Şişli Avukat
Mecidiyeköy Avukat
Konkordato nedir? Konkordato Almak ve Konkordato Avukatı
Konkordato Nedir?
Ticaret yaşamında bazen çeşitli nedenlerle ekonomik yönden zor duruma düşülmesi, olası bir durumdur. Bu duruma düşmüş olan borçluların, ödemekle yükümlü olduğu borçlarını belli bir plan dahilinde ödemelerine yardımcı olan anlaşmaya konkordatoadı verilmektedir. Yapılan bu anlaşmaya göre alacaklılar, borçludan alacakları ödemeyi belli taksitlere ve vadeye bölerek tahsil etmektedir. Hatta yapılan anlaşmanın niteliğine göre borcun indirim yapılarak tahsil edilmesi de mümkün olabilmektedir. Bu anlaşmanın temelinde, borçluların iflasa düşmemesi, ticari itibarlarını kaybetmemelerini sağlamak, aynı zamanda alacaklı tarafın da alacağını uygun koşullarda temin etmesini sağlamak yatmaktadır.Konkordatonun Avantajları ve Dezavantajları Nelerdir?
Konkordato sözcüğü İtalyancadan gelen bir sözcük olup, "iflas erteleme" anlamına gelmektedir. Buna göre konkordato ilan eden borçlular, borçlarını daha kolay bir şekilde ödeme şansına sahip olabilirler. Bununla birlikte borçlunun yasal takibe düşen borçları hakkında verilen tüm takip kararları durdurulacaktır. Bu borçlunun sahip olduğu gayrimenkullere ve mallara herhangi bir şekilde haciz getirilemeyeceği gibi bankalarda bulunan maddi değerlerine de kesinlikle el konulması söz konusu değildir. Ayrıca bu uygulamanın en büyük avantajı, borçlunun sahip olduğu ticari kariyerinin ve itibarının zedelenmemesidir. İflas etmekten kurtulan borçlular konkordato almaksayesinde, iyi niyete sahip olduğunu kanıtlamış olur. Yani borçlarını, gerçekten de maddi olumsuzluklar yüzünden ödeyemediği ve borcuna sadık olduğunu kanıtlayan borçlular, bu sayede alacaklılarının nazarında da iyi bir noktada olacaktır. Genel itibari ile olumlu ve yararlı bir hukuki eylem olankonkordato bazı borçlar için birtakım dezavantajları taşımaktadır. Örneğin rehinli borçlar söz konusu olduğunda konkordato almakbazen güç bir hal alabilir. Rehinli, yani alınan bir borç karşılığında herhangi bir malın ipotek edilmesini içeren borçluların alacakları, bu süreçte talep edilen borçlardan indirim ve vade konularına sıcak bakmayabilirler. Çünkü rehinli borçların alacaklıları, bu sürece başvurmasalar da, borçlarını ipotek edilen mal ile karşılayabilirler. Bu şekilde borcun temini, alacaklı için çok daha pratik ve hızlı bir yöntem olacağından, bazen bu tür borçlarda konkordato çözüm olmayabilir. Dolayısıyla borçluların bu dezavantajı yaşamaması için, alacaklılarının durumunu gözden geçirmeleri tavsiye edilmektedir.Konkordato Kimlere Verilir?
Son günlerde üzerinde oldukça konuşulankonkordato almak konusunda ilk olarak akıllara şirketler yani tüzel kişiler gelmektedir. İflasın eşiğine geldiğini hisseden ve bu konuda önlem almak isteyen şirketler, borçlarının ertelenmesini vadesinin uzatılmasını veya bu borçlardan belli oranlarda indirim yapılmasını talep ederek, yaşadıkları bu durumu olumlu bir hale dönüştürebilir. Ancak bu uygulama yalnızca şirketler adına değil gerçek kişiler adına da yapılabilmektedir. Yani gerçek kişiler de konkordato başvurusunda bulunabilirler. Bu hukuki uygulama, genellikle borçlular tarafından talep edilen bir konudur. Fakat istenildiği takdirde alacaklılar da borçluları hakkında konkordato talep edebilirler.Konkordato Başvurusu Nasıl Yapılır Ve Değerlendirilir?
Bu başvurunun hatasız bir şekilde yapılabilmesi için bir konkordato avukatıile başvuru sürecini düzenlemek yerinde olacaktır. Başvuru için gereken merci Asliye Ticaret Mahkemeleridir. Borçlunun ikamet adresine veya iş yerinin bağlı bulunduğu adrese bağlı bir Asliye Ticaret Mahkemesine başvurmak ile süreç başlatılmış olacaktır. Başvuru sırasında hazırlanan dilekçe, süreçte etkin bir role sahiptir. Bu dilekçenin bir konkordato avukatı ile hazırlanması önemlidir. Yeterince açık ve gereken koşullara sahip olmayan dilekçeler, mahkeme tarafından reddedilebilir. Başvuru sırasında dilekçe ile birlikte şirketin bilançosuna da ihtiyaç duyulmaktadır. Mahkeme tarafından bu talebin onaylanması için şirketin finansal durumunun incelenmesi gerekecektir. Bu sebeple bilançonun şirketin son dönemlerdeki mali durumunu açıkça gösteren, usule uygun bir bilanço olmasına dikkat edilmelidir. Başvurunun değerlendirilmesinde, borçlunun mal varlıklarının, borçlarının en az yüzde 50'sini karşılamaya yetip yetmediği değerlendirilen konulardan biridir. Yapılacak anlaşmaya göre borçlunun, ödemesi gereken borçların en az yüzde 50'lik bir kısmını ödemesi gerekecektir. Yapılan değerlendirme, hem borçlunun hem de alacaklının mağdur olmayacak bir şekilde karara bağlanmasını sağlamaktadır. Başvuru sürecinin olumlu sonuçlanmasını etkileyen bazı unsurlar bulunmaktadır. Buna göre, başvuru yapan borçlunun gerçekten de iyi bir niyet ile konkordato talep ettiğinin kanıtlanması gerekir. Bunun için borçlunun mali kayıtlarının incelemesi tüm detaylarıyla yapılacak ve gerçekten de maddi açıdan iflasın eşiğine geldiğinin kanıtlanması gerekecektir. Bu süreçte borçlunun şirketine ait tüm defterleri ve mali kayıtları usulüne uygun bir şekilde tutup tutmadığı da yetkililer tarafından araştırılacaktır. Bununla birlikte alacaklılarına karşı herhangi bir zarar veren davranışının bulunmaması da başvuru sürecinin olumlu bir şekilde geçmesi için değerli kriterlerdir. Bahsedilen tüm bu kriterler, borçlunun dürüst ve iyi niyet sahibi olduğunun kanıtı olarak kabul edilmektedir. Konkordato Anlaşması ve Sonrasındaki Süreç Kararın olumlu çıkması halinde borçlu ile birlikte konkordato avukatıve konkordato komiseri adı verilen görevli, alacaklılarla birlikte anlaşma yoluna gitmektedir. Alacaklılar, şirketin iflas etmesi gibi bir durum söz konusu olduğunda, alacaklarını tamamen kaybetme riski ile karşı karşıyadır. Bu nedenle en azından borçlarının bir kısmını, bu anlaşma sayesinde alabilme şansına sahiptirler. Dolayısıyla bu tür anlaşmalar genelde olumlu sonuçlanmaktadır. Konkordato ilan eden şirketlere tanınan süre 3 aydır. Ancak bu sürenin 2 ay daha uzatılma durumu vardır. Bu beş aylık süre, kanunlar nazarında "geçici süre" olarak tanımlanmaktadır. Sonrasında mahkeme tarafından borçluya 1 yıllık bir kesin süre tanınmaktadır. Konkordatonun en uzun süreci 2 yıl 5 ay olarak belirlenmiştir. Av. Mustafa Kemal Batur Konkordato Hakkında bize ulaşmak için tıklayınız Mevzuat metni- (1) Onikinci Babın başlığı, “Konkordato” iken, 12/2/2004 tarihli ve 5092 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
- (2) 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 38 inci maddesiyle Onikinci Bap Birinci Bölümden sonra gelmek üzere “II. REHİNLİ ALACAKLILARLA MÜZAKERE VE BORÇLARIN YAPILANDIRILMASI” başlığıyla İkinci Bölüm eklenmiş, diğer bölümler buna göre teselsül ettirilmiştir.
- (1) Bu maddenin “Mühletin ilanı:” olan başlığı, 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 16 ncı maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
- (2) Bu maddenin “Mühletin alacaklılar bakımından sonuçları:” olan başlığı, 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
- (1) Bu maddenin “Konkordatonun reddinden sonra iflas ve ihtiyati haciz:” olan başlığı, 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 29 uncu maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
- (2) Bu maddenin “İtirazlı alacaklar hakkında dava:” olan başlığı, 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 30 uncu maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
- (1) Bu maddenin “Konkordatonun hükümleri:” olan başlığı, 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
- (2) Bu maddenin “Konkordatonun neticelenmiyen takipler üzerine tesiri:” olan başlığı, 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 32 nci maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
- (3) Bu maddenin “Nizalı alacaklılara ait paralar:” olan başlığı, 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 33 üncü maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
- (1) Bu maddenin başlığı "İflâstan sonra konkordato" iken, 17/7/2003 tarihli ve 4949 sayılı Kanunun 83 üncü maddesiyle, "Şartları ve hükümleri" şeklinde değiştirilmiş, üst başlık olarak "II. İFLÂSTAN SONRA KONKORDATO" ibaresi eklenmiş ve metne işlenmiştir.
- (2) 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 38 inci maddesiyle Onikinci Bap Birinci Bölümden sonra gelmek üzere “II. REHİNLİ ALACAKLILARLA MÜZAKERE VE BORÇLARIN YAPILANDIRILMASI” başlığıyla İkinci Bölüm eklenmiş, diğer bölümler buna göre teselsül ettirilmiştir.
- (1) Bu üst başlık altında 17/7/2003 tarihli ve 4949 sayılı Kanunun 83 üncü maddesiyle eklenen 309/a ila 309/l maddelerinin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar 104 üncü madde gereğince Adalet Bakanlınca çıkarılacak Yönetmelikte gösterilir.
- (2) 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 38 inci maddesiyle Onikinci Bap Birinci Bölümden sonra gelmek üzere “II. REHİNLİ ALACAKLILARLA MÜZAKERE VE BORÇLARIN YAPILANDIRILMASI” başlığıyla İkinci Bölüm eklenmiş, diğer bölümler buna göre teselsül ettirilmiştir.
- (3) 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesiyle bu fıkrada yer alan “icra” ibaresi “asliye ticaret” şeklinde değiştirilmiştir.
- (1) 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 44 üncü maddesiyle bu fıkrada yer alan “308 inci maddeler” ibaresi “308/g maddeleri,” şeklinde değiştirilmiştir.
- (2) Bu üst başlık, 12/2/2004 tarihli ve 5092 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle eklenmiştir.
- (3) 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanunun 38 inci maddesiyle Onikinci Bap Birinci Bölümden sonra gelmek üzere “II. REHİNLİ ALACAKLILARLA MÜZAKERE VE BORÇLARIN YAPILANDIRILMASI” başlığıyla İkinci Bölüm eklenmiş, diğer bölümler buna göre teselsül ettirilmiştir.
Terk Nedeniyle Boşanma Davası ve Yapılacaklar
Evi Terk ve Terk Nedeni İle Açılacak Boşanma Davası
Türk Medeni Kanunu madde 164'e göre eşlerden biri, evliliğin birliğinden doğan yükümlülüklerden herhangi birini yerine getirmemek maksadı ile diğerini yani evi terk ederse veya haklı bir sebebi olmadan ortak konuta dönmez ise evi terkin şartları gerçekleşmeye başlamış demektir. Aynı zamanda bu ayrılık süresi en az 6 ay sürecek ve terkin devam etmesi durumunda dava açılabilir. Terk sonucu açılacak davada hakimin yaptığı ihtarda sonuçsuz kalmışsa terk edilen artık taraf boşanma davası açabilmektedir. Diğer bir durum olan, eşi ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmesini engelleyen taraf da terk etmiş sayılmaktadır. Davaya hakkı olan tarafın isteği üzerine hakim, incelemeden yapılan ihtarda terk eden eşe 2 ay içerisinde ortak konuta dönmesinin gerektiği konusunda ve dönmemesinde doğacak sonuçlar ile ilgili uyarıda bulunmaktadır. Bu ihtar gereken durumlarda ilan şeklinde yapılmaktadır. Ancak boşanma davasının açılabilmesi için dördüncü ayın geçilmiş olması gerekir. İhtardan sonra ise dava açabilmek için en az 2 ay geçmiş olması gerekmektedir. Terk nedeni, bir eşin ortak hayattan, ortak mülkten ayrılması anlamına gelmektedir. Bu sebeple aynı ev içerisinde yaşayan eşlerin birbirinden uzak durması, küsmesi veya dargın olması terk anlamına gelmemektedir. Terk sebebi mutlak bir boşanma nedenidir. Hakim terk nedeni ile açılan davalarda diğer eş için hayatın çekilmez olup olmadığını araştırmaz.Terk Nedeni İle Açılacak Boşanma Davası Şartları
Türk Medeni Kanununda terkin boşanma sebebi olabilmesi için çeşitli şartlar aranmaktadır. Bu şartları içermeyen sebep terk sebebi olarak kabul edilmemektedir. 1. Ortak Hayata Evlilik Birliğinden Doğan Yükümlülükleri Yerine Getirmemek İçin Son Verilmiş Olması Gerekir Eşlerden birinin, evlilikten doğmuş olan vazifelerden kaçınmak amacı ile evden ayrılmış olması gerekmektedir. Yani hastalığı için hastanede kalması gereken veya askere giden eş terk sebebi ile boşanma davasının konusu olamaz. Terk söz konusu olabilmesi için, eş farklı bir amaçla evden ayrılmış olsa bile sonrasında haklı bir sebep olmadan geri dönmez ise gerçekleşebilir.2. Terk Süresinin En Az 6 Ay Olması Gerekir
Eşlerden birinin ortak konutu haklı bir sebep olmadan terk etmesi halinde hemen boşanma davası açılamamaktadır. Bunun için evi terk süresinin en az 6 ay sürmüş olması gerekmektedir. Ayrıca halen ayrılığın devam etmesi gerekir. Bu altı aylık süreci eve çeşitli sebepler ile ( Örneğin bir takım eşyalar almak ) dönmek kesmez. Eve samimi bir şekilde dönüş olması gerekmektedir. Samimi bir dönüş gerçekleşmiş ise ancak sonrasında tekrar terk gerçekleşir ise süreç baştan başlamaktadır.3. İhtar Gönderilmiş Olmalıdır
Boşanma davası açılabilmesi için evi terk durumunda olan eşe dördüncü ay bittiğinde hakim tarafından eve dönmesi için ihtar gönderilmiş olması gerekmektedir. Bunun sonucunda ayrılık hali devam ederse 6. ayda boşanma davası açılabilir. Yani sonuç olarak terk nedeni ile boşanma davası en erken 6. ayın sonunda açılabilmektedir. İhtarda sürenin belirtilmiş olması gerekir. İhtar herhangi bir mahkemeden yapılabilmektedir.4. İhtarın Haklı ve Geçerli Olması Gerekir
İhtarın samimi ve geçerli olması gerekir. Eve dönüş için gerekli yol giderlerinin yetersiz olması ihtarı geçersiz kılabilir. İhtar içerisinde aynı zamanda ortak konuta iki ay içerisinde dönmesi gerektiği açıkça belirtilmeli ve dönüş süresi yazılmalıdır.5. Konutun Uygun Olması Gerekir
Medeni Kanuna göre ortak konut eşlerin birlikte verdiği kararlar doğrultusunda seçilmelidir. Evi terk sebebi ile dava açabilmek için karşı tarafa ihtar gönderilmesi, ihtardan önceki olayların affedildiği anlamına gelir. İhtar sonrasında önceki olaylar ile boşanma davası açılamaz. Konu ve makale hakkında bize ulaşmak için tıklayınız.Hesap işletim ücreti iadesi ve bankadan geri almak
Danıştay 15. Darisenin Kararı
Danıştay tarafından ortaya konulan kararda, tüketiciden alınacak olan bedel, masraf ve komisyonlar BDD tarafından belirlenirken, kanunun gereğine ve tüketicinin korunması maksadına uygun olup olmadığının denetlemeye tabi tutulmasının önem arz ettiği ifade edildi. Merkez Bankası tebliğinin bankave finans kurumlarının müşterilerinden faiz haricinde menfaat ve ücret almasına olanak tanıdığının hatırlatıldığı kararda, şu izahlara yer verildi; " Çağımızın modern toplum hayatında ve de ekonomik şartlarında önemli bir konuma sahip durumda olan bankave finansal kurumların, ekonomik büyümeyi finanse etmekte oldukları ve sürdürülebilir nitelikteki sağlıklı ekonomilerin temelini meydana getirdikleri gerçeği yadsınamaz. Bu sebeple kamusal gözetim ve denetim altına alınan bankalar ve finansal kurumların, tüketici kredilerinden kaynaklı olan bir takım harcamalarını, yalnızca faiz kalemi kapsamında yansıtmasının beklenemeyeceği, yönetmelik doğrultusunda belirlenmiş olan sınırlar içinde makul, haklı ve belgeli olmak şartlarının gerçekleştirilmesi koşuluyla bir kısım harcama ve bedelleri tüketicilerden isteyebilecekleri mevzuatça uygun görülmektedir".Tahsis Ücreti İsteyebilirler
Kredi gereksiniminin sağlanmasına imkan veren sistemin işletilmesi ve operasyonel süreçlerin yönetilmesi gayesiyle bankalar müşterilerinden tahsis ücreti talep edebilecek bedeller arasında belirlenmesinde yasaya uygunsuzluk görülmediği vurgulanmış olan kararda, finans kurumlarının haftanın her günü hizmet sağlaması sebebiyle finansman masrafı dışında kira, bakım, teknik servis gibi giderlere katlanmak durumunda oldukları, bu masrafların karşılığı olarak "nakit avans çekim bedeli" tüketicilerden istenebilecek kalemler arasında belirlenmesinin mevzuata uygunsuzluk taşımadığı belirtildi. "Finans ve bankakuruluşları tarafından yapılan zorunlu masrafların, kanundan ve diğer mevzuattan kaynaklanması halinde tüketici bu harcamaları karşılamak mecburiyetindedir". Denilen kararda, banka tarafından tüketiciden tahsil edilen masrafların, alakalı kamu kurum ya da kuruluşuna ödenmekte olduğu, bankaların bu durum neticesinde hiç bir kazanımlarının olmadığı ve " kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan ödemelerin" tüketicilerden istenecek bedeller arasında belirlenmesinde yasaya aykırılık görülmediği aktarıldı.Hesap İşletim Ücreti İptal Edildi
Danıştay 15. Daire kararında, hesap işletim ücreti ile alakalı dava konusu yönetmelik tarafından net bir tanım yapılmadığı fakat davalı BDDK'nın savunma dilekçesinde , " bu bedelin" hesabın işletilmesinden dolayı kaynaklı bir ücret olarak hesap ile alakalı muhasebe kayıtlarının tutulması, kontrolü ve devam ettirilebilmesinden kaynaklı olan giderler olarak tanımlandığı ifade edildi. Kararda, yönetmelikte, hesap işletim bedelinin, hesap sayısı ile bağlantılı olmadan tüketici doğrultusunda tahakkuk ve tahsil edileceğinin vurgulanmış olduğu hatırlatıldı. Hesap işletim bedelinin, hesabın tutarı, hesap sayısı, hesaptaki işlem sayısı gibi konular dikkate alınmadan yalnızca tüketici bazında alındığına dikkati çeken kararda, davalı idarenin savunması esnasında ifade edilen konuların " hesap işletim bedeli"nin dayanağı olarak kabul göremeyeceği vurgulandı.Kararda, şu yönde bir değerlendirme yapıldı;
" Açıkça nedeni gösterilip niteliği ortaya konulamayan 'hesap işletim bedeli' alınmasını öngören düzenleme, ilişkili yönetmeliğin dayanağı olan 6502 sayılı Kanun'un 4/3. maddesi beraberinde bu husus da yerleşik yargı kararları kapsamında ücret, komisyon ve giderlerin haklı, makul ve belgeli olması gerekli olduğu kriterlerine uygunsuzluk teşkil etmektedir". HESAP İŞLETİM ÜCRETİ İADESİ ve ÖDEMİŞ OLDUĞUNU HESAP İŞLETİM ÜCRETİNİN GERİ ALINMASI İÇİN BİZE ULAŞINIZ. Bankalardan hesap işletim ücretini geri almak ve ödenmiş olan hesap ücretlerinin iadesi hakkında verilen bu Danıştay kararı son derece tüketici lehine ve doğru bir karardır. Finans kuruluşları bundan böyle bu ücreti alamayacaklardır ancak yeni bir isimle yeni bir masraf kalemi olarak ileriki günlerde karşımıza çıkar mı bekleyip göreceğiz.Hata ve hile olmadan, .. Yürütmenin Durdurulması ve İptal Davası
Başkan ALİ ÇOPUR 37776 | Üye HALİL YILDIRIM 195246 | Üye MUSTAFA BİLGETECAN 178500 |
Yasal Olmayan Yollardan Kazanç Elde Etme: Kara Para

Kara Para Aklamanın TCK Kapsamında Cezalandırması Nasıl Yapılır?
Ülkelere göre kara para aklamanın cezası değişiklik gösterir. Ülkemizde ise 4208 sayılı kanun hükmüne uygun işlemler yapılır. Kara para kazanmak ve bu parayı aklamak birbirinden bağımsız iki ayrı suçtur. Kara para aklama yöntemleri tek tek kullanılabileceği gibi birkaç farklı yöntem aynı iş içinde de kullanılabilir. En sık karşılaşılan yollar pek çok masum kişinin organizasyonun içine dahil olmasına ve bu suçtan ceza almasına neden olmuştur. 1996 yılında kurulan MASAK, suç gelirlerinin aklanması ve güvenli bir toplum oluşturma çabalarında etkili görevler üstlenir. Uygulamanın tespiti için elde ettiği bilgileri en hızlı şekilde değerlendiren, en iyi şekilde analiz eden ve sonuçları ilgili birimlere ileten kurum, Maliye Bakanlığına bağlı olarak çalışmalarını sürdürmektedir.En Sık Kullanılan Kara Para Aklama Yöntemleri Nelerdir?
Sınırsız sayıda yöntem bulunmasına karşılık en sık kullanılan kara para aklama yöntemleri arasında; * Fonların ülke dışına çıkarılması * İnternet bankacılığı * Şirinler yöntemi * Hayali ticaret * Parçalama yöntemi * Kağıt üstünde kurulan hayali şirketler * Kumarhane ve gazinolar gösterilebilir. Para aklamada zaman zaman birden fazla yöntem aynı aklama işinde de kullanılabilir. Konuyla ilgili düzenlemelerin yapıldığı ülkelerde değişen banka hesap hareket limitlerinin altında kalacak şekilde yapılan işlemler dikkat çekmezken, çok sayıda kişinin dahil olduğu işlemler sonucunda farklı bankalar ve şubeler üzerinden yatırılan hesaplarla para sistem içine dahil edilmiş olur. Nakit paranın kullanıldığı göstermelik şirketlerdeyse aklama; nakit akışının çok yoğun olduğu bir alanda iş yeri açılarak başlar. Satılan ürün miktarının tespitinin kolay olmadığı hızlı tüketim ürünlerinde ne kadar ürün girişi ve çıkışı olduğu belirlenemeyeceği için bu kanallar kara para aklama için son derece uygundur. Kurulan hayali şirketler sadece kağıt üzerinde vardır ve bu aşamada denetimlerin yapılması oldukça zorlaşır.Vergi Cenneti Ülkeler Müşterilerine Ne Gibi Avantajlar Sağlar?
Kıyı bankacılığı veya off-shore olarak tanımlanan kara para aklama yönteminde sunulan vaatler arasında; gizlilik, sıfır veya sıfıra yakın vergi, konum olarak gelişmiş ülkelerle rahat iletişim, gerekli teknik altyapı ve uzman kadro sayılabilir. Çok sıkı bir şekilde sır saklama prensiplerinin geçerli olduğu kıyı bankalarında faiz oranları belirlenirken serbest piyasa şartları dikkate alınır. Uygulamanın döviz bürolarında sürdürülen ayağında ise küçük ölçekli banknotlar büyükleriyle ve eldeki para birimleri farklı para birimlerine çevrilerek gelir sistem içine entegre edilir. Gelişen teknolojilere ve değişen sistemlere uygun olarak kendini yenileyen para aklama yöntemlerinde en yeni trend internet bankacılığı ve elektronik paradır. Son zamanlarda kripto para birimi olarak adlandırılan Bitcoin, Ethereum, Ripple gibi sanal para birimleri bu yöntemlerde kullanılmaya başlanmıştır.MASAK ve KARA PARA AKLAMA
Aklama sürecini kavramak için konu, “öncül suç” ve “suç geliri” kavramları ile birlikte değerlendirilmelidir. Genel olarak aklamadan bahsedebilmek için;- Bir suç işlenmiş (Öncül suç),
- Bu suç sonucunda herhangi bir ekonomik değer elde edilmiş (Suç geliri),
- Bu ekonomik değerleri yasadışı nitelikten çıkarıp bunlara yasal görünüm kazandırmaya yönelik fiillerin işlenmiş
Olması gerekmektedir. Aşağıda aklama ile ilgili temel kavramlar açıklanmıştır: Öncül suç Öncül suç suç gelirinin elde edilmesini mümkün kılan suçtur. Hukuki olarak suç gelirine kaynak teşkil eden bu suçlar, benimsenen yaklaşıma göre ülke mevzuatlarında farklı şekillerde belirlenmişlerdir. Öncül suç belirlemede kullanılan yaklaşımlar şu şekilde belirtilebilir:
- Tüm ağır suçların öncül suç olarak kabulü,
- Tüm suçların veya belirli kategorideki ağır suçların veya belirli hapis cezası sınırını aşan suçların öncül suç olarak kabulü,
- Öncül suçların sayma suretiyle belirlenmesi,
- Karma yaklaşım.
Ülkemizde 4208 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu dönemde öncül suçlar sayma yöntemi ile belirlenmişken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun aklama suçunun düzenlendiği 282. maddesinde “alt sınırı altı ay ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar” şeklinde eşik yaklaşım benimsenmiştir. Suç Geliri Suç geliri yasaların suç saydığı fiillerden elde edilen her türlü ekonomik menfaat ve değer olarak ifade edilebilir. Sözlük anlamıyla “yasa dışı yollardan sağlanan kazanç” olarak tanımlanan suç geliri, kirli para gibi terimlerle de anılmaktadır. Uluslararası literatürde ise bu kapsamda “suç geliri” (proceeds of crime), “kirli para” (dirty money), “karapara” (black money) veya “suç parası” (criminal fund) terimleri kullanılmaktadır. Suç geliri ekonomik, sosyal ve hukuki olmak üzere farklı açılardan tanımlanabilir. Aklama suçuna konu olabilecek suç geliri doğal olarak hukuki olarak tanımlanan suç geliridir ki, bu da ülke mevzuatlarında öncül suç olarak belirlenmiş fiillerden elde edilen her türlü değerdir. Ülkemizde 19.11.1996 tarihinde yürürlüğe giren 4208 sayılı Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun’da tanımlanan “karapara”, Söz konusu Kanunun 2/a maddesinde sayılan Kanunlardaki fiillerin işlenmesi suretiyle elde edilen bütün ekonomik değerleri ifade etmekteydi. 18.10.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunda karapara kavramı yerine “Suç geliri” kavramı kullanılmış ve aynı kanunda suç geliri, TCK’nın 282 nci maddesine paralel şekilde “suçtan kaynaklanan malvarlığı değeri” olarak tanımlanmıştır Aklama suçu Aklama suçu, genel olarak öncül suçlardan elde edilen gelirlerin, yasa dışı kaynağını gizlemek ve bu gelirleri yasal bir kaynaktan elde edilmiş gibi göstermek amacıyla yapılan her türlü işlem olarak tanımlanabilir. Aklama suçu hukuk sistemimizde ilk olarak 19.11.1996 tarihinde yürürlüğe giren 4208 sayılı Kanunun 2/b maddesinde “Karapara aklama suçu” adıyla tanımlanmıştır. Daha sonra 1 Haziran 2006 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı Değerlerini Aklama” başlıklı 282’nci maddesinde yeniden düzenlemiştir. Aklama ile mücadele kapsamında hazırlanan uluslararası sözleşmelerde aklama fiilleri ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Örneğin Türkiye’nin de taraf olduğu Sınıraşan Organize Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin “Suç Gelirlerinin Aklanmasının Suç Haline Getirilmesi” başlıklı 6’ncı maddesinde;
- Suç geliri olduğu bilinen malvarlığının yasadışı kaynağını gizlemek veya olduğundan değişik göstermek veya öncül suçun işlenmesine karışmış olan herhangi bir kişiye işlediği suçun yasal sonuçlarından kaçınmasına yardım etmek amacıyla dönüştürülmesi veya devredilmesi;
- Bir malvarlığının suç geliri olduğunu bilerek; gerçek niteliğinin, kaynağının, yerinin, kullanımının, hareketlerinin veya mülkiyetinin veya malvarlığına ilişkin hakların gizlenmesi veya olduğundan değişik gösterilmesi.
- Devletlerin kendi hukuk sisteminin temel kavramlarına tabi olarak, tesellüm anında bu tür bir malın suç geliri olduğunu bilerek; edinilmesi, bulundurulması veya kullanılması, bu maddede belirtilen suçlardan herhangi birini işlemeye veya teşebbüse örgütlü olarak veya suç işleme konusunda anlaşarak yardım, yataklık, kolaylaştırmak ve yol göstermek suretiyle katılınması
Aklama fiilleri olarak belirtilmiştir.
Konu hakkında bizimle iletişime geçmek için tıklayınız.