COVID-19 ve İŞ KAZASI, MESLEK HASTALIĞI YÖNÜNDEN İNCELEME

5510 Sayılı kanun kapsamında düzenleme altına alınmış olan iş kazası deyimi, iş yerinde veyahut işyeri sınırları içerisinde meydana gelen kazanın veya olayın işçiye fiziken veya ruhen zarar vermesi anlamına gelmektedir. Nitekim, işyerinde meydana gelebilecek fiziki ve sosyal risklere karşı işverenler tarafından önlem ve tedbirlerin alınması zorunlu olup; çalışma hayatındaki risk ve faktörlerin sonuçlarından etkilenen sigortalıyı koruma amacı ile düzenlenmiş hükümlere göre, iş kazası sonucunda sigortalıya veyahut hak sahiplerine belirli ödenekler bağlanmaktadır. Kanun koyucu 4a(sigortalı) ve 4b(bağkur) bakımından sigortalılık ilişkisinde iş kazası sayılabilme hallerini ayrı ayrı değerlendirmiştir.

 

4a’lar (sigortalılar) için iş yeri kavramının nelere karşılık geldiği 5510 Sayılı kanunda açıklanmıştır;

  • Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
  • İşveren tarafından yürütülmekte olan bir iş nedeniyle,
  • Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak iş yeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanda,
  • Emziren kadının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanda,
  • İşverence sağlanan taşıtla işin yapıldığı yere gidiş geliş sırasında 

 

4b’liler (bağkur) için iş yeri kavramının nelere karşılık geldiği 5510 Sayılı kanunda açıklanmıştır;

  • Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
  • Yürütmekte olduğu iş nedeniyle işyeri dışında bulunduğu esnada,

Kişinin geçirmiş olduğu olayın veya kazanın iş kazası olarak nitelendirilerek, iş kazası sigortalılığından yararlanabilmesinin ön koşulu, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Kanun bakımından sigortalı sayılmasıdır. Ancak bu kanunda yine düzenlendiği üzere, 5510 Sayılı Kanun’a göre sigortalı sayılmasa dahi;

  • Hizmet akdi ile çalışmasa bile ceza infaz kurumları ile tutukevlerinin atölyelerinde çalışan hükümlü ve tutuklular,
  • İşyerinde meslek eğitimi gören çıraklar ve meslek lisesi öğrencileri, yükseköğrenim sırasında staj yapan öğrenciler, 
  • Üniversitede kısmi zamanlı çalışan öğrenciler, harp malulleri ve terörler mücadele kanunu kapsamında vazife malullüğü aylığı almakta iken tekrar sigortalı bir işte çalışmaya başlayanlar, 
  • Türkiye İş Kurumu tarafından meslek edinme kursuna tabi tutulunlar,
  • Sosyal güvenlik sözleşmesi olmaksızın ülkelerde iş üstlenen yurtdışındaki işyerlerinde çalışmak üzere götürdükleri Türk işçileri, tarım ve orman işlerinde süreksiz çalışanlar,
  • Ticari taksi, dolmuş ve benzeri nitelikteki şehir işçi toplu taşıma aracı işyerlerinde çalışanlar ile kısmi süreli sözleşmelerde çalıştırılan sanatçılar ile ev hizmetlerinde çalıştırılanlara da iş kazası sigortası uygulanmaktadır. 

Bunun yanı sıra, 5510 Sayılı kanun, meydana gelen zararın sigortalıyı engelli hale getirecek ölçüde olması şartını aramakta olup, sigortalıya ruhsal veya bedensel olarak zarar vermemiş ve bu sebeple de kurumun müdahalesini gerektirmemiş olayları iş kazası olarak nitelendirmemektedir. Ancak bahsedilen bu zarara bağlı engellilik durumu olay veya kaza anında çıkmak zorunda değildir, sonraki zamanlarda da ortaya çıkabilir. Sonraki zamanlarda ortaya çıkan engellilik durumunun kaza ile ilişkisinin ortaya koyulduğu taktirde kişi yine iş kazası halinde sağlanan haklardan yararlanabilecektir. İş kazasının tespiti Sağlık Kurulu Raporu ile tespit edilecek olup Sağlık raporuna karşı itirazda bulunulması halinde Yüksek Sağlık Kurulu maluliyet hakkında yeniden değerlendirme yapacaktır.

 

Peki Sağlık Kurulu Raporları ve Yüksek Sağlık Kurulu raporları arasında da çelişki olması halinde ne yapılacaktır? 

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.02.2010 gün ve 2010/21-60 Esas, 2010/90 Karar sayılı kararında, ‘’Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın ilgili ihtisas kurulu ile üniversitelerin tıp fakülteleri ilgili bilim dalı başkanlıklarınca ya da S.S. Yüksek Sağlık Kurulu’nca düzenlenen raporlar arasında çelişkinin mevcut olması halinde, çelişkinin Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı Adli Tıp Genel Kurulu tarafından giderilerek, sigortalının sürekli iş göremezlik oranı ve başlangıç tarihi kesin olarak karara bağlanması da zorunludur. İbaresine yer verilmiş olduğundan, uygulamada Sağlık Kurulu ve Yüksek Sağlık kurulu raporları arasında oran uyuşmazlığı olması halinde maluliyet oranın tespiti amacıyla Adli Tıp İhtisas Kurulundan nihai rapor alındırılarak çelişki giderilmektedir.

 

BİR İŞÇİNİN İŞYERİNDE ÇALIŞIRKEN KORONAVİRÜSE YAKALANMASI İŞ KAZASI SAYILABİLİR Mİ?

Küresel salgın olarak ilan edilen Covid – 19 Hastalığı ülkemizde de oldukça yaygınlaşmış olup koronavirüsün solunum ve temas ile hızlıca bulaşabiliyor olması işverenlerin işyerlerinde sıkı tedbirler almasını zaruri kılmıştır. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı resmi internet sitesinde ‘’İşyerlerinde Koronavirüse Karşı Alınması Gerekli Önlemler’’ başlıklı bir bildiri yayınlayarak, işyerinde alınması gerekli önlem ve tedbirleri ilan etmiştir. Nitekim, akla gelen en önemli sorulardan birisi, önlemlerin alınmış olmasına karşı işyerinde çalışan işçinin koronavirüse yakalanması halinde bu hususun iş kazası olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğidir.

Bu bildiriye göre işyerleri, hazırlık ekibi ile hijyen ve temizliğe ilişkin gerekli çalışmaları yürüterek, şüpheli vakalarda izolasyon ve karantina prosedürünü uygulamak zorundadırlar. Koronavirüse karşı henüz geliştirilen bir aşı olmaması dolayısıyla, işe giriş ve çıkışlarda işçilerin ateşinin temassız ateş ölçer ile ölçülmesi gerektiği ve işçiler arasındaki sosyal mesafenin çalışma anında ve mola zamanlarında korunması gerektiği de ayrıca bildirilmektedir. Bildiride, iş nedeniyle yurtdışında bulunmuş kişinin ülkeye dönüşü ile 14 gün karantina kuralına uymasının zorunlu olduğu belirtilerek, toplantılara ilişkin de düzenlemeler getirilmiş, toplanmaların ertelenmesi gerektiği veyahut az katılımcı ile gerçekleştirilerek her ihtimalde toplantıya katılan kişilerin, ziyaretçilerin, organizatörlerin tüm iletişim bilgileri 1 ay boyunca saklanması gerektiği ifade edilmiştir. 

Nitekim, ilgili bildirim gereği, işyerinde koronavirüse karşı önlem ve tedbirlerin alınmaması nedeniyle işçinin koronavirüse yakalanmasının iş kazası olarak nitelendirilebileceği gündeme gelecektir. Örneğin, işçinin çalışma sırasında koronavirüse yakalanması, yurtdışından dönen işçinin 14 gün karantina kuralına uymaksızın iş yerinde çalışması ile çalışanlarda semptomlara rastlanılması gibi somut olay bazında değerlendirilecek olayların İş Sağlığı ve Güvenliği Kanuna göre, meydana gelen olay ile zarar arasında illiyet bağının da varlığı sabit olması halinde iş kazası olarak nitelendirileceği tartışmasızdır.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/ 5018 E. 2019/ 2931 K. sayılı kararının, günümüzde yaşanan koronavirüs salgını sebebiyle işyerinde koronavirüse yakalan işinin iş kazası geçirip geçirmediğine yönelik durumu aydınlatacağı kesindir. İlgili kararda, Ukrayna’ya sefere gönderilen tır şoförünün Türkiye’ye giriş yaptıktan sonra semptom göstermesi ile hastaneye başvurduğu akabinde şoförde H1N1 virüsünün tespit edildiği, kuluçka süresinin hesabı ile virüsün iş nedeniyle gittiği yurtdışında bulaştığına yönelik kanaat oluşturularak şoförün ölümünü iş kazası olarak nitelendirmiştir. İlgili Yargıtay kararından yola çıkıldığında, işyerlerinde işçilere yönelik önlem ve tedbirin alınmaması nedeniyle işçinin koronavirüse yakalanarak hayatını kaybetmesi durumunun iş kazası sayılabileceği düşünülmektedir. 

 

KORONAVİRÜSE YAKALANMANIN İŞ KAZASI SAYILMASI HALİNDE İŞÇİNİN veya HAK SAHİPLERİNİN HAKLARI NELERDİR?

4857 Sayılı Kanun’un 24 maddesinde işçinin derhal fesih hakkı düzenlenmiş olup iş kazası geçiren ve kusuru bulunmayan işçinin iş akdini haklı nedenle feshederek kıdem tazminatına hak kazanacağı Yargıtay kararları uyarınca sabittir. 

Bkz: Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 29.04.2014 2014/ 25415 E. 2014/26000 K sayılı kararı;

‘’Dosya içindeki bilgi ve belgelerden davacının işyerinde geçirmiş olduğu iş kazası sonrası davalı işverenden şikayetçi olması üzerine Sakarya 1. Sulh Ceza Mahkemesinde taksirle yaralama suçu nedeniyle yapılan yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda davalı işverenin işyerinde iş sağlığı ve güvenliği konusunda önlemleri almaması sebebiyle asli kusurlu olduğu kanaatinin beyan edildiği, yine aynı iş kazasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişliği tarafından işyerinde yapılan 26.01.2010 tarihli denetim raporunda, davalı işverenin iş kazası nedeniyle tam kusurlu olduğu, davacının ise kusurunun bulunmadığı, işyerinin elektrik ve topraklama tesisatlarında on ayrı hususta eksiklik tespit edildiği, bu raporun davacının iş sözleşmesini feshettiği tarihten aylar sonra alınmasına rağmen davacının feshe gerekçe gösterdiği işçinin sağlığını bozacak hususlara karşı davalı işverence önlem alınmadığı, 4857 sayılı Kanun’un fesih tarihi itibariyle yürürlükte olan 83. maddesine göre işyerinde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili tedbir alınmamasının işçiye haklı fesih hakkı tanıdığı, davacının işyerinde elektrik çarpması sebebiyle yaşadığı iş kazasına rağmen davalı işverence gerekli tedbirlerin alınmaması üzerine iş sözleşmesinin davacı işçi tarafından haklı sebeple feshedildiği anlaşılmış olup, mahkemece kıdem tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olmuştur.’’

Nitekim, işbu işçilik alacakları saklı kalmak kaydıyla ve ayrıca koronavirüsün iş kazası sayılması halinde sigortalının veya hak sahiplerinin kusur ve iş göremezlik oranlarına göre talep edebileceği haklar şöyledir;

  • 5510 Sayılı Kanun’un sağladığı haklar;

Koronavirüse yakalan işçinin meydana gelen zarara yönelik olarak iş göremezliğin meydana gelmesi halinde, geçici iş göremezlik süresince işçiye günlük geçici iş göremezlik ödeneği, sigortalının sürekli iş göremezliğinin mevcut olması halinde ise sürekli iş göremezlik ödeneği bağlanmaktadır. Koronavirüse yakalanması sebebiyle ölen işçinin mirasçılarına ise ayrıca iş kazası sigortası kapsamında gelir bağlanması söz konusu olacaktır. Yine, gelir bağlanmış kız çocuklarına bu sigorta kapsamında ayrıca evlenme ödeneği de verilmektedir.

  • Maddi ve Manevi tazminat hakkı;

5510 Sayılı Kanun’a göre geçici iş göremezlik ve kalıcı iş göremezliğin Sağlık Kurulu raporu ile tespit edilmesi halinde Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından işbu ödeneğe hak kazanan sigortalı veyahut hak sahiplerine yapılan ödemeler haricinde, sigortalını maruz kaldığı iş kazası sebebiyle işverene karşı yöneltilecek tazminat talepleri de ayrıca gündeme gelecektir. Nitekim, sigortalı nezdinde sürekli iş kaybının meydana gelmediği düşünülse dahi ruhen veya bedenen bir zarara uğradığı tartışmasızdır. Bu sebeple işveren, iş sağlığı ve güvenliği kanuna aykırı hareket ederek, gerekli önlem ve tedbirleri almaktan kaçınması durumun mevcut olduğu hallerde, sosyal sigorta kapsamında sağlanan haklar dışındaki zararların giderilmesi gerekecektir. Kaldı ki bu husus, sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Borçlar Kanunun 53. maddesinde, ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin uğradıkları kayıpları ölüm ve bedensel zararlar içinde sayarak, kişilerin destekten yoksun kaldığı gerekçesiyle tazminat talebinde bulunabileceği düzenlenmiştir. Nitekim, işbu tazminat sorumluluk hukuku ilkelerine göre tatbik edilmekle birlikte sigortalıya veya sigortalının hak sahiplerine 5510 Sayılı Kanun’un sağlamış olduğu haklar ve ödemeler göz önünde bulundurularak tazminat tutarı belirlenmektedir. Dolayısıyla, kusur oranları değerlendirilerek, çalışma kaybı gücü veyahut ölüm sebebiyle kişinin desteğinden yoksun kalanlar bu tazminat talebini işverene yöneltebileceklerdir.

Destekten yoksun kalma tazminatı dışında, Borçlar Kanunun 56. Maddesinde düzenlenen manevi tazminata ilişkin hüküm ise, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi halinde gündeme gelmektedir. İş kazası nedeniyle bedensel zarara uğrayan ve bunun uzantısı olarak psikolojik süreçlerden geçen zarar gören işverene karşı manevi tazminat talebinde bulunabilmektedir. Ayrıca sürekli iş göremezlik raporunun alınması manevi tazminat için şart olmayıp, geçici iş göremezliğinin tespiti halinde de uygun manevi tazminata hükmedildiği görülmektedir. İş kazası sebebiyle ağır bedensel zararın veya ölümün meydana geldiği haller için ise 5510 Sayılı Kanun’un sağladığı haklar haricinde zarar görenin yakınlarına da uygun bir tazminat ödendiği kabul edilmektedir. Hülasa, koronavirüsün iş kazası olarak değerlendirilmesi halinde, işbu tazminat kalemleri yönünden işverene dava ikame edilebilme hakkı meydana geleceği tartışmasızdır.

 

KORONAVİRÜSE YAKALANAN SAĞLIK ÇALIŞANLARI MESLEK HASTALIĞI SİGORTASINDAN YARARLANABİLİR Mİ?

Meslek hastalığı özetle, 5510 Sayılı kanunun 14. Maddesinde, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleri olarak tanımlanarak 4a(sigortalı) ve 4b(bağkur) sigortalıları bu kapsama dahil etmiştir. Yaşanan hususun meslek hastalığı sayılabilmesi için zarar ile meydana gelen olay arasında illiyet bağı kurulacak ve mutlaka sigortalının maruz kaldığı rahatsızlığın Kurum Sağlık Kurulu raporu ile belgelendirilmesi gerekecektir.

Koronavirüsün ruhen ve bedenen en çok zarar verdiği kesimin hekimler ve sağlık çalışanları olduğu kesin olduğundan, Covid – 19 tanısının meslek hastalığı sayılması gerektiğine yönelik Türk Tabipler Birliğince açıklama yapılmış, kamu veya özel sağlık kuruluşlarında çalışanlar arasında herhangi bir ayrım olmaksızın Covid – 19 tanısının hekimler ve sağlık çalışanları için konulması halinde, mesleki çalışma gücünün kayıp oranına göre geçici veya sürekli iş göremezlik ödeneğinden yaralanma yolunun hızlıca açılması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca, 5510 sayılı kanunun 16. Maddesinde Covid – 19 tanısının meslek hastalığı sayılması halinde hayatını kaybeden sağlık çalışanlarının desteğinden yoksun kalanlara da gelir bağlanabilmektedir. Yine gelir bağlanmış kız çocuklarına evlenme ödeneği ve ölen sigortalıya cenaze ödeneği sağlanması gibi yan haklar da bu kanun kapsamında düzenlenmiştir.

Peki Kamu Sağlık Çalışanlarının Koronavirüse Yakalanması Halinde Meslek Hastalığı Sigortasından Yararlanma Hakları Var mıdır?

Nitekim, meslek hastalığına ilişkin düzenleme yalnızca 4a(sigortalı) ve 4bli(bağkur) için düzenlenmiş olup, esasen 4c’li (emekli sandığı) sigortalıları kapsamamaktadır. 4c’lilerin tabi olduğu kanun olan 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 105. Maddesinde ‘’Görevi sırasında veya görevinden dolayı bir kazaya veya saldırıya uğrayan veya bir meslek hastalığına tutulan memur, iyileşinceye kadar izinli sayılır.’’ İbaresine yer vermiştir. Bu nedenle, kanunen görevleri sırasında koronavirüse maruz kalma riski çok yüksek olan kamu sağlık çalışanları için Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun vazife malullüğüne ilişkin hükümleri uygulanacak olup Sağlık Kurulu Raporu alınması ve diğer şartların oluşması ile vazife malullüğü aylığına hak kazanabilmektedirler.

 

Av. Tuğçe ASLAN / Batur Bölükbaşı