Tasarlayarak Adam Öldürme

Tasarlayarak Adam Öldürme Suçu Yargıtay Kararı

T.C.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu

Esas No:0/0
Karar No:0/0
K. Tarihi:

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.04.1998 gün ve 117-155, Ceza Genel Kurulunun 13.11.2001 gün ve 239- 247, Ceza Genel Kurulunun 03.10.2006 gün ve 2006/1-30-210, Ceza Genel Kurulunun 15.12.2009 gün ve 2009/1-200-290, Ceza Genel Kurulunun 02.02.2010 gün ve 2009/1-239-14, Ceza Genel Kurulunun 16.02.2010 gün ve 2009/1-251-25 ile Ceza Genel Kurulunun 12.06.2012 gün ve 2012/1-560-227 sayılı kararları ile yerleşik yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, tasarlama; ani kast türünün dışında kalmakta, düşünce kastına girmektedir. Tasarlamanın hukuki niteliği öğretide tartışmalı olmakla birlikte, istikrar kazanmış Yargıtay uygulamalarına göre, tasarlamadan bahsedilebilmesi için;

1- ) Failin bir kimsenin hayat hakkı veya vücut bütünlüğüne karşı eylemde bulunmaya sebatla ve şartsız olarak karar vermesi,

2- ) Failin düşünüp planladığı suçu işlemeden önce makul bir süre geçmesine ve ulaştığı ruhi sükûnete rağmen bu kararından vazgeçmeyip sebat ve ısrarla fiilini icraya başlaması,

3- ) Failin gerçekleştirmeyi planladığı fiili, belirlenmiş bir kurgu dâhilinde icra etmesi gerekmektedir.

Tasarlama halinde fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında sükûnetle düşünebilmeye yetecek kadar süre geçmektedir. Fail bu süre içerisinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve ancak suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi ve fakat bir başka nedenle veya bir başka ani kararla eylemi gerçekleştirmesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi seviyedeki fiil için ve ne zaman alındığı ile eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra işlendiği mevcut delillerle ispatlanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükûnete ulaşılıp ulaşılamayacağı değerlendirme konusu yapılmalıdır.

Öte yandan amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” veya “masumiyet karinesi” olarak isimlendirilen kuralın uzantısı olan, Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önüne alınması gereken soruna ilişkin şüphenin mutlaka sanık lehine değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmiş ise sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme şekli konusunda şüphe belirmesi halinde de geçerlidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Yerel mahkeme kararında da belirtildiği üzere; maktulün, sanığın babasına ait evi satın alması ve tapuyu devretmek için fazla bedel istemesi nedeniyle aralarında husumet bulunduğu, kasten öldürme eyleminin de bu husumetten kaynaklandığı sabit ise de, dosya içerisinde sanığın maktulü öldürmeye sebatla ve şartsız olarak ne zaman karar verip bu yönde bir plan yaptığı, ulaştığı ruhi sükûnete rağmen öldürme kararından vazgeçmeyerek bu amaçla tabanca edinerek olay öncesinde maktulün evinin bulunduğu mahalleye geldiği, olay tarihinde de maktulü takip ederek öldürdüğü hususunda, tasarlamanın varlığını ispat edecek nitelikte, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmamaktadır.

Bu itibarla, somut olayda tasarlamanın varlığı için aranan şartların gerçekleşmediği nazara alınarak yerel mahkemece, sanığın kasten öldürme suçundan cezalandırılması yerine, ilk hükümde direnilerek tasarlayarak öldürme suçundan mahkumiyetine karar verilmesinde isabet bulunmadığından, direnme hükmünün bu nedenle bozulmasına karar verilmelidir.