Tam Yargı Davası -tazminat davası- Nedir, nasıl açılır?

 

İdarenin bir işlem, eylem veya eylemsizliği sebebiyle bir kişisel hakkı ihlal edilen, maddi manevi zarara uğrayan kişiler tarafından açılabilecek dava türü tam yargı davasıdır. Tam yargı davasında, uğranılan maddi manevi zararın tazmini talep edildiğinden uygulamada tazminat davası olarak da ifade edilmektedir. 

 

Tam Yargı Davalarının İptal Davalarından Farkı

Tam yargı davaları ile iptal davaları çoğu zaman birbirine karıştırılmaktadır. İptal davalarının konusu sadece idari işlemlerdir, hukuka aykırı işlemin iptali istenir. İptal davalarını açmak için menfaat bağı yeterlidir. Tam yargı davalarının konusu ise idari işlem veya eylemlerdir. İhlal edilen hakkın yerine getirilmesi veya zararın tazmin edilmesi talep edilir. Dava açmak için kişisel bir hakkın ihlal edilmiş olması gerekir. 

Tam yargı davalarında görevi mahkemeler konusuna göre idare ve vergi mahkemeleri ile Danıştay’dır. 

Tam yargı davasının konusu bir idari işlem olduğunda ilgililer doğrudan tam yargı davası açabilecekleri gibi iptal ve tam yargı davalarını birlikte de açabilirler. Bir diğer seçenek olarak önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması sonrasında kararın tebliği veya işlemin icra tarihinden itibaren süresi içerisinde tam yargı davası açılabilir. 

İdari eylemler sebebiyle hakları ihlal edilmiş olanlar ise dava açmadan önce bu eylemi bildirim veya başka şekilde öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl içerisinde ilgili idareye başvuruda bulunarak eylem veya eylemsizlik sebebiyle ihlal edilen haklarının yerine getirilmesi için başvuruda bulunmaları gerekir. Başvurunun kısmen veya tamamen reddedilmesi halinde veya 60 gün içerisinde cevap verilmediği takdirde, 60 günlük sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilir. 

Tam Yargı Davalarında Süre

  • İdari işlemlere karşı açılacak tam yargı davalarında, işlemin tebliğ edildiği tarihten itibaren,
  • İptal davası sonucu açılacak tam yargı davalarında, iptal davasının sonucunun veya kanun yollarına başvurulmuşsa buradaki kararın tebliğinden itibaren,
  • İdari eylemler nedeniyle açılacak tam yargı davalarında idareye yapılan başvurunun sonucunun tebliği veya 60 günlük zımni ret süresinin bitiminden itibaren 60 gündür.
  • Vergi mahkemelerinde dava açma süresi 30 gündür.

Tam Yargı Davalarında İdarenin Hukuki Sorumluluğu

Tam yargı davalarında idarenin zarara uğrayan kişilere karşı tazminat sorumluluğu iki temel hukuki sebebe dayanır. Bunlar idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan kusurlu sorumluluk hali ve kusursuz sorumluluk halidir. 

İdarenin hizmet kusuruna dayanan kusurlu sorumluluk halinde bir hizmetin kötü yapılması, hiç yapılmaması veya geç yapılması durumları söz konusu olmaktadır. Kamu hizmetinin eksik, geç veya kötü yapılması durumunda idarenin hizmetini kusurlu gerçekleştiği kabul edilir ve zarar görene karşı tazminat sorumluluğu doğar. 

Kusursuz sorumluluk hallerinde meydana gelen zararda idarenin herhangi bir kusuru bulunmamaktadır. Bununla birlikte idarenin kusursuz sorumluluğu nedeniyle tazminata hükmedilebilmesi için oluşan zarar ile idarenin işlem veya eylemi arasında bir nedensellik bağı olmalıdır. İdarenin kusursuz sorumluluk halleri genel olarak tehlike veya risk içeren faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. 

Tam Yargı Davasında Neler İstenebilir?

İdarenin işlem, eylem veya eylemsizliği nedeniyle uğranılan zararlar maddi ve manevi zarar kalemleridir. İdarenin hukuka aykırı işlemi sebebiyle malvarlığında azalmaya sebep olan çalışma gücü kaybı veya uğranılan zararlar nedeniyle oluşan masraflar maddi zarar kalemlerine örnek verilebilir. Manevi zarar ise yapılan bu hukuka aykırı işlem sonucunda kişilerin yaşadığı elem, keder, üzüntü olarak ifade edilebilir.

Danıştay 8. Dairesi 2008/7982E. 20121855K.

‘..Davacı sigorta şirketi tarafından sigortalanmış bulunan aracın İstanbul il sınırları içinde 20.10.2005 gününde yağmur suyu kanal ızgaraları nedeniyle yapmış olduğu tek taraflı maddi hasarlı trafik kazası sonucu oluştuğu ileri sürülen 10.875,00TL maddi zararın sigortalısına ödeme yapıldığı 11.11.2005 gününde itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan davada; Mahkemelerince yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda hazırlanan ve hükme esas alınabilir nitelikte görülen bilirkişi raporu uyarınca, davalı idarenin %40 oranında kusurlu olduğu anlaşıldığından ve Anayasal düzenlemeler ile yerleşik içtihatlar uyarınca idarelerin hizmet kusuru işlemesi nedeniyle meydana gelen zararları tazminle yükümlü olduğu açık olduğundan davalı idarenin kusur oranına tekabül eden 4.350,00TL maddi zararın idari başvuru tarihi olan 30.01.2006 gününden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacı şirkete ödenmesine..’ 

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 2015/2933E. 2016/326K.

Dosyanın incelenmesinden; 20/11/2003 tarihinde İstanbul İli, Beyoğlu İlçesindeki İngiltere Konsolosluğu önünde meydana gelen bombalı terör saldırısı sonucu yaralanan … ve yakınları tarafından, olay nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesine göre davalı İçişleri Bakanlığı’na ve İstanbul Valiliği’ne 24/08/2004 tarihli dilekçe ile başvuruda bulunulduğu, başvurunun zımnen reddi üzerine olay nedeniyle meydana gelen zararlarının tazmini istemiyle 21/12/2004 tarihinde bakılmakta olan davanın açıldığı…

İdarenin kusura dayalı ya da kusursuz sorumluluğu yanında, Anayasanın öngördüğü sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olarak ve bu temel üzerinden, kollektif sorumluluk anlayışı çerçevesinde bilimsel ve yargısal içtihatlar ile geliştirilen sosyal risk ilkesi, Anayasanın yukarıda öngördüğü amaçların gerçekleştirilmesine yöneliktir. Esasen bilimsel ve yargısal içtihatlara dayalı olarak geliştirilmiş olsa da, Anayasanın 6. maddesinde öngörüldüğü üzere, hiç bir organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisini kullanamayacağına göre, sosyal risk ilkesi de tazminat hukukunun temel prensiplerine kaynak oluşturan Anayasa hükümlerine dayanılarak kabul edilmiştir. Daha açık bir şekilde vurgulamak gerekirse, terör olaylarından zarar gören bireylerin maddi ve manevi zararlarının idari yargı mercilerinin toplumsal risk ilkesi uyarınca tazminine ilişkin kararları, konuyu düzenleyen genel bir yasa olmadığından, doğrudan Anayasanın öngördüğü ilkelere dayanmış; bu ilkeler Danıştay tarafından yorumlanarak ilkeye uygulanabilirlik kazandırılmıştır. Sosyal risk ilkesi ile toplumun içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte, yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan, toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan, salt toplumun bireyi olunması nedeniyle uğranılan özel ve olağandışı zararların da topluma pay edilerek giderilmesi amaçlanmıştır. Genel bir ifade ile “terör olayları” olarak nitelenen eylemlerin, Devlete yönelik olduğu, Anayasal düzeni yıkmayı amaçladığı, bu tür olaylarda zarar gören kişi ve kuruluşlara karşı kişisel husumetten kaynaklanmadığı bilinmekte ve gözlenmektedir. Sözü edilen olaylar nedeniyle zarara uğrayan kişiler, kendi kusur ve eylemleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle zarar görmektedirler. Belirtilen şekilde ortaya çıkan zararların ise, özel ve olağandışı nitelikleri dikkate alınıp, terör olaylarını önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemeyen idarece, yukarıda açıklanan sosyal risk ilkesine göre, topluma pay edilmesi suretiyle tazmini hakkaniyet gereği olup, sosyal devlet ilkesine de uygun düşecektir.