Tutulmadığı ) ÇALINTI ARAÇ ( Ayıplı Araç Satışı Nedeniyle Tazminat Talebi/Davalıya Ait Aracın Şase Numarasının Çalıntı Araca Monte Edildiğinin Belirlenmesi – Poliçe Genel Şartları/Aracın Pert İşlemine Tabi Tutulup Tutulmadığı ) 818/m.182  ÖZET: Davacının satın aldığı aracın, gerçekten davalıya ait araç olmayıp çalıntı olduğu, davalıya ait aracın sadece şase numarasını içeren kesiminin çalıntı araca monte edildiği belirlenmesine göre, davalıya ait aracın, poliçe genel şartları getirtilmeli, aracın pert işlemine tabi tutulup tutulmadığı, tutulmuşsa sigortalının ( davalının ) yükümlülükleri tesbit edilmeli, araç hurdasının hangi tarafta kaldığı sigorta şirketinden sorulmalı, davalı, sırf sigorta sözleşmesinin gereği olarak aracın devrini gerçekleştirmişse, davanın reddine; şayet davacıyı zarara uğratmak ve haksız menfaat temin etmek amacıyla hareket ettiğinin kanıtlanması halinde ise, davanın kabulüne karar verilmelidir. DAVA: Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü: KARAR: Davacı, davalının sahibi olduğu Renault Europa 19 model aracı satın aldığını, bu aracı bilahere kendisinin de dava dışı üçüncü kişiye sattığını, daha sonradan aracın motor ve şase numarasının değiştirildiğinin tespit edildiğini, ayıplı mal satan davalının satış bedelini iade etmediği gibi, girişilen icra takibine de haksız itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir. Davalı, söz konusu aracın ağır bir trafik kazası geçirdiğini, hurda haline gelen aracın kasko sigorta tazminatının tahsil edildikten sonra sigorta şirketinin isteği doğrultusunda devrinin yapıldığını, kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını savunarak, zamanaşımı ve esastan davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davalı şirkete ait aracın kaza yaparak hasarlandığı, sigorta tazminatını alan davalının aracın mülkiyetini sigorta şirketine terk ettiği ve daha sonra da, sigorta şirketinin talebi üzerine aracı noterden davacıya devrettiği, motor ve şase üzerindeki tahrifatın hangi safhada yapıldığı belirlenememiş ise de, ilk satıcı olan davalının sorumlu olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne ilişkin verilen karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Yukarıda da kısaca özetlendiği gibi, dava, ayıplı satım nedeniyle tazminat istemine ilişkin olup, davacı, davalıdan satın aldığı aracın motor ve şase numaralarının değiştirilmiş olduğunu ileri sürmektedir. Buna karşılık davalı ise, aracın ilk sahibi olduğunu aracın geçirdiği trafik kazası nedeniyle hurda haline geldiğini, araç mülkiyetinin sigortacıya terk edilmek suretiyle kasko sigorta tazminatının tahsil edildiğini ve sigorta şirketinin isteği doğrultusunda araç satışının davacıya yapıldığını, bu arada aracın haricen satışlar ile el değiştirdiğinin tespit edildiğini, değiştirme işleminin bu aşamalarda gerçekleştirilmiş olabileceğini savunmuştur. Dosyaya sunulan belge ve bilgilerden, davalının 02.12.1994 tarihinde sıfır kilometrede üretici firmadan satın aldığı Renault Europa 19 model aracın 34 … 107 sayılı plaka ile tescil edildiği, aracın 1998 yılı Ocak ayında geçirdiği trafik kazası sonucu hurda haline geldiği ve davalının dava dışı kasko sigortacısından sigorta tazminatını tahsil ettiği anlaşılmaktadır. Sigortalı aracın ağır hasar görmesi durumunda tamiri ekonomik bulunmadığından pert-total işlemine tabi tutulduğu, şayet araç hurdası sigortalıya bırakılmış ise, aracın hurda değerinin tenzilinden sonra bakiyesinin sigortalıya ödendiği, aksi halde, hurda aracın sigorta şirketince değerlendirildiği, ancak, bu halde, hurda aracın mülkiyetinin devrine yönelik sigortalıya ( poliçe genel şartlarına getirilen hükümler ile ) yükümlülük getirildiği bir gerçektir. Şayet davalı, savunmasında belirttiği üzere, sırf poliçe genel şartlarından ( sözleşmeden ) doğan zorunluluk gereği aracın mülkiyetini sigortacının gösterdiği kişiye devretmiş ise, bu eylemi sırf sigortacı ile sözleşme ilişkisinin zorunluluğundan doğduğundan sorumluluğundan söz etmek mümkün değildir. Pert haline gelen araç nedeniyle aracın gerçek değerini sigorta tazminatı olarak alan araç malikinin sigorta şirketinin talebi ile kayden mülkiyetini devretmesi gerçek anlamda bir satış ilişkisi dahi değildir. Zira satış bedelinin semeni sigortalı değil sigortacı almaktadır. Gerçekten, somut olaya dönüldüğünde, davacının aracın fiili zilyetliğini davalıdan değil, satış bedelini ödediği dava dışı kişilerden aldığı olayla ilgili hazırlık tahkikatındaki bizzat davacı beyanlarından anlaşılmaktadır. Kaldı ki, davacının satın aldığı aracın gerçekten davalıya ait araç olmayıp, çalıntı bir araç olduğu, davalıya ait aracın sadece şase numarasını içeren kesiminin çalıntı araca monte edildiği yapılan bilirkişi tahkikatı ile açıklığa kavuşmuştur. Davalının bu şekilde oluşan sahtecilik eylemlerine kasıtlı olarak katıldığı kanıtlanmadıkça sorumlu tutulamaz. Bu durumda mahkemece, davalıya ait araçla ilgili düzenlenen poliçe genel şartlarının getirtilmesi, aracın pert işlemine tabi tutulması durumunda sigortalının ( davalı ) yükümlülüklerinin tespit edilmesi, somut olayda, araç hurdasının hangi tarafta kaldığının gerektiğinde sigorta şirketinden de sorulması, şayet, davalının sırf sigorta sözleşmesinin gereği olarak aracın devrini gerçekleştirmiş ise, davanın reddine, aksi halde davacıyı zarara uğratmak ve haksız menfaat temin etmek kaydıyla hareket ettiğinin kanıtlanması durumunda şimdiki gibi davanın kabulüne karar vermek gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına ( BOZULMASINA ), peşin harcın istek halinde iadesine, 04.07.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.   T.C.  YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ  E. 2012/4141  K. 2012/4934 T. 29.5.2012 AYIPLI ARACIN İADESİ İLE AYNI MARKA VE MODEL ARACIN AYIPSIZININ ALINMASI TALEBİ (Ayıpsız Aracın Temin Edilememesi – Ayıplı Aracın Haczin Yapıldığı Tarihte Üretilmiş Olsaydı Değerinin Ne Olacağının Ticaret Odasına Sorulması Gerektiği/Aracın Değeri) AYIPLI ARACIN DEĞERİNİN BELİRLENMESİ (Borçlu Tarafından İlamda Belirtilen Aracın Aynı Marka ve Modelinin Ayıpsızının Temin Edilememesi – Ayıplı Aracın Haciz Tarihinde Üretilmiş Olsaydı Değerinin Ne Olacağının Ticaret Odasından Sorulması Gereği) ARACIN DEĞERİNİN TİCARET ODASINA SORULMASI (İcra Mahkemesinin Aracın Değerini Belirleme Hususunda Hata Yaptığı) 2004/m. 24  ÖZET: Takibe konu ilamın hüküm bölümünde, ayıplı otonun ayıpsız misli ile değiştirilmesi öngörülmüştür. Borçlu vekili, ilama konu aracın ellerinde bulunmadığını bildirmiştir. Mahkemece yapılacak iş; 2004 model Hyundai marka H-1 Starex tipindeki aracın donanımını taşıyan araç “0” km. olarak haczin yapıldığı tarihte üretilmiş olsa değerinin ne olacağının Ticaret Odasından bu şekilde bir açıklama ile sorularak aracın değerinin belirlenmesi gerektiği yönünde İcra Müdürüne talimat vermekten ibarettir. Aksine düşünce ile icra mahkemesinin 2011 model “0” km. aracın değerini esas alarak hüküm tesis etmesi doğru değildir. DAVA: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR: Borçlu aleyhinde Tüketici Mahkemesi’nin, ayıplı aracın borçluya iadesi ile aynı marka ve model ayıpsızının borçludan alınarak alacaklıya verilmesine ilişkin ilamına dayalı olarak ilamlı takip başlatılmıştır. Borçlunun aynen teslimin mümkün olmadığının bildirilmesi üzerine, icra müdürlüğünce araç değeri bilirkişiye tespit ettirilmiş, bu değerin fazla olduğu ve yeniden tespiti talebiyle borçlunun icra mahkemesine müracaatı üzerine, mahkemece bilirkişi vasıtasıyla değer tespiti yaptırılmıştır. İİK.nun 24. maddesi taşınır teslimine ilişkin olup, 24/4. madde hükmü taşınırın borçlu yedinde olmaması halini düzenlemektedir. Buna göre taşınır borçlu yedinde bulunmaması ve taşınır malın değeri ilamda yazılı olmaması veya çekişmeli olması halinde, icra müdürlüğünce haczin yapıldığı tarihteki rayice göre değeri takdir olunur. İİK.nun 24/5. madde hükmünde ise, taşınırın değeri, borsa veya ticaret odalarından, olmayan yerlerde icra müdürü tarafından seçilecek bilirkişiden sorularak alınacak cevaba göre tayin edileceği hükmü yer almaktadır. Somut olayda takibe konu ilamın hüküm bölümünde, ayıplı otonun ayıpsız misli ile değiştirilmesi öngörülmüştür. Borçlu vekili, ilama konu aracın ellerinde bulunmadığını bildirip İİK.nun 24. maddesinin uygulanarak aracın değerinin tespitini istemiş, icra müdürlüğünce aynen ifa mümkün olmadığından İİK.nun 24/5. madde hükmü uyarınca Ticaret Odasından aracın değerinin sorulması üzerine verilen cevapta “2004 model aracın günümüz itibariyle her şey dahil değerinin 8000-10.000 TL arasında olduğu” şeklinde bildirim yapılmış, alacaklı vekilinin cevaba itirazı üzerine 2011 model “0” aracın değeri sorulduğundan bu kez değerin 42.000 TL olduğu şeklinde cevap verilmiştir. Mahkemece, 2011 yılı 0 km. araç bedeli olarak tespit edilen değer 42.000 TL esas alınarak istemin reddine karar verilmiştir. Yukarıda yazılı olduğu üzere, İİK.nun 24/4. maddesinde yazılı koşullar değerlendirildiğinde mahkemece yapılacak iş; 2004 model Hyundai marka H-1 Starex tipindeki aracın donanımını taşıyan araç “0” km. olarak haczin yapıldığı tarihte üretilmiş olsa değerinin ne olacağının Ticaret Odasından bu şekilde bir açıklama ile sorularak aracın değerinin belirlenmesi gerektiği yönünde İcra Müdürüne talimat vermekten ibarettir. Aksine düşünce ile icra mahkemesinin 2011 model “0” km. aracın değerini esas alarak hüküm tesis etmesi doğru değildir. SONUÇ: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle İİK.nun 366 ve HUMK.nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 29.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.   T.C.  YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2012/13936 K. 2012/16805  T. 27.6.2012  AYIBA KARŞI TEKEFFÜLE BAĞLI DAVA (Görev – Taraflar Arasındaki Alım Satım İlişkisi 4077 S.K. Kapsamında Bulunduğundan Aynı Yasanın 23. M. Gereğince Türketici Mahkemelerinin Görevli Olduğu/Yerel Mahkemece İşin Esasına Girilerek Hüküm Verileceği) AYIPLI ARACIN TİCARİ FAALİYETTE KULLANILMADIĞI (Dava Konusu Araca Ait Ruhsat Belgesinde Aracın Hususi Olduğunun Belirtildiği – Ayrıca Aracın Tescil Belgesinde Ticari Araç Kaydına Rastlanmadığı/Uyuşmazlığın 4077 S.K. Kapsamında Olduğu) TÜKETİCİ MAHKEMELERİNİN GÖREVLİ OLMASI (Taraflar Arasındaki Uyuşmazlığın 4077 S.K. Kapsamında Bulunması Nedeniyle Aynı Kanunun 23. Maddesi Gereğince Görevli Mahkemenin Tüketici Mahkemeleri Olacağı – Görevsizlik Kararı Verilemeyeceği/Görev) 4077/m. 1,2,23  ÖZET: Dava, ayıplı araç nedeniyle tazminat talebine ilişkindir. Mahkeme, davacının ayıplı aracı ticari faaliyetinde kullandığı ve tüketici konumunda bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. Ancak, davacının dava konusu araca ait ruhsat belgesi incelendiğinde aracın yük nakli için ancak hususi araç olduğu, aracın tescil belgesine göre ticari araç olmadığı ve davacının da tüketici kapsamına girdiği sabit olup, taraflar arasında 4077 S.K. belirtilen şekilde bir alım satım ilişkisi bulunmaktadır. Aynı yasanın 23. maddesinde ise, bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı öngörülmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık Tüketici Mahkemesi görevlidir. Böyle olunca mahkemece işin esasına girilerek hasıl olunacak sonuca uygun karar vermek gerekir. DAVA: Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın mahkemenin görevsizliğine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü: KARAR: Davacı, davalıdan 29.05.2009 tarihinde bir araç satın aldığını, aracın elektrik aksamında süreklilik arzeden arızalar meydana geldiğini aracın ayıplı olduğunu beyanla aracın 0 değeri olan 31.000,00 TL’ nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir. Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, davacı tarafından aracın ticari faaliyetlerde kullanıldığından ve davacının tüketici konumunda bulunmadığından bahisle Kayseri Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli olduğundan davacının dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. 1-4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Amaç başlıklı 1. maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2. maddesinde “Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar” hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları, hizmet; bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan mal sağlama dışındaki her türlü faaliyeti ifade eder. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar. Tüketici ise bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen kullanan veya yararlanan gerçek yada tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Davacının dava konusu araca ait ruhsat belgesi incelendiğinde aracın yük nakli için ancak hususi araç olduğu, aracın tescil belgesine göre ticari araç olmadığı ve davacının da tüketici kapsamına girdiği sabit olup, somut uyuşmazlıkta taraflar arasında 4077 sayılı kanunda belirtilen şekilde bir alım satım ilişkisi bulunmaktadır. 4077 sayılı Yasanın 23.maddesinde bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı öngörülmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Böyle olunca mahkemece işin esasına girilerek hasıl olunacak sonuca uygun karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan 18.40 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 27.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.   T.C.  YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2007/5479 K. 2008/1608 T. 14.2.2008 AYIPLI ARACIN YENİSİ İLE DEĞİŞTİRİLMESİ İSTEMİ ( Aracın 3. Kişiden İkinci El Olarak Satın Alındığı – Davacının 4077 S.K. Kapsamında “Tüketici” Olduğundan Söz Edilemeyeceği/Davaya Asliye Hukuk Mahkemesinde Bakılması Gereği ) TÜKETİCİ KAVRAMI ( Ayıplı Aracı 3. Kişiden İkinci El Olarak Satın Alan Davacının 4077 S.K. Kapsamında “Tüketici” Olduğundan Söz Edilemeyeceği – Üretici İle Davacı Arasında Bir Mal ve Hizmet Alımının Söz Konusu Olmadığı ) İKİNCİ EL ARAÇ ( Satın Alanın Ayıplı Aracın Yenisi İle Değiştirilmesi İstemi/Üretici İle Davacı Arasında Bir Mal ve Hizmet Alımı Söz Konusu Olmadığı – Asliye Hukuk Mahkemesinde Bakılacağı/Davacının 4077 S.K. Kapsamında “Tüketici” Olduğundan Söz Edilemeyeceği ) KULLANILMIŞ ARAÇ SATIN ALAN ( 4077 S.K. Kapsamında “Tüketici” Olduğundan Söz Edilemeyeceği – Ayıplı Aracın Yenisi İle Değiştirilmesi İstemi/Uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde Çözümleneceği ) 4077/m. 1, 2, 3 ÖZET: Dava, ayıplı aracın yenisi ile değiştirilmesi istemine ilişkindir. Davacı davalının üreticisi olduğu aracı üçüncü kişiden ikinci el olarak satın almıştır. Taraflar arasında bir mal ve hizmet alımı söz konusu değildir. Bu nedenle davacının 4077 sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” kapsamında “Tüketici” olduğundan söz edilemez. Açıklanan nedenle davaya genel hükümler uyarınca asliye hukuk mahkemesinde bakılması gerekir. DAVA: Davacı Haydar A. tarafından, davalı Mais Motorlu Araçlar İmal ve Satış A.Ş aleyhine 28/03/2005 gününde verilen dilekçe ile ayıplı aracın yenisi ile değiştirilmesinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 22/08/2006 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü: KARAR: Dava, ayıplı aracın yenisi ile değiştirilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir. 4822 sayılı Yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Amaç başlıklı 2. maddesinde “Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları, hizmet; bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan mal sağlama dışındaki her türlü faaliyeti ifade eder. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar. Tüketici ise bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek yada tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un l ve 2. maddelerinde açıklanan kanunun amacı ve kapsamı ile 3. maddesinde tanımlanan satıcı ve tüketici kavramları birlikte değerlendirildiğinde, bir uyuşmazlığın bu yasa kapsamında sayılabilmesi ancak taraflar arasında mal veya hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin bulunmasına bağlıdır. Dava konusu somut olayda ise davacı ile davalı arasında sözleşme bulunmamaktadır. Davacı davalının üreticisi olduğu aracı üçüncü kişiden ikinci el olarak satın almıştır. Taraflar arasında bir mal ve hizmet alımı söz konusu değildir. Bu nedenle davacının 4077 sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” kapsamında “Tüketici” olduğundan söz edilemez. Açıklanan nedenle davaya genel hükümler uyarınca asliye hukuk mahkemesinde bakılması gerekir. Şu durumda mahkemece, davaya tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılamayacağından görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı biçimde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA; bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 14.02.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.   T.C.  YARGITAY  12. HUKUK DAİRESİ  E. 2012/3703 K. 2012/19079  T. 4.6.2012  AYIPLI ARACIN MİSLİ İLE DEĞİŞTİRİLMESİ ( İlamda Faize İlişkin Bir Hüküm ve Dolayısıyla Faizin Başlangıç Tarihi Yer Almadığı – Borçlunun Temerrüde Düşürüldüğü Tarihin Faiz İsteminin Başlangıç Tarihi Olacağı/İlama Aykırı Olarak Düzenlenen İcra Emrinin Düzeltilmesi Talebi ) İLAMA AYKIRI OLARAK DÜZENLENEN İCRA EMRİNİN İPTALİ TALEBİ ( Ayıplı Aracın Misli İle Değiştirilmesi Talebi – İlamda Faize İlişkin Bir Hüküm ve Dolayısıyla Faizin Başlangıç Tarihi Yer Almadığı/Borçlunun Temerrüde Düşürüldüğü Tarihin Faiz İsteminin Başlangıç Tarihi Olacağı ) TEMERRÜT TARİHİ ( İlama Aykırı Olarak Düzenlenen İcra Emrinin İptali Talebi – Borçluya Muhtıra Tebliğ Edilip Edilmediğinin Tespiti İle Muhtıra Tebliğ Edilmiş İse Faiz İsteminin Buna Göre Değerlendirilmesi ve Gerektiğinde Bilirkişiden Rapor Alınarak Hüküm Verilmesi Gereği ) BİLİRKİŞİ RAPORU ( İlama Aykırı Olarak Düzenlenen İcra Emrinin Düzeltilmesi Talebi – İlamda Faize İlişkin Bir Hüküm ve Dolayısıyla Faizin Başlangıç Tarihinin Yer Almadığı/Borçluya Muhtıra Tebliğ Edilip Edilmediğinin Tespit Edileceği ) 2004/m.24 ÖZET: Davacı ayıplı aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesine ilişkin kararının ilamlı takip konusu yapıldığı, borçlu vekilinin şikayetinde dayanak ilamda dava konusu aracın ayıpsız misli ile değişimine karar verildiği ilamda, faiz hükmünün yer almadığı, tebliğ edilen icra emrinde ise, aracın değiştirilmesi, bu mümkün olmadığı taktirde satım tarihi itibariyle bedelinin yasal faizi ile birlikte tahsilinin talep edildiğini belirterek ilama aykırı olarak düzenlenen icra emrinin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurduğu görülmektedir. İlamda faize ilişkin bir hüküm ve dolayısıyla faizin başlangıç tarihi yer almadığına göre, borçlunun temerrüde düşürüldüğü tarih faiz isteminin başlangıç tarihi olacaktır. Mahkemece borçluya muhtıra tebliğ edilip edilmediğinin tespiti ile muhtıra tebliğ edilmiş ise faiz isteminin buna göre değerlendirilmesi ve gerektiğinde bilirkişiden rapor alınarak denetime olanaklı hüküm verilmesi gerekir. DAVA: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Pınar Çirci tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : KARAR: Alacaklı tarafından Ceyhan 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.12.2008 tarih ve 2009/207 Esas, 2010/102 Karar sayılı, ayıplı aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesine ilişkin kararının ilamlı takip konusu yapıldığı, borçlu vekilinin şikayetinde dayanak ilamda dava konusu aracın ayıpsız misli ile değişimine karar verildiği ilamda, faiz hükmünün yer almadığı, tebliğ edilen icra emrinde ise, aracın değiştirilmesi, bu mümkün olmadığı taktirde satım tarihi itibariyle bedelinin yasal faizi ile birlikte tahsilinin talep edildiğini belirterek ilama aykırı olarak düzenlenen icra emrinin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurduğu görülmektedir. Dayanak ilamın aynen ifası mümkün olmadığından, İİK’nun 24. maddesi uyarınca tespit edilecek araç değerinin tahsili gerekmektedir. İlamda faize ilişkin bir hüküm ve dolayısıyla faizin başlangıç tarihi yer almadığına göre, borçlunun temerrüde düşürüldüğü tarih faiz isteminin başlangıç tarihi olacaktır. Anılan madde hükmü uyarınca aracın değeri icra müdürlüğünce belirlendikten sonra, bu değerin ödenmesi amacıyla alacaklının talebi üzerine icra müdürlüğünce borçluya gönderilecek muhtıranın tebliğ tarihi itibariyle faiz istenebilir. Bu durumda mahkemece borçluya muhtıra tebliğ edilip edilmediğinin tespiti ile muhtıra tebliğ edilmiş ise faiz isteminin buna göre değerlendirilmesi ve gerektiğinde bilirkişiden rapor alınarak denetime olanaklı hüküm verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile eksik inceleme ile şikayetin reddine karar verilmesi isabetsizdir. SONUÇ: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.   T.C.  YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ  E. 2010/2005 K. 2010/13853 T. 25.10.2010 ARACIN ARIZALANMASI ( Ayıplı Olduğunun Anlaşıldığını İleri Sürerek Ödediği Bedelin Tahsili – İkinci El Araç Satışında da BK’nun 194-204 Md.leri Gereğince Ayıp Nedeniyle Davalı Satıcının Sorumluluğu Olduğu ) AYIPLI ARAÇ NEDENİYLE ÖDENEN BEDELİN TAHSİLİ ( Davacının Davalıdan Noterde Yapılan Sözleşme İle Satın Aldığı Aracın Kısa Bir Süre Sonra Arızalandığı ve Gizli Ayıplı Olduğu Tespit Raporundan Anlaşıldığı – İkinci El Araç Satışında da BK’nun 194-204 Md.leri Gereğince Ayıp Nedeniyle Davalı Satıcının Sorumluluğu Olduğu ) GİZLİ AYIP ( Davacının Davalıdan Noterde Yapılan Sözleşme İle Satın Aldığı Aracın Kısa Bir Süre Sonra Arızalandığı ve Gizli Ayıplı Olduğu Tespit Raporundan Anlaşıldığı – İkinci El Araç Satışında da BK’nun 194-204 Md.leri Gereğince Ayıp Nedeniyle Davalı Satıcının Sorumluluğu Olduğu ) 818/m.194,204 ÖZET: Davacı, davalıdan satın aldığı aracın kısa süre sonra arızalandığını ve ayıplı olduğunun anlaşıldığını ileri sürerek, ödediği bedelin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davacının, davalıdan noterde yapılan sözleşme ile satın aldığı aracın kısa bir süre sonra arızalandığı ve gizli ayıplı olduğu tespit raporundan anlaşılmıştır. Mahkemece, ikinci el araçlarda satıcının ayıba karşı sorumluluğu olmadığı gerekçesiyle, dava reddedilmiştir. Oysa ikinci el araç satışında da, BK’nun 194-204 maddeleri gereğince, ayıp nedeniyle davalı satıcının sorumluluğu vardır. Davanın esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir. DAVA: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat Başak Burcu Şahiner geldi davalı tarafından gelen olmadığından duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR: Davacı, davalıdan satın aldığı aracın kısa süre sonra arızalandığını ve ayıplı olduğunun anlaşıldığını ileri sürerek, ödediği 33.250 YTL’nin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davacının, davalıdan 18.3.2008 tarihli noterde yapılan sözleşme ile satın aldığı aracın kısa bir süre sonra arızalandığı ve gizli ayıplı olduğu 21.4.2008 tarihli tespit raporundan anlaşılmıştır. Mahkemece, ikinci el araçlarda satıcının ayıba karşı sorumluluğu olmadığı gerekçesiyle, dava reddedilmiştir. Oysa ikinci el araç satışında da, BK’nun 194-204 maddeleri gereğince, ayıp nedeniyle davalı satıcının sorumluluğu vardır. Davanın esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davacı yararına BOZULMASINA, 750,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 17,15 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 25.10.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
1 14 15 16 17 18 23