Velayetin değiştirilmesi, diğer adıyla velayet değiştirme nedir?

 

Ülkemiz yasalarına göre geçerli bir evlilik devam ettiği müddetçe anne ve baba ergin olmayan çocuğun velayetini birlikte kullanırlar. Evlilik sırasında eşlerden birinin ölümü halinde velayet, sağ kalan tarafta kalır. Eşlerin boşanması halinde ise velayet hakim tarafından anne babadan birine verilir. Boşanma davası neticesinde hakim tarafından verilen bu karar mutlak olmamakla birlikte zaman içerisinde tarafların durumlarında değişiklikler olması nedeniyle velayetin değiştirilmesi için Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre dava açılabilir. Taraflardan birinin evlenmesi, ölümü, farklı bir şehir veya ülkeye taşınması gibi sebeplerle çocuğa karşı velayet görevinin ihmal edilmesi veya kötüye kullanılması sonucuda bu dava açılabilir.

Velayetin değiştirilmesi davası sonunda velayet kendisinden alınan taraf ile çocuk arasındaki kişisel ilişkilerin düzenlenmesi gerekir. Ayrıca velayet kendisinden alınan taraf da kişisel ilişkilerin düzenlenmesi talebinde bulunabilir. Mahkemenin takdirine göre velayet kendisinde olmayan taraf gücü oranında çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katkı yapmak durumundadır.

 

Velayetin Değiştirilmesine Evlilik Neden Olarak Gösterilebilir Mi?

Çocuğun velayetine sahip olan tarafın yeniden evlenmesi, velayetin değiştirilmesi veya kaldırılmasını gerektirmez. Ancak yeni evlilik sebebiyle çocuğun menfaatinin olumsuz etkileneceği tespit edilirse velayetin değiştirilmesine karar verilebilir. Velayetin diğer tarafa verilmesi de çocuğun menfaatini etkiliyorsa, velayetin kaldırılarak çocuğa vasi atanmasına karar verilebilir. Velayet kaldırılması halinde de anne-babanın çocuğun  bakım ve eğitim giderlerine katılma yükümlülükleri devam eder. 

 

YARGITAY KARARLARI

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/23759E. 2017/319K. 

‘..Dava, kesinleşen boşanma kararı ile birlikte velayeti anneye verilen ortak çocuk 2005 doğumlu …’nin velayetinin değiştirilerek babaya verilmesi isteğine ilişkindir.
Velayetin düzenlenmesinde asıl olan çocuğun üstün yararıdır. 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5. maddesi gereğince Aile Mahkemesi bünyesinde bulunan psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlardan, her iki ebeveynin yaşadıkları yerde ve çocukla görüşmek suretiyle inceleme ve rapor istenip; tarafların barınma, gelir, sosyal ve psikolojik durumlarına göre çocuğun sağlıklı gelişimi için velayeti üstlenmeye engel bir durumun bulunup bulunmadığının araştırılması ve diğer deliller de gözönüne alınmak suretiyle ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocuğun menfaatine olacağı tespit edilerek velayet konusunda bir karar verilmesi gerekir. Somut olayda, mahkemece baba ve ortak çocuk yönünden rapor tanzim ettirilmiştir. Ancak, 04.03.2016 tarihli psikolojik danışman ve rehber öğretmen bilirkişi tarafından velayete ilişkin düzenlenen sosyal inceleme raporu hüküm tesisi için yeterli değildir. O halde yukarıda belirtilen kıstaslar dikkate alınarak oluşturulacak üçlü heyetten her iki ebeveyn ve çocuk için bulundukları yerde inceleme yapılıp rapor alınarak, diğer delillerle birlikle değerlendirildikten sonra, gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırmayla velayet yönünden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir..’

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/6033E. 2019/11627K.

‘..Mahkemece ortak çocukların velayeti davacı anneye verilmiş, davalı erkek velayet yönünden kararı temyiz etmiş, Dairemizin 13.05.2019 gün, 2019/1246 esas ve 2019/5883 karar sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir. Davalı erkek tarafından karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Dairemizce yapılan karar düzeltme incelemesi neticesinde; Velayetin değiştirilmesi davası kamu düzenine ilişkin olduğundan; re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle davalı delil bildirmese dahi hakim, gerekli gördüğü delilleri kendiliğinden toplar. Hüküm verilinceye kadar gerçekleşen olaylar da hakim tarafından değerlendirilir. Velayet düzenlemesi yapılırken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun “Üstün yararı” (BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m. 3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m. 1; TMK m.339/1, 343/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b)‘dır. Çocuğun üstün yararını belirlerken; onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Dosya kapsamındaki delillerden, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 06.05.2016 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararında davacı kadının ifadesindeki beyanları incelendiğinde kadının beyanları ve dosyadaki hastane evraklarından da kadının psikolojik rahatsızlığının olduğu ve velayet görevini gereği gibi yerine getiremeyeceği anlaşılmaktadır.
Ne var ki bu husus ilk incelemede gözden kaçtığından hükmün bu yönden bozulduğu görülmekle, davalı erkeğin bu yöne değinen karar düzeltme talebi haklı ve yerinde olup kabulü ile…’

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2018/5593E. 2018/13599K.

‘..Davacı baba, davalı annenin ahlaka aykırı yaşam tarzı bulunduğunu ve bu durumun ortak çocuk için tehlike oluşturduğunu iddia ederek, velayeti davalı annede bulunan ortak çocuğun velayetinin değiştirilerek kendisine verilmesi talep ve dava etmiş mahkemece “Uzman raporu ile tüm dosya kapsamından çocuğun anne yanında kalmasının psikolojik ve akademik gelişimi bakımından daha uygun olduğu” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Velayet hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir. Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır. Ana ve babanın yararları; ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumlar, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Velayet kamu düzenine ilişkin olup, re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 12. maddesi ile Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 3 ve 6. maddeleri, iç hukuk tarafından yeterli idrake sahip olduğu kabul edilen çocuklara, kendilerini ilgilendiren davalarda görüşlerini ifade etmeye olanak tanınmasını ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür.
Mahkemece alınan 09.06.2016 tarihli sosyal inceleme raporunda; ortak çocuğun velayetinin tedbiren verildiği babanın yanında mutlu olduğu, ortak çocuğun annesinin yanında yaşadığı döneme ilişkin olarak annesinin eve gelen erkek misafirlere masaj yaptığını ve kendisini odaya kapattığını beyan ettiği, annenin işi ile ilgili olarak tutarsız söylemlerinin bulunduğu, babanın sosyal ve ekonomik koşullarının velayet görevini üstlenmesi bakımından yeterli olduğu belirtilerek, ortak çocuğun velayetinin davacı babaya bırakılması yönünde görüş bildirilmiş, 05.02.2018 tarihli ikinci sosyal inceleme raporunda ise; ortak çocuğun babası ile mutsuz olduğunu, annesi ve onun yanında bulunan ablası ile mutlu olduğunu, babasının ders konusunda kendisine kızdığını beyan ettiği, ortak çocuğun velayetinin tedbiren babaya bırakıldığı tarihe kadar anne ile birlikte yaşaması sebebiyle anneye bağlandığı, yeni ortama alışamadığı, annenin de velayeti yerine getirebileceği belirtilerek, ortak çocuğun velayetinin anneye bırakılması yönünde görüş bildirilmiştir.
Mahkemece; yaşı nedeniyle idrak çağında bulunan ortak çocuk 01.09.2008 doğumlu….’nin velayet konusunda görüşlerine başvurulmadan hüküm kurulmuştur. Bu bakımdan, ortak çocuğun bizzat hakim tarafından veya istinabe suretiyle; eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, görüşlerinin kendisinden sorulması ve mahkemece alınan her iki sosyal inceleme raporunda farklı değerlendirmelerin bulunduğu da gözetilerek; psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı uzmanlarından yeni bir sosyal inceleme raporu alınması ile toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,..’